Olayların içinden Berna Yılmaz, daha önce Mesut Yılmaz'a sormuş: "Beyoğlu'nda Vakko mağazasını bilir misin?" diye... Mesut Yılmaz kafasını arkaya devirmiş, gözlerini havaya dikmiş, "Uhuuu... Kocaman bina... Vitali'nin... Ama ben Vitali'yi bilmirem..." demiş. Berna Yılmaz, Vitali Hakko'yu sahneye davet etti. "Mesut Yılmaz'a bu akşam Vitali Bey'i tanıtacağıma söz verdim" dedi. Vitali Hakko sahneye çıktı. Mesut Yılmaz'ın yanağından öptü. Mikrofonu Mesut Yılmaz'ın eline verdiler. "Haydi bir şey söyle..." dediler. Mesut Yılmaz, "Vitali'yi çok sevirem..." dedi.Berna Yılmaz'ın elinden tutarak sahneye çıkardığı Mesut Yılmaz, Berna Yılmaz'ın eşi politikacı Mesut Yılmaz değildi. Altı yaşındaki, Siirtli Mesut Yılmaz'dı. Bir "Beyoğlu Çocuğu" idi. Siirt'ten İstanbul'a gelmek zorunda kalan ailesinin diğer fertleri gibi geçimini sokaklardan sağlamaya çalışıyordu. Berna Yılmaz, elinden tutarak Mesut Yılmaz'ı sahneye çıkardı. Mesut Yılmaz'ın üzerinde ölçüsünden iki boy büyük bir kazak, ayağında paçaları kıvrılmış bir pantolon, kafasında yana kaymış bir şapka vardı. Beyoğlu'nun gecesini ve gündüzünü yaşıyor, sokaklarda çiklet ve mendil satıyordu.Bu anlattıklarım 1997 yılının nisan ayı başında İstanbul'da "Sokak Çocukları Rehabilitasyon ve Eğitim Merkezi" yararına düzenlenen bir Vakko defilesi öncesi yaşandı. Berna Yılmaz bu proje için para toplamaya çalışıyordu.Vitali Hakko, gençlik günlerini şöyle anlatır: "Mahmutpaşa'da Hırfıstos isimli bir kumaş mağazasına tezgâhtar olarak girdim. Bir süre sonra Kapalıçarşı'da Kupulis Manifatura mağazasına geçtim. Kupulis, Kapalıçarşı'da vitrini olan tek mağazaydı. Ama diğer mağazalar gibi kapısı yoktu. 1925 yılında Atatürk Şapka Devrimi'ni yaptı. Kadın erkek halk şapka satın almak için mağazalara hücum etti. Patronum Kupulis benden şapka bölümünü kurmamı istedi. Kurtuluş'tan üç Rum bayan buldum. Mağazanın ikinci katında şapka yaptırmaya başladım. Baktım bu iş kârlı. Bir an önce kendi hesabıma şapka işini yapmak için hemen askere gittim.Asker dönüşü Kapalıçarşı'da ucuz bir dükkân buldum. Kapısına "Şen Şapka" diye levha asıp şapkacılığa başladım. Şen Şapka'dan Vakko'ya Şapkanın modası geçince, kreptemur başörtülerin üzerine renkli desenler bastırıp "eşarp" diye satmaya başladık. Fason yaptırdığımız baskılar iyi olmuyordu. Bir emprime ve boya tesisi kurmaya karar verdik.Kurduğumuz boya ve emprime fabrikasında, eşarp yaparken kumaş da yapmaya başladık.Gündelikçi terziler yavaş yavaş ortadan kalkınca, bizim kumaş satışları da düştü.1961 yılında Beyoğlu mağazamızı açtık. Amacımız metreyle satamadığımız kumaşları, elbise haline dönüştürüp satmaktı.Fabrikada yaptığımız eşarp baskılarına ve emprime baskılara konulacak marka olarak "Vakko" markasını tespit ettik."Vakko" ise erkek kardeşin isimlerinin birleşiminden oluşan bir markadır. Vitali'nin "V"si, Alber'in "A"sı ve soyadları olan "Hakko"nun "kko"su...Vitali benim dostumdu.Salı günleri Bebek Oteli'nde buluşur bir kadeh içki içer, sohbet ederdik.Bebek grubumuzdan daha önce kaybettiğimiz Vehbi Koç, Feyyaz Tokar, Yılmaz Çetiner Vitali'ye en fazla takılan dostlardı. Vitali de şimdi onlar gibi yok...İyi insandı. İyi şeyler yaptı. Toprağı bol olsun. guras@milliyet.com.tr Vitali, Beyoğlu'nu Beyoğlu yaptı