Kriz çıktığında ‘Yapacak iş bulamayacağız, Suudi Arabistan’a gidip Cidde Havaalanı’nda tuvalet temizleyeceğiz’ şeklindeki yazıma kızanlar olmuştu. Cidde’ye kadar gitmeye gerek kalmadı. Türkiye’de doğru dürüst ne kadar işyeri var ise krizden bu yana yabancılar ‘üç kuruşa beş kuruşa’ satın aldı. Koskoca Toyota’dan, Demirbank’a, Fruko Gazoz’dan, Toroslar’dan çıkan Hayat Suyu’a kadar ne var ne yok, ‘batan geminin malları bunlar’ olarak yabancılar tarafından satın alındı.
Milliyet Ekonomi’de yayımlanan İbrahim Ekinci’nin özel haberini okuyunuz ve de İbrahim Ekinci tarafından temin edilen listelere bakınız. Bu gidişle yakında havaalanındaki tuvaletler ile belediye tuvaletlerini de yabancı sermaye satın alırsa şaşırmayınız. Yabancı patronlar başka ülkeden işçi getirip çalıştırmaz ise, bizler de belki tuvalet temizliği yaparak ekmek paramızı doğrulturuz.
Sayın okuyucularım, bir konuya dikkatinizi çekeyim: ‘Yabancı sermaye yatırımı’ dediğimizde, ‘yabancı sermaye gelsin de ekonomimizin kalkınmasına yardımcı olsun’ diyerek yıllardır çırpındığımızda bizim bekleyişimiz farklı idi. Hala da farklı. Biz yabancı yatırımcıyı, (1) Sermaye, (2) Teknoloji, (3) Yönetim becerisi, (4) Pazar bilgisi getirmesi ve de (1) İstihdamı ve (2) Üretimi artırması, (3) Ülkenin dünya kalitesi ve dünya fiyatı ile üretim gerçekleştirmesine öncülük ederek dünya pazarına çıkmasına yardımcı olması için istedik. İstiyoruz.
Toros Dağları’ndan çıkan suyun dolum tesisini satın alarak, suyumuzu daha yüksek fiyatla bize içirtmesi için değil. Bizim ineklerden sağılan süt ile, bizim yaptığımız yoğurdu daha yüksek fiyat ile bize satması için değil.
Biz, ‘gelsin, bizim ufacık tesislerin yanına, dünya ölçeğinde, dünya teknolojisi ile, dünya fiyatında üretim yapsın... Ekonomimizi büyütsün. İş imkanları yaratsın..." diyerek istiyoruz. Yabancı geliyor ‘batan geminin malları bunlar’ diyerek ne bulursa alıyor. Yıllardır kullandığımız helanın kapısına ‘Hela’ yerine ‘WC’ yazıyor. Helayı bize ucuz temizlettirip, pahalı kullandırıyor. Kârını da dövize çevirip gidiyor.
Kriz işadamının moralini o kadar bozdu ki, her işadamı alıcı peşinde... Yılların emeği ile zar zor ortaya çıkan tesisler ‘haraç mezat’ gidiyor. Sayın okuyucularım, bu tesisler iç pazara dönük. Geliri Türk Lirası (TL). Yabancıya geçince, yabancı TL kazancını dövize çevirerek yurtdışına çıkarma hakkını elde ediyor. Bu durumda hem sanayiin ‘sermaye birikimi sağlama’ gücü yok oluyor, hem de her yıl ‘döviz olarak önemli ölçüde kâr payı transferi’ zorunluluğu ortaya çıkıyor.
Böyle bir tablo Türk müteşebbisinin ülkesinde yatırım yapabilme, büyüme, istihdam yaratma imkânını bütünü ile yok etmese de, sınırlıyor... İç pazardaki tesislerini yabancı yatırımcıya devreden Türk müteşebbisleri ve sermaye grupları bundan sonra nasıl olur da ekonomik büyüklükte, dünya pazarına dönük üretim projeleri geliştirebilir? Yatırım yapabilir? Kimin yüreği ve sermayesi buna yeter? Olanı biteni bu gözlükle değerlendiriniz.