Eskiden "dini ya da soyu ve dini bir olan topluluklara cemaat" denilirdi. Türkiye'de Müslüman cemaati, Yahudi cemaati, Ermeni cemaati vardı. Müslüman cemaati de içinden bölünürdü... Falan filan... Şimdilerde "yeni zenginler cemaati" ile "yeni yoksullar cemaati" diye önemli iki bölünme daha ortaya çıktı.
Eskinin, varlığı zaman içinde yavaş yavaş elde eden zenginleri yok oldu. Yeniler, hayret edilecek hızla sınıf atlıyor.
Utangaç, içine kapalı, varlığını göstermekten utanan, zenginliğini devlete ve toplumdaki sınıfsal uzlaşmaya borçlu olduğunu bilen, bu nedenle devlet ile ve toplum ile ilişkilerinde saygılı davranan eskinin zenginleri ortadan kalktı.
Şimdinin zenginleri, varlığını abartarak göstermekten zevk alan, kendi gibi olanlarla "cemaat" ilişkisine giren, toplumun geri kalan kesimi ile, "diğer cemaatler ile" uzlaşmaya yanaşmayan ve de kendi gibi olmayanlarla ilişkisini kesen, bir kesim.
Para kazanmak hiçbir zaman bu kadar "kutsanmadı". Paraya giden yol hiçbir zaman bu kadar "mubah" görülmedi.
"Yeni zenginler cemaati"nin devamlı söyledikleri "Ankara gölge etmesin" türküsü, devletten bağımsızlaşma, özerk bir burjuvazi yaratma arzusundan çok, devlet gücüne karşı çıkıştır. Hesap sorulmadan ve hiçbir bedel ödemeden, devlete her istediğini yaptırabilme, devletten her şeyi isteyebilme özgürlüğünün ilanıdır.
"Yeni zenginler cemaati", bir yanda saldırganlığı sürdürür, toplum ve devlet ile gerginliğe dayalı bir ideolojiyi geliştirirken, sadece derebeyi benzeri bir kültür geliştirmekle kalmadı, derebeyi yaşantısını da günümüze taşıdı.
"Yeni zenginler cemaati", kendilerinden olmayanlardan kendilerini tecrit etme arayışında büyük kentler içinde ve dışında ayrıcalıklı konuma sahip arazilerde (orman, göl veya deniz kıyılarında) korunaklı yerleşim bölgeleri oluşturdu.
Kentteki yaşamdan farklı bir hayat tarzı oluşturdu. Kentin olumsuzluklarından arınmış, korunaklı mekanlar yarattı.
Fiziksel olarak dışarıdan yalıtılmış, içe kapalı dünyalar oluştu. Fiziksel yalıtım için sitelerin etrafına tel örgüler örülerek, duvarlar çekilerek dışarıyla ilişki tümüyle kesildi. Kimi durumlarda üst sınıf sitelerinin yalıtımı için kalın duvarlar bile yetmedi. Site girişlerinin özel güvenlik sistemleri ve kameraları yoluyla sıkı sıkıya denetlenmesi yoluna gidildi.
Bu koruganlı siteler, camdan dünyalar, dışarıdaki hiçbir kötülüğün giremediği düşler ülkesi oldu. Buralarda yaşamak bir ayrıcalık sayıldı.
Sayın okuyucularım, bunları ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü öğretim üyelerinden Melih Pınarcıoğlu ile Oğuz Işık'ın ortak araştırmasından aktarıyorum. "Yeni Zenginler ve Yeni Yoksullar" başlığını taşıyan bu araştırma ile ilgili olarak Işık Kansu bir söyleşi yapmıştı. Geçen yılın ağustos ayı başında Cumhuriyet'in "Ankara Kulisi"nde yayımlanan söyleşide Pınarcıoğlu ile Işık, "yeni zenginler"in cemaatleşme hareketine karşılık "yeni yoksullar"ın cemaatleşme hareketini de şöyle anlatmıştı:
"Yeni zenginler", nasıl kendilerine zenginleşme stratejisi oluşturdu ise yoksul oldukları için sistemin dışlayacağı sanılanlar da, yeni zenginlerin karşısında 'cemaatleşerek' bir güç haline geldi. Bu 'yeni yoksullar' cemaatleşmede, İslamcılık, hemşerilik gibi güçlerden büyük ölçüde yararlandı. Korunaklı ortamda pasif seyirci koltuğuna oturacak yerde yaşam savaşına girdi.
Bu kesim, kendi kendine kanun ve kural dışı olarak bir sürü strateji geliştirdi. Gecekondu yaptı, işportacılık yaptı. Hızlı kentleşme koşullarında sürekli arkadan adamın geldiği durumda, yerellikten beslenen ilişki ağları ile sonradan gelenleri saadet zincirine aldı. Saadet zinciri Titan örneğinde olduğu gibi, arkadan adam gelecek, gecekonduda kiracı olacak ve bu böyle gidecekti. Yani, yoksulluktan kurtulabilmek için arkadan gelenin olması şarttı. Özellikle 1980 sonrası oluşan yeni zenginliği çıkartan sistem, onlar için de biçilmiş kaftan oldu. Devletin ortadan çekilmesi ile beraber kendi sistemlerini daha rahat sergileyebildiler."
Pınarcıoğlu'na göre, yeni yoksulun bu saadet zinciri sistemi giderek çöküyor. Çünkü göç yavaşlıyor, büyük kentlerde arsa kalmıyor, arkadan adam gelmiyor. Ya sonuç? Pınarcıoğlu, şöyle özetliyor:
"Türkiye'de küreselleşme stratejisinin sonuçları da Batı'dakine benzer bir yapı izleyecek. Global pazar içinde bu kesim tüketici olarak da pek bir işe yaramayacak. Yani, ne tam sistemin içinde olma, ne de dışında olma olgusu yavaş yavaş bitecek. En alttakiler, yavaş yavaş sistemin dışına doğru itilecekler. Bunlar da "yeni yoksullar"ı oluşturacaklar.