Rüyalar mı gerçek, gerçekler mi bir rüya?

16 Mayıs 2008

Salı günü sabaha karşı uyandığımda, yabancı bir odada, giyinik olarak, kilitli bir kapının önündeydim. Nerede olduğumu anlamak için soluma baktım önce. Üzerinde kapı kolu ve kilit olmayan mavi bir kapı daha vardı. Arkama döndüm. Aydınlık, boş, iki duvarın kesiştiği köşede iki leke olsa da boyası temiz bir odada kilitli olduğumu fark ettim. Binanın bodrumunda olduğumu düşündüm.  Oraya nasıl geldiğimi hatırlamıyordum.
Önünde durduğum kapıya  vurdum, birinin açması için. Çıplak elle yüksek ses çıkaramadım. Cebimden sadece anahtar çıktı, o da yeterince yüksek ses çıkarmamı sağlayamadı. Anneme seslendim, aynı binada oturmadığını hatırladım. Bağırıp yardım istedim ama birinin beni duyma ihtimali olmadığını görebiliyordum.
Durdum, düşündüm. Hiçbir çıkış yolu görünmüyordu. Ne kadar kalacağımı, çıkıp çıkamayacağımı kestiremiyordum oradan. Kapana kısılmış gibi hissettim.
Bu hisle uyandığımda, bunun bir rüya olduğunu anladım. Aklımdan “Elimde anahtar vardı, neden kapıyı

Yazının Devamı

Puanlarınızla ne yapıyorsunuz?

15 Mayıs 2008

Yapı Kredi Bankası Genel Müdür Yardımcısı Nazan Somer hafta başı bir grup kadın gazeteciyi öğle yemeğine Les Ottomans’a davet etti. Biz balıklarımızı ayıklarken o bizden World Kart sahiplerine ulaştırılmak üzere yardım istedi.
Yedi milyon kişinin World Kart’ı varmış. Bu kart sahipleri kartlarıyla harcama yaptıkça puan biriktiriyorlar. İşte şimdi sizlerden bu puanların bir kısmını veya tamamını, dokuz sivil toplum kuruluşundan, gönlünüzden kopan birine hediye etmenizi istiyorlar. Siz kaç liralık puan hediye ederseniz banka da o kadar üzerine ilave edecek.
Bu hediyeyi ister tek seferlik yapar isterseniz de her ay puanlarınızın bir kısmını otomatiğe bağlarsınız. Kartlarınızla harcadıktan sonra biriken puan değeri ne kadarmış biliyor musunuz, 20-25 milyon yeni lira. Düşünün yarısı bağışlansa neler yapılır neler. 

Eğitim, sağlık,çevre için puan verin
Şimdi size neler yapılabileceğini de anlatayım. Eğer puanlarınızı UNICEF’e hediye ederseniz her biri 100 çocuk alabilecek prefabrik okul yaptırabilirsiniz okulu olmayan köylere, mezralara. TEGV’e bağışlarsanız

Yazının Devamı

Feministlerin öpmediği Fırat

9 Mayıs 2008

Tekbir giyimin patronu Mustafa Karaduman, “Üç eşim var, kime ne? Eğer tekeşlilik mümkün olsaydı, kerhaneler olmazdı” dedi. Kıyamet koptu. İslami kesimi tedavi eden psikiyatr Doç. Dr. Sefa Saygılı, Tempo’ya ilginç şeyler açıkladı. Kocasının yılda bir veya iki kez ilişkiye girdiği bir kadının, bunun yanlış olduğunu bir yerde okuduğu için kocasını tedaviye ikna ettiğini, niye yıllarca beklediğini soran doktora “Her erkek böyledir sanırdım ” dediğini okuduk. Aynı kocayı paylaşan kumalar arasında mutlu olanını görmediğini söyleyen doktordan, İslami camiada en sık rastlanan cinsel sorunun “Birden fazla evlilik” olduğunu ve iki tarafı da mutlu etmediğini öğrendik. 
Yeni tartışma konumuz, AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’ın “AKP’li kadınlar feminist ideolojinin kölesi olmadı olmayacak” sözleri.    Bu, feminist kadınların “özgür” olduğunu bildiğini gösteriyor Fırat’ın. Asıl, erkeklerin istediği şekilde siyaset yapan, kumalarıyla birlikte mutlu yaşamaları istenen,

Yazının Devamı

Üzmez’in aynada gördüğü adam

2 Mayıs 2008

Aynaya baktığınızda kimi görüyorsunuz? “Olmak için doğduğunuz insanı” mı, “Olduğunuz insanı” mı, yoksa “Olmaya çalıştığınız insanı” mı? Mevlana’nın klişe haline gelen, “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol” sözünü ağza sakız etmek kolay. Ama, “ol”mak zor. Aynaya bakınca kendimizi görmekse neredeyse imkansız...
Vakit yazarı Hüseyin Üzmez’in 14 yaşındaki bir kıza cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla tutuklanması olayına bakarken aklımdan bunlar geçti. Kendi yaşamından bir kesiti yansıttığı “Can Pazarı” adlı kitabında, kendisinden 40 yaş küçük bir üniversite öğrencisine âşık olan bir erkeğin öyküsünü anlatan Üzmez, Hürriyet’te yayımlanan röportajında, “O kızcağızla yaş farkı, çok hassas bir konu. Yaş farkı olmasaydı ne yapardım biliyor musunuz? Eşimden boşanmadan, onu nikahıma almadan, günaha, cehennemde yanmaya, sorulacak hesaba razı olurdum” diyor. Oysa eşi, kendisinden 50 yaş genç. Hapse

