Trump kaçtı mı? Korktu mu?

26 Eylül 2019

73 yaşındaki adam hakkında “tavşan” metaforunu kullanacak değiliz ama Nâzım ustanın söylediğinin tersine, Trump, korktuğu için kaçıyor.

Neden korkuyor? Erdoğan tarafından ikna edilmekten. Biliyor ki daha önce en az üç kere olduğu gibi, Başkan Erdoğan’ın dile getireceği aklıselim, sadece Suriye sorununda değil, İsrail’in güvenliği ve Filistin’in geleceğine ilişkin rasyonel ve fonksiyonel, işe yarar çözüm önerileri bölgesel birçok sorunun hallini sağlayacaktır. Akıllı bir iş adamı, bu önerileri duyduktan sonra, tekrar edelim, daha önce en az üç kez olduğu gibi, hatada ısrar etmeyecektir; adamlarını toplayıp “Suriye’den çıkacağız, orada ‘Kürt Devleti’ filan gibi safsataları artık duymak istemiyorum” diyecektir. ABD ve sözüm ona koalisyonu, pılısını pırtısını toplayıp evine dönecek ve birkaç ay içinde toprak bütünlüğü garanti edilmiş, egemenliği ihlal edilmeyen, komşularına saygılı (ve kendi milli birliğini oluşturan bütün etnik, dinsel ve mezhep

Yazının Devamı

Canım Afganistan, ruhum Pakistan

23 Eylül 2019

Afganistan’da sadece geçen Ağustos ayında her gün ortalama 74 kişi öldü. Bu BBC’nin hesaplaması. Brown Üniversitesi’nin Watson Araştırma Kurumu, 18 yıllık kaybı, 174 bin olarak veriyor.

ABD Taliban ile barış yapmanın mümkün olduğuna inandı ve görüşmeler yaptı. Oysa El Kaide’yi ve onun kurucusu Usame bin Ladin’i koruduğu iddiasıyla ABD, 2001’de başlattığı “Teröre Karşı Savaş” çerçevesinde daha ilk ayda 5 bine yakın sivili katletmişti. Bu saldırılar, ABD ve İngiltere’nin, Afganistan’daki Sovyet işgali ile mücadele etmek üzere Müslüman ülkelerden devşirdikleri işsiz-güçsüz gençlere 1979’da kurdurdukları Taliban’ı yıkamadı. Oysa ABD ve İngiltere, tarihe karışmış olan “cihat” ve “mücahit” kavramlarını diriltmek zorunda değildi. Afganistan’da Sovyet işgali ve ona yol açan hükumet darbesini yapan Afgan komünistlerinden çok daha güçlü ve köklü, modern bir ülke, demokratik bir sistem ve dünyaya entegre bir

Yazının Devamı

Putin meseleyi anladı mı?

19 Eylül 2019

Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in showman’liği bütün dünyanın bilgisi dâhilinde olan bir şey. Buzları kırıp, eski 5 derecede yüzmeler, judo ve dans gösterileri, at yarışları ve saire. Tabii bu arada yüzünü buruşturmadan votka içme yarışlarını unutmayalım.

Bunlar, asık suratlı, konuşmaktan aciz eski Sovyet liderlerinden sonra, Rusya’nın dünya kamuoyu nezdinde halkla ilişkiler, itibar ve sempatik görünme gibi açılardan puan kazanmasını sağladı.

Putin, biliyor olmalı ki, Suriye’deki Esad rejiminin kendi halkına karşı giriştiği zulme Rusya’nın sağladığı destek sürdükçe, Türkiye kamuoyu nezdinde, kendisinin ve ülkesinin “dost ve müttefik” imajı kazanması mümkün değildir. Resmi planda ise sözgelimi İdlib anlaşmasının Beşar Esad’a ait görünen ama Rus pilotların uçurduğuna dair kuvvetli kanaat bulunan uçakların saldırısının sürmesi gibi ciddi anlaşma ihlalleri sürdükçe, ne S-400’ler ne SU-57 Rusya’yı “güvenilir ortak” yapmaya

Yazının Devamı

O harekât kozmetiktir, eğer…

16 Eylül 2019

Bugün Ankara’da önemli bir zirve gerçekleşiyor. Astana süreci garantör ülke liderlerinin üçlü zirvelerinin beşincisine Başkan Erdoğan ev sahipliği yapacak ve İran Cumhurbaşkanı Ruhani ile Rusya Devlet Başkanı Putin katılacaklar.

Geçen ay Kazakistan’da yapılan hazırlık toplantısında liderlerin ve dışişleri bakanlarının özel temsilcileri, bu kez görüşmelerin ana konusunu “Kalıcı Çözüm Bulma” olarak belirlediler.

Türkiye açısından kalıcı çözüm, üç buçuk milyon Suriyelinin ülkesine dönmesinin sağlanmasıdır. Türkiye, varıyla yoğuyla Suriyeli kardeşlerine kapılarını açtı ve altı yıldır, birkaç ırkçı-faşist yerel yönetim dışında, Suriyelilere mümkün olan en iyi ev sahipliğini yaptı. Ancak resmi olmayan rakamlarla 5 milyona yaklaşan “yabancı” kardeşiniz bile olsa, sıkıntı verir ve nitekim “Suriyeliler” sorunu, sonuçları seçimlere yansıyan bir sosyal bunalım halini aldı.

Suriye rejiminin mezhepsel hamisi İran ve siyasal müttefiki Rusya kabul

Yazının Devamı

Esad’a rağmen Suriye...

