Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Koyun ve keçinin arka ayaklarının diz kısmından çıkarılan ve dört yüzü değişik şekiller gösteren kemiğe aşık kemiği denilir. Çocuklar bu kemikleri kurutur. Yere düştüğünde farklı şekiller gösteren kemiği zar gibi kullanarak oyun oynar.
Mülkiye’den hocamız olan Prof. Dr. Sadun Aren, "dış borçların işleyişini ‘aşık oyunu’nu hikaye ederek anlatır. Sadun Hoca’nın anlatımına göre, mahalledeki çocuklardan biri ‘aşık oyununda’ usta imiş. Bütün çocukları ‘üter’ (yener) ellerinde ne kadar aşık kemiği var ise toplarmış.
Aşık kemiklerinin tamamı usta oyuncunun eline geçince oyun bitermiş. O zaman usta oyuncunun canı sıkılır, ellerinden aşık kemiklerini topladığı çocuklara üçer, beşer kemik dağıtır... Tekrar oyunu başlatırmış.
Sonra kemiklerin tamamı gene usta oyuncunun eline geçer... Oyun da böyle sürüp gidermiş."
Sadun Hoca "dış borç işte bu aşık oyununa benzer. Üttükleri ülkelerin elinde para kalmadığını gören zengin ülkeler, arada sırada onlara para dağıtır, onları oyuna sokar... Gene üter... Ellerindeki, avuçlarındakini alır... Sonra gene oyunu başlatır... Oyun da böyle sürüp gider... Taaa ki, gariban oyuncular da ütülmemeyi öğreninceye kadar..." der.

Sayın okuyucularım, Türkiye Cumhuriyeti devleti dışarıdan bugüne kadar devamlı borçlandı. Dışarıdan dövizler ülkeye girdi. Türkiye Cumhuriyeti devleti dışarıdan aldığı borçlar yetmeyince içeriden de borçlanmaya başladı.
Dışarıdan gelen dövizler ve içeriden borçlanılan paralar "buharlaştı"... Yok oldu... Paralar "yok" oldu ama faiz ödemeye başladı. Borçlanma ve faiz ödeme sistemindeki çarpıklık sonucu büyük bir gelir ve servet transferi gerçekleşti.
Dış borcun, iç borcun anaparaları ve faizleri birilerinin cebine girdi.
Açık anlatımıyla kurumsal devlet borçları, "kişisel servete" dönüştü.
Sadece kurumsal devlet borçları değil, kurumsal özel sektör borçları, şirket borçları, banka borçları da "kişisel servet haline getirildi."
Arjantin için "fakir şirketler ve fakir devlet, zengin patronlar ülkesidir" derlerdi. Türkiye de işte öyle oldu.

Sayın okuyucularım, etrafınıza bakınız... Bankalar batıyor. Bazılarına devlet el koyuyor. Bazılarını sahipleri devletin kucağına bırakıyor. Şirketler güç duruma düşüyor. İflas ediyor. Ama hiçbir patron fakirleşmiyor. Batan bankaların, batan şirketlerin patronları "gek gek" geviriyor. Silkeleseniz her yanlarından dolar dökülüyor.
Ve de bu ülkenin kurumsal borçlarını kişisel servete dönüştüren bu kişiler "Bu memlekette de para tutulur mu be abicim" diyerek, kurumsal borçlardan şahsi servetleri haline gelen paraları yurtdışına postalıyor.
Böyle olmasa idi, Türkiye’de bugüne kadar dışarıdan dış borç olarak giren döviz kadar yatırım yapılırdı. Böyle olmasa idi içeride halktan toplanan para kadar iş imkanı yaratılırdı... Bu paralar yatırıma, üretime dönüşemedi. Devlet ve şirket borcu olarak sınırdan girdi, şahsi servet olarak sınırdan çıkıp, yabancı bankaların kasalarına geri gitti.
Sadun Hoca’nın "aşık" oyunu devam ediyor... Acemi oyuncu bu oyunu öğrenmediği sürece de devam edecek...