Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İyi de acaba bu böyle devam eder mi? Kazandığımızdan çok harcamamız için birileri bize devamlı para verir mi? Bu paraları bizden geri istemez mi? Bırakınız geri istemeyi, bu paraların faizini nasıl öderiz?Sayın okuyucularıma olan biteni basitleştirerek anlatayım.Bankalarımızda zenginlerin paraları birikiyor. Bankalar bu paraları faizle birilerine kullandırmak zorunda. Halkın bir bölümü ise yaşam sıkıntısı çekiyor. Ayın sonunu zor getiriyor. Bu fakir insanlar kredi bulsa daha harcayacak... Bankalar bu insanlara tüketici kredisi veriyor... Ama nasıl veriyor? Yüksek aylık faiz ve yüksek gecikme faiziyle veriyor... Halkımız bu tüketici kredisiyle domates, patates alıyor. Otomobil, ev alıyor. Günü kurtarıyor... Tüketici kredisi sayesinde bir süre için de olsa rahat ediyor. Sağ olsun "ucuz döviz"... 2004 yılında 15.5 milyar dolarlık döviz açığına rağmen, piyasaya döviz aktı. Döviz fiyatları bir milim kıpırdamadı. 2004 yılını "ucuz döviz"le mutlu bitirdik... Eğer 2005 yılında da 15 milyar dolardan az olmaması beklenen döviz açığını kapatacak kadar döviz ülkeye girer ve de bu döviz bolluğu devam ederse, 2005 yılını da atlarız... Ama kısa sürede kredi olarak cebe giren para bitiyor. Aynı yaşamın devamı, her yıl yeniden tüketici kredisi kullanmasına bağlı. Her yıl yeniden tüketici kredisi kullanmak bir yana, geliri artmadıkça, veya daha kötü şartlarda yaşamayı kabul etmedikçe kredinin faizini ve de kullandığı krediyi de geri ödemesi çok güç. Hatta imkânsız. Alırken iyi de öderken zor. Faizleri ödemede zorlanıyor. Faiz ödeyemezse banka paranın tamamını istiyor...Bankanın aynı tüketiciye devamlı kredi vermesi, faizden vazgeçmesi, krediyi helal etmesi mümkün değil. Çünkü bankanın kredi olarak verdiği paranın bir sahibi var. Onlar da bankaya tasarrufunu yatıranlar.Aynı durum ülkeler için de geçerli... Biz 2003 yılında dışarıya net 6.8 milyar dolar, 2004 yılında 15.5 milyar dolar borçlandık. Bu sayede bol bol ithalat yaptık. Merkez Bankasının "ucuz döviz" politikası sayesinde dış ticaretten gelen dövizleri ve borçlanarak bulduğumuz dövizleri ucuz ucuz sattık. Ucuz dövizlerle, bolca ithalat yaptık. Ucuz ithalat girdisiyle ürettiğimiz malları ucuz ucuz ihraç ettik. Ucuz ucuz tükettik... Bu mutlu tablonun devam etmesi için 2005 yılında da dışarıdan 15-20 milyar dolar borç bulmamız şart.Dışarıda döviz bol... Ama, ülkenin durumunun, yurtiçindeki tüketicinin durumundan farkı yok... Bankalar tüketiciye nasıl ki devamlı kredi veremezse, nasıl ki tüketici faizini ve borcunu ödemeye mecbursa, ülkenin durumu da aynı... Harcamak kolay, ödemek zor 2005 yılında 15.5 milyar dolar döviz açığı nasıl oluştu? İhracattan 66 milyar dolar gelir sağladık. 90 milyar dolarlık ithalat yaptık. Dış ticarette 24 milyar dolar açık verdik. Turizmden, müteahhitlerden, yurtdışındaki işçilerden gelen dövizler sayesinde döviz açığını 15.5 milyar dolara indirebildik...İyi de acaba açığı nasıl kapatabildik? (1) Özel sektör şirketleri ve bankaları dışarıya 15.5 milyar borçlandı. Hükümet 1.7 milyar dolar kredi kullandı. (2) Yabancılar hisse senedi tahvil ve bono satın almak için 7.2 milyar dolar getirdi. (3) Yabancılar 1.4 milyar dolar yatırım yaptı. (4) Kaynağı belirsiz yerlerden 3.0 milyar dolar geldi. Buna karşılık Merkez Bankası borç ödedi. Diğer kalemlere döviz gitti. Sonuçta ülkeye 22.2 milyar dolar borçlandık. Bu borcun 6.7 milyar doları Merkez Bankası ile bankaların döviz rezervine eklendi. Kalan 15.5 milyar doları ile de döviz açığı kapatıldı...Açık anlatımıyla tüketicimizin tüketim kredileri karşısındaki durumu ile ülkenin dış krediler karşısındaki durumu arasında fark yok. "Alinin külahı Veliye, Velinin külahı Aliye". Hazinemizin başarısı sayesinde, 2004ü de kazasız belasız atlattık... Aynı tablo devam edip gider mi? Nereye kadar gider? İnşallah "Bize bi şey olmaz abicim... Bu böyle gelmiş böyle gider" diyen iyimserler haklı çıkar. guras@milliyet.com.tr Borçlanmanın sınırı var