Vergi nedir? Vergi parası nereden gelir? Önce bu konuları açıklığa kavuşturayım.
Vergi "zorunlu tasarruf"tur.
Milli geliri yaratanlar, toplam mal ve hizmet üretimi karşılığı bir gelir elde ederler. Bir yıl içinde ele geçen bu gelirin tüketilmeyen kısmına "tasarruf" denilir. Tasarruf, ertelenmiş tüketimdir.
İnsanlar bir yıl içinde elde ettikleri gelirin bir bölümünü gönüllü olarak tüketmez, tasarruf ederler. Otomobil almak için, ev almak için, çocuk okutmak için veya sağlık endişesi ile, emeklilik endişesi ile gelirlerinin bir bölümünü "tasarrufa" ayırırlar.
Bir de "zorunlu tasarruf" vardır. Zorunlu tasarruf gelirden "devlet zoru ile" alınan paradır. Vergidir, harçtır. Fona katılma payıdır.
Şimdi bu anlatımı basitleştireyim. Diyelim ki, birinin yıllık geliri 10 milyar lira. Devlet baba, bu 10 milyar liranın 2 milyar lirasını "zorulu" olarak "vergi, resim, harç, fon payı" kesintisi yolu ile alır. Kalır 8 milyar lira... Gelir sahibi durumuna göre, ya bu 8 milyarın tamamını harcar. Ya da 1 milyar, 2 milyar lirasını gönüllü olarak bir kenara ayırarak kalanı harcar.
Bu tabloda görülüyor ki, ülkede yapılacak toplam harcamanın miktarı gelirlerden zorunlu tasarruf (vergi) ve gönüllü tasarruf ile ayrılacak paraya göre azalır veya çoğalır.
Zorunlu tasarruf arttıkça gönüllü tasarrufa gidecek para azalır. Zorunlu ve gönüllü tasarruflara ayrılan para arttıkça tüketime gidecek para azalır. Piyasadaki talep küçülür. Talep küçülünce üretim ve yatırım baskı altına girer.
Bir temel bilgi daha vereyim... Yıllık kişi başı ortalama geliri 30 bin dolar olan ile, yıllık kişi başına geliri 3 bin dolar olanın gelirinden yapılacak kesinti, o insanları farklı etkiler.
Yıllık kişi başı geliri 30 bin dolar olan kişinin gelirinin yüzde 30'unu zorunlu tasarruf (vergi) olarak elinden alsanız, ona tüketim ve gönüllü tasarruf için 21 bin dolar kalır.
Aynı kesintiyi yıllık kişi başı geliri 3 bin dolar olan insandan yaparsanız, zaten 3 bin dolarla bile zorunlu gıda ihtiyacını karşılayamayacak durumda olan insanın elindeki para 2 bin 100 dolara iner.
Bunları şunun için anlatıyorum: Avrupa Birliği ülkelerinde kişi başı gelir 30 bin dolar, bizde 3 bin dolardır. Avrupa ülkelerinde vergi yükü milli gelirin yüzde 26.7'si, bizde yüzde 20.8'idir. Biz biraz daha alalım derken, dikkatli olmak zorundayız. Kişi başı geliri 30 bin dolar olan kişide 6 puanlık bir gelir kayıbı insanı aç ve açıkta bırakmaz. Bizde kişi başına geliri 3 bin dolar olan insanda 6 puanlık gelir kayıbı insanların zaten yetersiz olan tüketim gücünü ve gönüllü tasarruf gücünü olumsuz etkiler.
ABN - AMRO Bank'ın Londra'daki Ekonomik Araştırmalar Bürosu iktisatçısı Ceylan Pazarbaşıoğlu Hanım 2001 yılı bütçe rakamlarını Avrupa ülkelerinin 1999 yılı bütçe rakamları ortalaması ile karşılaştırarak bir tablo hazırlamış. Ben bu tabloda sosyal güvenlik harcamalarını toplam harcamalardan çıkararak, yeni bir düzenleme yaptım.
Yukarıda vergiğim rakamı tekrarlayarak bu çalışmanın sonuçlarını özetleyeyim. Bizde vergi geliri, milli gelirin (GSYİH) yüzde 20.8'i Avrupa'da yüzde 26.7'si. Bizim kişi başı gelirimizin 3 bin dolar, Avrupa ülkelerinde yaşayanların 30 bin dolar olduğunu dikkate alır isek bizde vergi sınırına yaklaşılmış olduğu ortaya çıkar. Toplanan vergi gelirinin harcanmasına bakıyoruz. 2001 yılında da faizin yükü fazla. Personel ödemelerinde sınıra gelinmiş. Devlet faiz yükü nedeniyle ana görevlerini yerine getiremiyor.
Sonuçta bir noktaya geliyoruz. Türkiye'de vergi adaleti olmadığından vergiyi "kümese giren kazlar ödüyor". Kümese giren kazların ve alt gelir gruplarının ödediği verginin milli gelire oranı ise Avrupa ortalamasını yakalamak üzere. Demek ki, kişi başı gelirin düşüklüğüne rağmen halkın ve kümese giren kazların üzerindeki vergi yükü kaldırılamaz ölçüde artmış durumda. Demek ki, bundan böyle, vergi gelirini yükseltmek için vergi oranlarına zam yapmak yerine, vergi alınmayan kişi ve kesimlerin üzerine yürümek gerekiyor.
Kaynak: ABN - AMRO, Ceylan Pazarbaşıoğlu
Ana çalışmadaki sosyal güvenlik harcama rakamları toplam harcamadan çıkarılmıştır.
Yazara E-Posta: guras@milliyet.com.tr