Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Zenginleşmenin yolu üretimi artırmaktır. Üretim artmadan gelir artmaz. Gelir artmadıkça da ülkenin zengini de, fakiri de fakirlikten kurtulamaz.
Yazının başında ne demek istediğimi iki rakam vererek anlatayım: Türkiye’de nüfusun en zengin yüzde 20’lik dilimi (69.7 milyon toplam nüfusun beşte biri) 13.9 milyon kentli ve köylünün 2002 yılı milli geliri 178 milyon doların yüzde 50’sini paylaştığını varsayalım. Paylaştırınız 89 milyar doları 11.3 milyon kişiye. Kişi başına 6.400 dolar düşer. Türkiye’nin en zengin, en zengin yüzde 20’lik nüfus diliminde (çarpık gelir dağılımına rağmen) kişi başına düşen milli gelir sadece 6.400 dolar!..
Halbuki... Kıbrıs Rum kesiminde en zengin yüzde 20’lik dilim değil, tüm nüfus dikkate alındığında (zengini ile fakiri ile) kişi başı gelir 15 bin dolar, Yunanistan’da 17 bin dolar, Almanya’da 30 bin dolar...
Sayın okuyucularım görüyorsunuz, bizim zengin dediğimiz nüfus dilimine giren 13.9 insanımız da dünya ölçülerinde zengin değil. Fakir ya da en alt gelir grubunda bulunan ve fakir dediğimiz nüfusun kişi başı geliri ne kadar? En alt gelir grubundaki 13.9 milyon köylü ve kentlinin milli gelirin yüzde 5’ini paylaştığını varsayalım. Milli gelirin yüzde 5’i olan 9 milyar doları paylaştıralım 13.9 milyon en fakir nüfusa... Kişi başı 650 dolar milli gelir düşer. İşte bu da fakirimizin fakirliği!..
Bizde ülke çapında 1994 yılından bu yana gelir dağılımı araştırması yapılmadı. DİE önümüzdeki yıl böyle bir araştırmaya başlayacak. Veri Araştırma Grubu’ndan Dr. Sezgin Tüzün, kentlerde yaptıkları "Statü - Gelir - Tüketim" araştırmasına dayalı olarak 2000 ve 2002 yıllarında gelir dağılımındaki değişimle ilgili bulgularını açıkladı. Bu araştırma ciddi bir araştırmadır ama (1) Gerçek anlamda bir gelir dağılımı araştırması değildir. (2) Sadece kentlerdeki gelir dağılımı ile ilgili bulguları ortaya koyar. Köyler araştırma kapsamı dışındadır. Fakat aynı araştırma grubu tarafından 2000 ve 2002 yıllarında yapılmış olması çok önemlidir. İki yıl arasındaki nispi değişim ile ilgili bulguları gerçekçidir.
Gelelim araştırma sonuçlarına:
(1) 1994 yılı DİE araştırmasında kentlerde yaşayan en zengin nüfusun milli gelirden yüzde 57.2 pay aldığı belirlenmişti. Veri araştırması sonuçlarına göre en zengin yüzde 20’lik nüfusun payı 2000 yılında yüzde 48.2’ye, 2002 yılında yüzde 45.4’e düşmüş durumda.
(2) 1994 DİE araştırmasına göre kentlerde yaşayan en fakir yüzde 20’lik nüfusun milli gelirden aldıkları pay yüzde 4.8 idi. Veri araştırmasına göre bu pay 2000 yılında yüzde 5.7’ye, 2002 yılında yüzde 6.5’a yükseldi.
Yüzde 20’lik nüfusun az zengini çok zengini, az fakiri çok fakiri var. İşte bunun için önemli olan bu nüfus dilimini yüzde 5 veya yüzde 1 gibi daha küçük parçalara bölmek.
Veri araştırmasında bu da yapılmış. Bulgular ilginç:
(1) En zengin yüzde 5’lik kentli nüfus 2000 yılında milli gelirin yüzde 22.6’sını paylaşıyormuş. Kişi başı gelir 34.969 dolar imiş. 2002 yılında payları yüzde 19.9’a, kişi başı gelirleri 20.323’e düşmüş.
(2) En fakir yüzde 5 kentli nüfus 2000 yılında milli gelirin 0.8’ini paylaşıyor, kişi başına 1.285 dolar düşüyormuş. 2002 yılında payları yüzde 1.0’e yükselmiş ama kişi başı gelirleri de 1.012’ye inmiş.
Sayın okuyucularım, önemli olan fakirlikte birleşmek değil, zenginlikte eşit olmaktır. Zenginlikte eşit olmak ise giderek küçülen pastayı (geliri) paylaşma kavgasını bırakarak, üretimi artırmakla mümkün olabilir.