Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Refahın, kalkınmanın dinamiği yatırımdır. Üretimdir. Sermaye olmadan yatırım ve üretim olamaz. Sermayenin kaynağı ise tasarruftur.
Tasarruf gelirin tüketilmeyen kısmıdır. Tasarrufun sermayeye ve üretime dönüşebilmesi için mutlaka mali aracı kurumlar kesimine intikal etmesi gerekir. Mali aracı kurumlar kesimi para ve sermaye piyasalarıdır. Borsadır. Bankadır.
Bir kişi ne kadar çok tasarruf ederse etsin tasarrufunu yastığının altında, kasasında saklıyor ise bu tasarruf yatırıma ve üretime katkıda bulunamaz. Buna "iddihar" (saklama) adı verilir. Tasarruf ancak mali aracı kurumlar kesiminde (borsada, bankada) değerlendiriliyor ise bu kesimden yatırıma ve üretime yönlendirilir.
Demek ki, (1) İnsanlar tasarruf edecek. (2) Tasarruflarını borsaya ve bankaya emanet edecek. (3) Borsa ve banka bu tasarrufları sermayeye dönüştürecek. (4) Bu sermaye ile yatırım yapılacak, üretim yapılacak, insanlara iş bulunacak, ülke kalkınacak ve refah artacak.
Her gelir grubundaki insanın kendi ölçüsünde tasarrufu vardır. En alt gelir grubundaki insanın bile "ölüm kalım parası" olarak üç beş kuruş tasarrufu olur. Üst gelir grubundakilerin tasarrufları daha büyük rakamlara ulaşır. Ekonomiyi yönetmeye soyunanların birinci görevi halka güven vermek, halkın daha çok tasarruf yapmasını ve tasarruflarını mali aracı kurumlar kesimine aktarmasını teşvik etmektir.
Türkiye gibi milli geliri düşük ülkelerde gelirden tasarrufa aktarılabilecek pay da "küçük" olur. Bu "küçük" tasarruf ülkenin hızlı kalkınması ve refaha ulaşması için yeterli yatırıma ve üretime imkan vermez. Bu nedenle Türkiye gibi ülkeler "iç tasarruf" yanında başka ülkelerin halkının tasarruflarını da "dış kredi" yoluyla borçlanarak kullanmak zorundadır.
İç tasarruf sahipleri gibi dış tasarruf sahipleri de "güven" arayışındadır.
Ülke politikacıları zorda kalınca yanlış şeyler yapar. Para ve sermaye piyasalarındaki birikimlere el koymaya kalkar.
Türkiye'de geçmişte "tasarruf bonoları" ve "dövize çevrilebilir mevduat" konularında böyle yanlış uygulamalar olmuştur. Ülke içindeki bir yanlış uygulama sadece iç tasarrufları gücendirmez, kaçırmaz. Dış tasarruflar da ürker. Ülkeden kaçar. Tasarrufları ürküten yöneticiler susuz / parasız / sermayesiz kalır. Hiçbir şey yapamaz. Ülke bu yanlışın zararını ve yükünü yıllar boyu taşır.
Bankalardaki Türk lirası ve döviz mevduatı, borsadaki kağıtlar, Hazine bonoları ekonomiyi çıkmaza sokan politikacılar ile onların eski ve yeni akıl hocalarının ağızlarını sulandırır.
Bu işin "şuyuu vukuundan beter"dir. Tasarruflar ürker ise önce iç tasarruflar sonra dış tasarruflar paniğe uğrar. Para ve sermaye piyasalarının suyu çekilir. Bu yazıda nelerin anlatılmak istendiğini arif olan anlar. İnşallah Kemal Derviş de anlar.