Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Biz Türkler yıllardır, kendi ülkeleri dışında ve özellikle Batı’nın zengin ülkelerinde yaşayan Rumların, Yahudilerin kendi ülkeleriyle ilgili sorunlar karşısında gösterdikleri ilgiyi ve çabayı imrenerek izleriz.
Batı’nın zengin ülkelerinde yaşayan az sayıdaki Rumlar, Yahudiler ülkeleriyle ilgili bir sorun ortaya çıktığında, ülkelerine destek olmak için sayılarını aşan güçte eyleme geçerler. Yaşadıkları ülkenin kamuoyunu, hükümetini etkilerler. Yaşadıkları ülkelerin hükümetleri onların ülkeleriyle ilgili bir karar alırken, gösterecekleri tepkiyi mutlaka dikkate alır.
1960’lardan önce bizim yurtdışında ve özellikle zengin Batı ülkelerinde yaşayan çok az sayıda vatandaşımız vardı. Osmanlının son, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’den gönüllü veya zorunlu olarak yurtdışına giden, başka ülkelerde yaşamak zorunda kalan Ermeni ve Rum asıllı Türklerin, Türkiye karşıtı söylemleri ve eylemleri etkili oluyordu.
1960’ların başında Devlet Planlama Teşkilatı kuruldu. Batı’nın zengin ülkeleri OECD şemsiyesi altında Türkiye’nin kalkınmasına yardımcı olmak üzere "yardım konsorsiyumu" kurdu. Bu yardım konsorsiyumunun en etkili üyesi o zamanın "Batı Almanya"sı idi. Batı Almanya hükümeti Türkiye’ye yardım çabalarında devamlı olarak olumsuz davranış gösteriyordu.
Almanya’ya işçi göçü başladığında, Devlet Planlama Teşkilatı’nda çalışan iktisatçılar, bu işçi hareketini farklı bir cepheden değerlendirdiler. O zamanlar sektör programları sorumlusu olan Doğan Kayran "Bu işçi hareketi Türkiye için çok büyük bir fırsat, Almanya’ya Türkiye’den on bin işçi gitse, bunların iki yüzü Almanlarla evlenerek çocuk sahibi olsa, Türkiye’nin kaderi değişir. Alman parlamentosu Türkiye aleyhine bir karar almaya kalktığında bu iki yüz eş ve çocuk sokağa dökülür, bizim sesimizi duyurur. Bundan sonra Almanya’da bizim de sesimiz çıkar" diyordu.

Türk sadece Almanya’ya gitmedi!
Doğan Kayran’ın on binlik mütevazı rakamının çok üzerinde Türk Almanya’ya gitti. Sadece Almanya’ya gitmedi, Avrupa’nın diğer zengin ülkelerinde de Türklerin sayısı arttı. Önce işçi olarak giden Türklerin çoğu o ülkelerin vatandaşlıklarına geçti. O ülkelerde işyeri sahibi oldu. Ülkelerin vatandaşlarıyla evlendi. Onlardan çocuk sahibi oldu. Şimdilerde, sadece resmi kayıtlara göre Avrupa’da üç milyonu aşan Türk yaşıyor. Resmi kayıtlara girmeyenleri de bunlara eklersek, Avrupa’daki Türklerin sayısının dört milyonu aştığı söylenebilir.
Türkiye, Avrupa Topluluğu’na katılmak için uzun süredir ciddi bir çaba içinde. Türk hükümetleri, Türkiye’deki sivil toplum kuruluşları, Türk medyası, Türk halkı Avrupa Topluluğu’na üyelik için ellerinden geleni yapmaya çalışıyor.
Buna karşılık, Avrupa’da yaşayan üç veya dört milyon Türkten ciddi bir destek bugüne kadar görülmedi. Bugün de böyle bir destek yok. Halbuki, sadece Almanya’da, sadece resmi kayıtlara geçmiş iki milyon Türk yaşıyor. Bunların çoğu çifte vatandaşlık hakkına sahip. Seçme, seçilme hakkını elde etti. Ekonomide, sosyal hayatta etkin duruma geldi. İkinci kuşak Türklerin çoğu iyi eğitim gördü. Alman hükümeti Türkiye’ye karşı olumsuz tavrını sürdürürken, bizim oradaki iki milyon Türk vatandaşımızda hiçbir etkin hareket görülmüyor.
Halbuki, 1960’lı yılların başında biz Almanya’daki Türk işçilerinin sayısının on bine ulaşması halinde, bunların Almanya’da Türkiye için olumlu kamuoyu yaratılmasında büyük etkileri olabileceğini tahmin ediyorduk.
Sadece Almanya’da iki milyon Türk yaşamıyor. Avrupa’nın başka zengin ülkelerinde Türkiye’nin Avrupa Topluluğu’na katılmasına olumsuz yaklaşan Fransa’da ve Hollanda’da üç yüz binleri aşan Türk var. Belçika’da, İsveç’te, Finlandiya’da, Norveç’te diğer azınlıkların sayısını aşan rakamlarda Türk yaşıyor. Ve Türkiye’nin yurtdışından en fazla desteğe ihtiyaç duyduğu şu günlerde bunların hiçbirinin (maalesef) sesleri çıkmıyor.


(Sadece resmi kayıtlarda yer alan TC vatandaşlarının sayısı)*
Kaynak: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Yurtdışı İşçiler Sorunları Genel Müdürlüğü, Migration Newsletter, No.1 2002.