Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Tahkim savaşı verenler, "imtiyaz" almak için Türkiye'ye gelecek yabancı sermayeye kapı açmanın savaşını veriyor. Türkiye'den "imtiyaz" istemeden gelenler zaten geliyor. İmtiyaz istemeyen yerli ve yabancı sermaye için "tahkim" zaten var.
Tahkim savaşı verenler "Tahkim için Anayasa değişmezse, Türkiye kalkınamaz. Türk halkı refaha kavuşamaz, Türkiye çağdaş olamaz. Çünkü tahkim olmazsa yabancılar gelmez. Para getirmez" diyor.
Demek ki, Türkiye'nin kalkınmasının, refahın artmasının, çağdaş olmanın tek bir şartı var: Yabancılara imtiyaz dağıtmak.
Demek ki, biz yabancılara "imtiyaz" dağıtmazsak adam olamayacağız.
Nedir bu imtiyaz denilen şey?
İmtiyaz denilen şey, kamu hizmeti nitelikli işlerin, özel sözleşmelerle kamu dışına yaptırılması demektir. (Açık anlatımıyla kamu hizmeti yapmaktan sorumlu hükümetlerin, ben bu işi beceremiyorum, gel sen yap diyerek taşeron tatmasıdır.)
Kamu hizmeti, halk için, kar amacı güdülmeden yapılan bir hizmettir. Halbuki "imtiyaz" sözleşmesi ile bu işi üstlenen yerli ve yabancı yatırımcı (tabii olarak) kar için bu işi yapar.
İşte bu nedenle "imtiyaz sözleşmesine dayalı işlerde", imtiyazı alan yerli ve yabancı yatırımcı ile, bu imtiyaz sözleşmesine dayalı olarak para ödeyen halk (veya onu temsil eden hükümetler) arasında anlaşmazlıklar çıkar.
İmtiyaz sözleşmelerinin kapsamına giren hizmetler ve altyapı yatırımları, "enerji, doğalgaz, ulaştırma, elektrik üretimi" gibi "olmazsa olmaz" ve "vazgeçilemez" kamu hizmetleridir.
Halk, bedeli ne olur ise olsun bu hizmetleri almaktan vazgeçemez. Halk bedelini ödeyerek bu hizmetleri almaya mecburdur.
Şimdi tahkim savaşı verenler, "imtiyaz sözleşmesi" peşinde olanlara hoşluk yapma arayışında, Anayasa'nın imtiyaz sözleşmelerinde tahkim konusunu denetim altına alan maddelerini değiştirerek, imtiyaz sözleşmelerini Türk hukuk sisteminin dışına çıkarmak istiyor. İmtiyaz sözleşmeleri ile ilgili anlaşmazlıkların Türk mahkemeleri yerine yabancı hakeme çözdürülmesi söz konusu.
Saf ve bakir bir Anadolu çocuğu olarak ben de diyorum ki, (1) Kamu hizmeti niteliğindeki hizmetleri ve altyapı yatırımlarını, kamu imkanları ile yapamayacak kadar güçsüz olduğumuzu kabullenmek yanlıştır. (2) Kamu hizmeti niteliğindeki hizmetleri ve altyapı yatırımlarını biz yapamıyoruz diyerek "imtiyaz sözleşmeleriyle" yabancılara yaptırmak yanlıştır. Devletimizin yapması gerekenleri biz yabancılara ihale edecek isek, bizim devletimiz ne yapacak? (3) Bizim devletimiz kamu hizmetlerini yapamayacak kadar güçsüz ise, tahkimi kabul ettikten sonra, Türk hukuk sistesi dışında yabancı hakimlerin kapısında hakkını nasıl arayacak?
Şimdi, bunları anlatmaya çalışan saf ve bakir Anadolu çocukları "solcu" oldu da, buna karşı gözünü kapayarak tahkim savaşı veren Sayın Ecevit "75'lik devrimci" mi oldu?
Bir anlatım vardır. Derler ki "- Beni hayatta kimse anlamadı. Bir tek karım anladı... O da yanlış anladı..." İşte o biçim. Demek ki, bizler "Umudumuz Ecevit" diyerek yıllarca peşinde dolanırken, her seçimde "Umudumuz Ecevit" diye oy atarken Sayın Ecevit bizim televizyona, köprüye neden hayır dediğimizi anlayamamış. Demek ki bizim "solculuğun gereği" olarak "hayır" dediğimizi, solculuğun gereği olarak onun peşine takıldığımızı sanmış. "Türkiye'de solun tarifini kökünden değiştiren 75'lik devrimci"nin tahkim savaşında yanında olamamanın ayıbı da bize yeter!..
Tahkimli "yeni sol" Türkiye'ye hayırlar getirsin...
(Sayın okuyucularıma not: Bu yazı tahkim konusundaki son yazıdır. "Umudumuz Ecevit"e karşı yazmaktan hoşlanmıyorum.)