Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


İş çevreleri "yaklaşım" peşinde. Kimi "Londra", kimi "İstanbul" yaklaşımı diyor.
Nedir bu yaklaşımdan beklenen? İş alemi diyor ki, "Kriz nedeniyle güç duruma düştük. Aldığımız banka kredilerinin faizini ve taksidini ödeyemiyoruz. İcra takibi başlıyor. Önce icra takibi dursun. Bunun için bir kanun çıkarınız. Sonra bankalara söyleyiniz bizden kredi faizlerini ve taksitlerini istemesinler. Bir süre ödeme yapmayalım... Bankalar bizden gecikme faizi de istemesin... Ama bunlar yetmez... Bizim paraya ihtiyacımız var. Bankalar biraz daha para versin. Sağa sola borçlarımızı ödemediğimizden senetlerimiz protesto edildi. Kara listeye girdik. O kara liste de yırtılıp atılsın. Protesto edildiğimizi kimse duymasın. Bu kolaylıklardan sadece büyük firmalar değil, sayılı birkaç firma değil, büyük küçük firmaların tamamı yararlansın..."
Bütün bunlar iyi de, "bu işin faturasını kim ödeyecek"? Bir başka anlatım ile "yakan top kimin elinde kalacak"? İki taraf var. Bankalar ve bankadan kredi kullananlar. Ama adı "yaklaşım" olunca, işin içine devlet de giriyor.
Yaklaşım adı ile başka ülkelerde örneği görülen "kurtarma operasyonu" uygulamasında arayış, (1) Ekonominin belkemiğini teşkil eden 30 - 40 büyük firmanın üretiminin sürdürülmesi ve (2) Bu 30 - 40 firmada büyük miktarda kredi alacağı bulunan bankaların kredilerinin batmasının önlenmesidir.

Bu 30 - 40 büyük kuruluşa kredi veren bankalar bir araya geliyor. Her bir firmanın durumu ayrı ayrı masaya yatırılıyor. Firmanın eski borçlarının ödeme planı yeniden düzenleniyor. Gerekiyor ise bu firmalara can suyu veriliyor. Böylece üretimlerini sürdürmeleri sağlanıyor.
Önceki gün Ankara’da işadamları, hükümet temsilcileri ve kamu bankaları yöneticileriyle bir araya geldi. Basına yansıyan kararları özetleyeyim:
• Kamu bankaları, borçlarını vadesinde ödeyemeyenlere, "dörtte birini ödersen, krediyi yeniler, vadesini uzatırım" diyordu. Bundan sonra vadesi gelen krediyi kamu bankaları hiçbir talepte bulunmadan uzatacak.
• Fon kapsamına alınan bankalara borçlu olanların kredileri de yenilenecek. Bankalar borçluları zorlamayacak.
• Halk Bankası, küçük ve orta boy işletmelerin kredisinin vadesini uzatacak. Bu işletmeleri kredilendirmek için Türkiye Sınai Kalkınma Bankası ile Sınai Yatırım ve Kredi Bankası da Halk Bankası ile birlikte görevlendirilecek.
Bütün bu kararların muhatabı kim? "Kamu bankaları ile fon kapsamındaki bankalar." Bitmedi... Kamu kesimi başkaca ek sorumlulukları da üstleniyor:


• Kamu bankaları ortak yönetimi, yurtdışından 500 milyon dolar kredi bulacak. Bu kredi ile vaziyeti bozulan şirketlere ek kaynak sağlanacak.
• Gecikme faizleri düşürülecek. İcra İflas Kanunu’nda değişiklik ile icra takipleri durdurulacak. Protestolar silinecek.
Sayın okuyucularım, görülüyor ki, "yakan top", devletin kucağına düştü. Devlet ve kamu bankaları kesesinden bu işin faturası ödenecek.
Ancak bu istikrar programına çelişkili bir yaklaşım. İstikrar programı uygulamalarının hedefi, ekonomide yanlış kaynak tahsisi nedeniyle ortaya çıkan işletmelerin tasfiyesi yolunun açılmasıdır. Özkaynağı yetersiz, yanlış üretim yapan, normal koşullarda yaşama şansı olmayan işletmelerin kredilerini erteleyerek, onların içine devlet kesesinden para aktararak zorla yaşatılmaları, istikrar programına dayalı yeniden yapılandırmanın, üretken ekonomi arayışının gerçekleşmesinin önünü kapar.
Bir işletme üretemiyor ise, üretimden kazanamıyor ise, eski borçları ertelemek, işletmenin içine yeni para koymak ne o işletmeye, ne ekonomiye bir şey kazandırır. Kaynak israfını büyütür.
Bu yazı "genel kabul görmüş yaklaşıma ters" bir yazı... Ama birilerinin de yaklaşımın öbür yanını anlatmasında yarar vardır.