Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Halk banka krizinin faturasını ödüyor. Fatura da öde öde bitmiyor. Bankalar battıkça, devlet bankaların içini doldurmak için halktan para topluyor. Sonra içini doldurduğu bankaları önüne gelene satıyor. Devletin satarken yaptığı hata sonucu banka tekrar batıyor. Devlet gene halka "Hadi bakalım pamuk eller cebe" diyor. Gene halktan para topluyor... Gene... Gene... Gene derken... Bu iş devam edip gidiyor.
Devletin "yanlış seçimi" sonucu, "yanlış kişilere" satılan bankalar "gene" battı. Bankaların içini doldurmak için devlet "gene" halkın cebinden paraları çekip bankalara akıtıyor, bankaların içini dolduruyor. Ve de devlet bu içi doldurulan bankaları gene birilerine satmak üzere.
Gerçekte bu bankalar artık devletin değil. Halkın. Çünkü bu bankalar halkın parası ile ayakta duruyor. Halk kim? Sizsiniz. Benim. Biziz... Bankaların içini doldurmak için devamlı para ödemekten imanı gevreyen saf ve bakir Anadolu çocukları olarak, bizim de bir çift laf etmeye hakkımız olacağı düşüncesiyle, bankaları "istediklerine yalap şalap satma hazırlığında olan" Ankara’daki etkili ve yetkili Büyük Türk Büyükleri’ne arzımı sıralıyorum:
Bankası olanlara ikinci bir banka satılamaz.
Türkiye’de zaten sermaye gruplarının imkanları sınırlı. Gücü olan varsa, önce elindeki bankayı adam etsin. İkinci bir bankayı ne yapacak? Ne yapacağını ben size arz edeyim. Al gülüm ver gülüm yapacak. Birinden alıp, öbürüne verecek. İkisini birden boşaltacak. İki banka başka işe yaramaz.
Büyük bankaları tasfiye ederek küçükleri satmak yanlıştır.
Bankacılık sisteminde küçüklerin yaşama şansı yoktur. Küçüklere yol vermeyiniz.
1913 yılında kurulmuş, 270 şubeli Türkbank’ı tasfiye ederken hastalıktan ayakta duramayan Etibank’ın kuyruğuna iki banka ekleyerek yaşatmaya çalışmak doğru değildir.
Bir banka için (I) şube örgütü (II) Teknolojik güç (III) Personel kalitesi (IV) Müşteri portföyü önemlidir. Kötü yönetim ile veya başka nedenle bankanın bilançosu bozulabilir. Ama "reel yapısı" bilançodan önemlidir. İçine para koyunca her banka banka olamaz. Türkbank’ın, Demirbank’ın bu bakımdan ayrıcalığı vardır.
Yüz tane küçüğü birleştirmek ile bir banka elde edilemez. Küçükler hep küçük kalır. Üç gün sonra gene devletin ve halkın başına bela olur.
Ordu Yardımlaşma Kurumu’nun bir banka daha alması, Polis Vakfı’na banka satılması sistemi bozar.
Ordu bizim canımız. Feda olsun kanımız. Polise saygımız büyük. Ama, ordunun ve polisin finans, ticaret ve sanayi kesimlerinde ağırlığının olması doğru değildir. Ordu Yardımlaşma Kurumu’nun "Oyak Bank" adında bir bankası var. Oyak Bank’a ek olarak Ordu Yardımlaşma Kurumu’na Demirbank da satılır ise, bankacılık kesiminde ağırlığı büyür. Ordu Yardımlaşma Kurumu’nun ordu ile doğrudan ilişkisi yok ama, Ordumuzun kurumu... Banka denilen şey batar da çıkar da... Ordu Yardımlaşma Kurumu’nun bir bankasına karşı Ankara’nın tedbir alması, kapatması veya destekleyip kurtarması yanlış anlamalara neden olur.
Bunun ordu sempatizanlığı ile ilgisi yok. Aynı şekilde Maliye Müfettişleri Vakfı, Hazine Memurları Yardım Kurumu banka satın almak istese onlara da banka satılamaz.
Sahipsiz bankacılık olmaz. Her bankanın bir sahibi olmalıdır.
Bankacılık sorumluluk ister. Bankalarda "kolektif sahiplik" olmaz. Emekli sandıklarının, sendikaların, vakıfların bir bankada pay sahibi olmaları doğaldır. Ancak sandıkların, sendikaların, vakıfların kolektif yönetim yapısı içinde bir bankada sorumluluk üstlenmeleri bir bankayı yönetmeleri (güçtür demiyorum) imkansızdır. Banka yönetiminde bir "muhatap" bir "sorumlu" olmalıdır. Başka ülkelerde halka açık bankalarda azınlık hissesi ile de olsa, bankayı kimin yönettiği, yönetiminden sorumlu sermayeder bellidir.
Bunlara dikkat etmeden bankalar yalap şalap satılırsa üç yıl sonra, beş yıl sonra devlet gene bu bankaları kurtarmak için halktan para toplamaya mecbur olur.