Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Trabzon'un Maçka ilçesinde, Karadağlar adını taşıyan dik yamaçlı bir dağın eteklerinden üç yüz metre kadar yukarıda, kayalar içine oyulmuş bir manastır var.
Bir başrahip veya başrahibenin yönetiminde bir arada yaşayan rahip veya rahibeler topluluğunu barındıran binalara manastır deniliyor. Trabzon'daki Sumela Manastırı'nı İmparator Theodosius I (MS 375 - 395) zamanında Atina'dan gelen iki rahibin kurduğu, Alexius (MS 1349 - 1390) döneminde genişletildiği söyleniyor. Manastırın ismi "Panaghia tou Melas" (Karadağ'ın Meryem'i) iken, daha sonra "Panaghia Soumelas" olmuş. Türkler ise, sadece "Sumela" demiş.
Fatih Sultan Mehmet 1461'de Trabzon'u aldıktan sonra Sumela'yı ziyaret etmiş. Bir ferman yayımlayarak manastıra imtiyaz vermiş.
Yavuz Selim, Trabzon'da iken hastalanmış. Sumela Manastırı'nda iyileştirilince "Sultan olur ise, Meryem Ana'ya hediye" vaadinde bulunmuş. 1512 yılında sultan olduğunda Sumela'ya hediyeler göndermiş.
1800'lü yılların sonlarında Sumela Manastırı çevresi, Maçka yöresi zengin ve aydın Rumların yerleşim bölgesi olmuş. Maçka'da Hıristiyanlara ait 45 okul, çevrede 500 küçük kilisecik ve manastır varmış.
Birinci Dünya Savaşı döneminde ve sonunda bölgedeki Rumlar Pontus devleti hayali ile başkaldırdığında, dağlarda 25 bin kişilik çeteleri ile Türklere karşı savaşmışlar. Mudanya Mütarekesi'nden sonra Rumların göçü başlamış. 20 Ağustos 1923 tarihine kadar bölgeden 25 bin Pontus göçmeni İstanbul yoluyla Yunanistan'a gitmiş.
Maçka köylerinden ayrılan 2 bin mülteci arasında Sumela Manastırı'nın rahipleri de varmış.
1923 yılında terk edilen Sumela Manastırı'na 1929 yılında bir İngiliz bilim adamının, 1931 yılında bir Rum rahibin ziyaretine izin verilmiş. 1935 - 1961 yılları arasında Trabzon'daki Santa Maria Kilisesi rahibi manastırla ilgilenmiş. 1953 yılında NATO anlaşması çerçevesinde Trabzon'a gelen Amerikan subayları manastıra ilgi göstermiş. O yıllarda manastırın anahtarı orman istasyon şefliğinde bulunur, isteyen anahtarı alır, gezermiş. İşte o dönemlerde, manastırın içinde ne var, ne yok ise götürülmüş. Freskoları kareler halinde kesilip çalınmış. Sumela Manastırı ancak 1972 yılında Kültür Bakanlığı tarafından korumaya alınmış. 1986 yılında biletli ziyarete açılmış.
Manastırdan çıkma bazı kitapların Ankara'da olduğu, bazı eşyaların Atina'daki Bizans Müzesi'nde sergilendiği söyleniyor. Cumartesi günü Sumela'yı gezmeye gittik. Hafif yağmur yağıyordu. Etraf yemyeşildi. Vadiden vahşi bir çay, büyük sesler çıkararak şırıl şırıl akıyordu. Manastıra çıkış yolunun başladığı bölgede suyun kenarına tesisler yapılmıştı. Sumela Lokantası levhasını taşıyan yere girdik. Tesis, Maçkalı Samim Eyüboğlu ile ortaklarına aitmiş. Beni Sumela'ya götüren Hakan Şahin ve Orhan Apakkan, "Abi, buranın etini tadacaksın" dediler. Kömür mangalının başına gittik. Ali Şirin etleri kesti. Salim Mazlum kızarttı. Eti çok lezzetli bulduk. Şef Murat Cayrancı "Beyim düz et ne ki. Bizim lahana çorbamızı, kuyrak ve kayanamızı tadacaksınız" dedi. Kuyrak, tereyağı, mısır unu ve tel peyniri karması. Kayana, hamsi, yumurta, süt, un, maydanoz karması...
Garsonumuz Ali Şirin ile Hasan Altıntepe, "Şişman şefimiz Kazım Davulcu size sac kavurma yapsın da kavurma nasıl olurmuş tadın" diye bir tepsi de kavurma getirdi. Bütün bunları tattıktan sonra Maçka'dan Trabzon'a otomobil ile değil yürüyerek dönsek daha iyi olacaktı...
Sumela'yı görünüz. Maçka'nın yeşillikleri, Sumela'nın kayaya oyulmuş manastırı insanı büyülüyor.