Yazının Devamı

Bir bedende iki dişi

25 Nisan 2008

Dişilerle temelde aynı genleri içeren erkeklerin, dişilerden daha hızlı evrilmelerinin nedeninin “Daha basit olmaları” olduğunu yazmıştım. “Erkeklerde kalıtım biçimi, kadınlardakine göre çok daha basit bir genetik mimari çerçevesinde gerçekleşiyor” diyen ABD’deki Florida Üniversitesi Genetik Enstitüsü araştırmacıları, kadınlarda devreye giren genler arası etkileşimin çok daha fazla olduğunu belirtiyor.
Yaptıkları araştırmaya göre, hücrelerinde iki X kromozomu bulunan dişilerin, bir X bir de Y kromozomu içeren erkeklere göre fazladan sahip oldukları X kromozomu, doğal seçilimin çağrısına yanıt verme işini biraz karmaşık hale getiriyor. Yani geciktiriyor. Dişiler, bu “XX” kromozom yapısına bağlı olarak, X kromozomunun içerdiği genlerin iki versiyonuna sahipler. Bu iki grup, yalnızca birbirleriyle değil, diğer genlerle de etkileşim halinde. 
ABD’nin Brown Üniversitesi biyoloğu David Rand’in bu konudaki açıklamasıysa şöyle: “Erkekler birer kartla oynuyor. Ancak, dişiler bir kartla oynarken

Yazının Devamı

Derin ‘sevgi’nin derin ‘acı’ verme gücü

18 Nisan 2008

Beynimizi dış etkilere karşı koruyan kemiklere “kafatası” diyoruz. Sevgi ve aşk ile ilişkilendirilen  kalbimizi koruyan kemiklerin adıysa, “göğüs kafesi”. Kaburgalarımız da kafese benziyor zaten. Her ne kadar esneyebiliyor olsa da...Bu adı verirken, incinmesin, acı çekmesin diye kalbimizi de bir kuş gibi kafese kapattığımızın farkında mıydık acaba?
Günlerdir içimde, adını koyamadığım garip bir duygu vardı. Bilim-kurgunun en önemli yazarlarından Ursula K. Leguin’in “Karanlığın Sol Eli” adlı romanının sonlarına doğru, içimi fena halde acıtan bir kaç cümleyi okuyunca, bu duygunun “hüzün” olduğunun farkettim.
Roman, dünyamıza benzeyen “Kış” adlı gezegende geçiyor. Tüm sakinleri çift cinsiyetli (androjen) olan Kış’taki kişiler, yılın belli dönemlerinde o anki hormonal durumlarına göre erkek ya da kadın oluyor. Bir gün, kişilerin sürekli kadın veya erkek olduğu bir yaşamdan, gezegenler arası birliğe onların da katılması için erkek bir elçi geldiğinde, benzerlik ve benzemezlik,

Yazının Devamı

Beyni ‘bakire’ kadınlar ve ‘bakir’ kocaları

11 Nisan 2008

Vikipedi’ye göre “Bekâret”, “Tecrübesizlikten kaynaklanan duygusal bir saflığı ifade etmek için kullanılıyor. Geleneksel olarak, vajinal ilişki yaşamayan kadınlara ‘bakire’, hiçbir cinsel aktivitede bulunmamış erkekler için ‘bakir’ deniliyor. Bekâret, evlilikten  önce seksi yasaklayan dini inanışlara sahip kapalı toplumlarda değer yargısı olarak benimseniyor”.
“Türkiye Gençlerde Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Araştırması”nın, 4 kadından 1’inin üreme, 10 gençten 6’sının bebeğin geliştiği organın adını (rahim) bilmediğini gösterdiği ülkemizde, tecavüz sonucu bekaretini kaybetmesi bile genç bir kız hakkında ölüm kararı verilmesine neden olabiliyor. Oysa, cinsel masumiyetin sona erişi, bir kadının “kadın”, erkeğin de “erkek” olduğunu göstermiyor.
Ülkemizin kısır tartışmalara takılıp kalmasını anlamak için,  cinsel  takıntıları incelememiz gerekiyor. Görüşleri bana çok anlamlı gelen psikiyatrist Doç. Dr. Nusret Kaya,

Yazının Devamı

Türkiye’nin Shakira’ları ve kutsal kalçalar

4 Nisan 2008

Geçenlerde gazetelerde okuduk. Endonezya’da muhafazakâr imamlar, ülkenin Shakira’sı olarak gösterilen Inul Daratista’ya “Dansların ahlaka aykırı” diye fetva verince, şarkıcının sahneye çıkması yasaklandı. Daratista, “İslam’a karşı hareket ettiğimi söylüyorlar. Ben Müslümanım. Hacca da gittim. Sadece insanları eğlendirmeyi istiyorum ama onların istediği gibi değişmeyeceğim” demiş. Şarkıcının ülke çapında 20 karaoke barı var. İmamlar “ahlaksız” bulsa da, bir konserde 90 bin seyirci toplayan şarkıcının dansına büyük ilgi olduğu anlaşılıyor.
Bu haberi okuyunca “Ahlaka uygun dans var mı” diye düşündüm. Dansı erotik bulan George Bernard Shaw’nun “Neden ayakta” dediğini anımsayınca, “beden-ritm-erotizm” üçlüsünden “erotizmi” devre dışı bırakan bir dans gelmedi aklıma. Daha çok, bedenin yaşadığı hazlara ve güzelliğe ilişkin ne varsa “ahlaksız” bulunduğundan, “dans” ile “ahlak”ı yan yana getiremiyorum.

Kadın olamayan

Yazının Devamı