Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Rakının Türkiye’deki yaşamda bir yeri, bir ağırlığı var. Rakı kültürü Türk yaşamı ile iç içe girmiş. Başka ülkelerin başka içkileri gibi rakıyı barda, bar tezgahına dayanarak ayak üstü içemezsiniz. Rakı evde veya meyhanede sofraya oturularak meze ile içilir. Bu mezeler dünyanın bir başka köşesinden farklı parçadır. Çerkez’in tavuğu, Arnavut’un ciğeri, Libya’nın humusu, Yunan’ın cacığı, Arap’ın ekmeği, pidesi... Bu dünya mozayiği, farklılığı masanın üzerinde meze olarak bir araya gelir. Bu meze çeşitliliği Anadolu’nun insan mozayiğinin, insan çeşitliliğinin bir yansımasıdır. Ne yazık ki Türkiye’nin avantajı olan bu insan mozayiği, bazılarını korkutuyor. Ürkütüyor.
Rakı kültürünün bir özelliği daha var... Rakı içmeye başlayanlar masa üzerindeki zengin meze çeşidiyle oyalanırken, fark etmezler ki, ana yemek bir türlü masaya gelmez. Masa başındakiler de bunu umursamaz.
Batı kültüründe masaya oturanlar için esas olan girişten sonra masaya gelecek olan ana yemektir. Herkes ana yemeği sabırsızlıkla bekler. Ana yemek hedeftir. Ama Türkiye’de insanlar meze ile yetinir. Oyalanır. Ana yemeği unutur. İşte bu da, Türkiye’de yaşamın bir göstergesidir... Ana yemek sofraya bir türlü gelmez. Gelemez.
Bunları Stephen Kinzer söylüyor. Setphen Kinzer 1996 Ağustos ayında The New York Times’ın İstanbul bürosunun şefi oldu. New York doğumlu Kinzer gazeteciliğe Boston Globe gazetesinde başlamıştı. İstanbul’a gelmeden önce 1983 - 1990 arasında Nikaragua’da daha sonra 6 yıl Bonn ve Berlin’de The New York Times gazetesi bürosunun şefliğini yapmıştı. Dokuz ay önce İstanbul’dan ayrıldı. Şimdilerde The New York Times için kültür ve sanat olaylarını izliyor. Türkiye deneyimlerini "Crescent and Star: Between two world" (Ay ve yıldız: İki dünya arasında) başlığı altında bir kitapta topladı. Kitap eylül ayında ABD’de satışa çıkacak.
Türkiye’de iken her hafta "Blues" programı yaptığı Açık Radyo’da geçen sabah Ömer Madra ve Şerif Erol ile bir söyleşisi yayımlandı. Açık Radyoculardan söyleşinin bandını temin ettim. Türkçeleştirdim. Yukarıdaki anlatım Kinzer’in bu söyleşideki değerlendirmelerinin bir bölümü. Bakınız Kinzer başka neler söylüyor.
Türkiye’de ülkeye hakim güç, hala Türklerin demokrasiye geçme olgunluğuna erişemediği inancını koruyor.
Bu durum bana bir annenin çocuğu ile ilişkisini hatırlatıyor. Bir anne dört yaşındaki çocuğunun kibritle oynamamasına, cebinde çakı ile sokağa çıkmamasına özen gösterir. Bu doğaldır. Fakat çocuk on yaşına, yirmi yaşına, otuz yaşına gelince ona, "Kibritle oynama. Cebinde çakı taşıma" diyemezsiniz. Ama Türkiye’de ülkeye hakim güç, otuz beş, kırk yaşına gelmiş çocuğu "aman sokağa çıkma, sokaklar çok tehlikeli" diyerek evinde tutmaya çalışan anneye benzer bir davranış içinde. Bu normal değildir. Bu değişmelidir.