12 Eylül 2019

Kabul: Biz ABD’nin mütte- fikiyiz. İttifak halindeki ülkeler, sorunla karşılaşınca birbirlerine danışırlar. Yine kabul: İttifaklar içinde üyeler eşit olmakla birlikte bazı üyeler öteki üyelerden daha çok eşittirler!

Nitekim hâlâ ne idüğü tam bilinmeyen Arap Baharı Suriye’ye eriştiğinde, NATO’nun büyük üyesi ABD, diğer üyelere hiçbir şey danışmadı. Şöyle ki: Başkan Obama ile Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, önce Beşar Esad’ın ve rejimin değişmesini istediler; sonra “Esad gitsin ama BAAS kalsın” dediler. Şimdi ise Trump’ın ne dediğini bilen yok.

Baba Esad’ın ve şimdi oğlu Beşar’ın diktatörlükleri kendileriyle değil, bu Sovyet-artığı, sözde sosyalist, temelinde Arap milliyetçisi, Şii diktasının aracı BAAS ile kaimdi. Ülkenin dörtte biri ABD tarafından PKK/PYD’ye verilmiş, 17 milyon nüfusunun yarısına yakını ülke dışına kaçmış olduğu halde, bugün hâlâ BAAS, mahalle düzeyinde örgütlü, silahlı milise sahip bir partidir. İçinde 12

Yazının Devamı

ABD’nin gözünden dünya

9 Eylül 2019

ABD Genelkurmay başkanı Joseph Dunford geçen hafta hayli kapsamlı bir konuşma ile ülkesinin dünyaya nasıl asker perspektifi ile baktığına dair ipuçları verdi.

Elbette bir genelkurmay başkanı ülkesinin askeri değerlendirmelerini olduğu gibi açıklamaz; sadece bilinmesini istediklerini ifade eder. Ama bu bile o ülkenin dünyaya bakış açısını göstermeye yeter. Kim düşmandır, kim dosttur? Ne gibi “ulusal çıkarları” vardır? Bunları bir genelkurmay başkanının ağzından duymak, her zaman öğretici oluyor.

Orgeneral Dunford, Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi’nde (CSIS) yaptığı konuşmada, Kuzey Suriye’de ABD’nin ulusal çıkarlarını korumak için 50-60 bin “asker” eğitmeye ihtiyaçları olduğunu söyledi. Orgeneral, çıkarları tek tek sıralamadı ve sadece “İslami şiddetli aşırılık” (Islamic violent extremism) ile mücadeleyi zikretti. Daha sonra bu kavramı açıklarken, “DAEŞ, El Kaide ve diğer gruplar” demekle yetindi.

El Kaide değilse bile DAEŞ, Suriye’de ABD için daima çok kullanışlı bir

Yazının Devamı

Yüz yüze görüşmeden olmayacak bu iş

5 Eylül 2019

Beşar Esad hopladı zıpladı ama sonunda Rus ağabeyinin “Biz Türklere söz verdik. Bu teröristlerin tahriklerine kapılma; ateşi kes!” sözünü dinledi. Ama umutsuz vaka, yine ABD.

Daha belirgin olacak isek, CENTCOM.

ABD Silahlı Kuvvetleri’nin “ordu” kavramına benzeyen yedi coğrafi, dört fonksiyonel “birleştirilmiş muharip komutanlığı” var; 1983’te kurulan CENTCOM bunlardan “dünyanın merkezinden sorumlu” kuvvet komutanlığıdır. Görev alanı, Ortadoğu, Orta Asya ve Basra Körfezi’dir; şu anda başlıca harekât alanı Afganistan, Irak ve Suriye’dir. Bu komutanlığın uzun hikâyesi hem kendi sitesinde var hem de wikizeroo.org’da (Wikipedia’nın yeni adı).

CENTCOM sıradan bir komutanlık değil. ABD Silahlı Kuvvetleri hiyerarşisinde, merkezinin ülke dışında bulunması, başka ülkelerde yapılan ve adına “koalisyon” denen başka ülke askerlerini barındırmasıyla, adeta bir tür özerkliği var. Bu özerklikte, orgeneraller Norman Schwarzkopf, John Abizaid, David Petraeus (çuvalcı general olarak hatırlarsınız), Jim Mattis

Yazının Devamı

Yine uluslararası basın

2 Eylül 2019

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği’nin (Gazeteciler Cemiyeti neyine yetmiyor radyocu ve televizyoncu kardeşlerimizin?) ödül töreni gecesinde, Türkiye’ye yönelik dış yayınlarının objektiflikten uzak olduğunu söyledi, “Türkiye’nin başarıları kasıtlı bir şekilde görülmüyor” dedi.

Cumhurbaşkanının bu sözlerinin henüz Londra, Paris ve New York’ta yayın yönetmenlerinin kulağında çınlamayı sürdürdüğü ertesi gün, iki büyük gazetede, Washington Post’ta ve Londra’da The Times’da, iki makale yayınlandı. “Makale” kelimesi, bu yazıları nitelemek için kullanılamaz. Bu iki yazı da herhangi bir Türkiye düşmanı Birleşik Arap Emirliği veya Yunanistan kaynaklı trolün, 240 karakterlik nefretinin uzun şekliydi. Yazarının nefreti, öfkesi ve Erdoğan düşmanlığının kâğıt üzerindeki yansımasından ibaretti.

Washington Post’taki yazıda, Erdoğan’ın otoriteryan (yetkeci) yönetiminin Batı’da sanıldığı gibi kolayca kök salamayacağı,

Yazının Devamı