Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


"Enflasyonun aşağıya çekilmesi için para stokunun kontrol altına alınması, parasal büyümenin durdurulması gerekir.
Para stoku kontrol altına alındığında, parasal büyüme durdurulduğunda ise kamu kesiminin, özel kesimin, halkın harcama gücü azalır. Harcama gücünün azalması demek iç talebin azalması, iç piyasanın daralması hatta çökmesi demektir.
İç piyasa daralınca, çökünce yatırımlar, üretim durur. İşsizlik artar. Fakirlik yayılır. Yatırım, üretim ve işsizlik "reel ekonomidir." Parasal istikrar olmadan reel ekonomi olmaz. Ama reel ekonomi olmadan da ülke kalkınamaz. İnsanlar iş bulamaz. Yatırımlar, üretim durur.
Enflasyonu aşağıya çekmek için para stokunu kontrol altına alarak istikrarı sağlamaya dönük programlar uygularken buna dikkat etmek gerekir.
Bunun yolu, bunun formülü vardır. Formül, ihracatı artırarak, içeride piyasanın daralması nedeniyle satılamayan malı dışarıya satmaktır. Ancak bu yapılır ise, yatırımlar durmaz, üretim gerilemez, insanlar işsiz kalmaz.
İç pazar daralınca ülkenin ihracatı kendiliğinden artmaz, artamaz. İhracatta kısa sürede önemli artış sağlamanın aracı devalüasyondur. Devalüasyon yaparak ihraç malları fiyatını düşürmek, dışarıdaki alıcının iştahını açmaktır.
İşte bu nedenledir ki, enflasyonu düşürmek amacıyla istikrar programı uygulamaya niyetlenen ülkelerin, programı uygulamaya başlamadan önce, bir devalüasyon yapmaları zorunluluğu vardır. İstikrar programı uygulamadan önce "devalüasyon yapmanın" bir başka zorunluğu da şudur: İstikrar programı gereği döviz fiyatı "katı" bir şekilde veya "yumuşak" bir şekilde kazığa bağlanır. Halbuki enflasyonu aşağıya çekmek o kadar kolay değildir. Döviz kuru ayarlaması ile enflasyon oranı arasındaki makas açılınca, milli paranın değeri artar.
Milli paranın değerinin artması demek, ihracatçının, yurtiçindeki maliyet artışını ihracat fiyatına yansıtamaması demektir. İhracatın zorlaşması demektir. Buna karşılık ithal mallarının milli para ile karşılığının ucuzlaması, ithalatın artması demektir.
İstikrar tedbirleri uygulaması sonucu ortaya çıkacak bu tablonun olumsuz etkileri, istikrar programı uygulamaya konulmadan yapılacak bir devalüasyon ile önlenebilir. Bir ön devalüasyon ile, istikrar programı döneminde karşılaşılacak sorunlara karşı ön tedbir alınması bu bakımdan çok önemlidir.
İstikrar programı uygulaması süresince "reel ekonominin" (yatırımın, üretimin, istihdamın) gerilememesinin, "rezil olmamasının" ve de istikrar programı döneminde ihracatın düşmemesinin, ithalatın patlamamasının yolu budur. İç talepteki daralmanın yükünün, ihracat yoluyla dış pazara aktarılmasının yolu budur. Bunlar yapılırsa ülkenin uzun süre durgunluğa girmesi önlenir. Bunlar yapılırsa istikrar tedbirleri uygulaması sürerken, ekonomik büyüme de devam edebilir.
Aksi halde yatırımların ve üretimin gerilemesi, büyümenin durması, istikrar programının getireceği iyilikleri silip götürür.
Sayın okuyucularım, bunları ben söylemiyorum. Bunlar "Bruno, Fisher, Helpman ve Livitan"ın editörlüğünde yayımlanan "Lessons of Economic Stabilization and its Aftermath" (MIT Press, 1991, 435 s.) isimli kitapta yazılanların Türkçeleştirilmiş şeklidir.
Bunları yazan Fisher, IMF'nin baş iktisatçısı, Türkiye'nin 2000 yılı başında uygulamaya koyduğu istikrar programının baş mimarı, ünlü Stanley Fisher'dir.
Ünlü iktisatçı Stanley Fisher bunları yazdıktan sonra, IMF Başkan Yardımcısı olarak Türkiye'nin istikrar programının, "bir ön devalüasyon yapılmadan" uygulamaya konulmasında etkili oldu.
Türkiye'nin istikrar programı 2000 yılının sonuna doğru "çıkmaza" girdi. Reel ekonomi rezil oldu. İhracat düştü. İthalat arttı. IMF'nin iki numaralı adamı olarak Stanley Fisher, Türkiye'deki istikrar programı uygulamasındaki aksaklıkların suçlusunu aramaya başladı. 6 Ocak 2001'de ABD'nin New Orleans kentinde yapılan toplantıda Türkiye'nin 2000 yılı sonunda yaşadığı krizin nedeninin döviz kuru rejiminden çok bankacılık kesimindeki sorunlardan kaynaklandığını ileri sürdü. İstikrar programı uygulamasına başlamadan yapılması gereken devalüasyondan ve reel ekonomideki çöküşten hiç söz etmedi.