ABD parlamentosunun Temsilciler Meclisi kanadında 62 yeni Demokrat milletvekili var ama aralarında birlik yok. Meclis başkanı Nancy Pelosi eski ve kurnaz bir siyasetçi. Trump’ın görevden azli için gerekli süreci başlatması işten bile değil. Ama bunu yapmıyor. “Trump azledilmeye bile değmez!” tarzında akla zarar açıklamalar yapıyor. “Pelosi sadece Trump’tan değil, mantıktan da nefret ediyor” dedirtiyor.
Kamuoyu yoklamaları Trump’ın beğenilme oranında düşüş olduğunu gösterirken, Temsilciler Meclisi’nde ezici bir çoğunluğu olmasına rağmen Demokrat Parti’nin bu kararsız tavrında sadece yeni Demokratlar arasında birlik olmaması etkili değil. Görülen o ki eski Demokratlarla yeni milletvekilleri de anlaşamıyorlar.
Geçtiğimiz hafta Somali asıllı Minnesota milletvekili İlhan Omar hakkında Cumhuriyetçilerin başlattığı linç kampanyasına cevaben Temsilciler Meclisi bir karar aldı. American Israel Public Affairs Committee (AIPAC) isimli İsrail lobi teşkilatının ABD siyasetçilerini parayla satın aldığını öne sürdüğü bir konuşmasından dolayı, adeta bütün basın-yayın ve Musevi örgütleri, İlhan Omar’ın milletvekilliğinin düşürülmesine kadar varan taleplerde bulunuyorlar. Omar, Meclis’teki iki
31 Mart 2015 Salı gününü hatırlıyor musunuz? Saat 09:36:11’de, Türkiye’nin elektrik şebekesi ikiye bölündü ve ülkenin doğusu ile batısı arasındaki elektrik dağıtımı, saat 18’e kadar düzeltilemedi. İstanbul ve İzmit dahil, endüstri bölgeleri saatlerce elektriksiz kaldı. Sorunun ne olduğuna ilişkin ne dediği anlaşılamayan birçok açıklama yapıldı, ama kimse “Neden oldu?” sorusuna tutarlı bir cevap veremedi. Ortada bir ulusal güvenlik sorunu olduğu belliydi ve belki de bu hassas sebep yüzünden sorumlu davranan basın-yayın, “Bir daha olmaması için önlem alınacaktır” açıklamasını tatmin edici buldu. Muhalefet ve onları destekleyen yayın organları, hükumeti yeterli enerji altyapı yatırımını yapmamakla suçladı.
Şimdi dört yıl ileriye ve 8 bin 500 kilometre batıya gidelim. Venezuela’da geçen Perşembe günü, 23 eyaletten 14’ünde sabah 9:30 sıralarında elektrikler kesildi. Başkent Caracas dahil, ülkenin sanayi merkezlerinde elektrikler 10 saatten uzun süre kesik kaldı. Venezuela’da kendisini geçici devlet başkanı ilan etmiş ve ABD, AB ile bazı Güney Amerika ülkeleri tarafından da resmen tanınmış olan Juan Guaidó, cumhurbaşkanı Nicolás Maduro’yu ülkeyi yıkıntıya sürüklemekle suçladı.
Türkiye’deki
Sadece 50 gün önce, Cumhur- başkanı Erdoğan ile telefon görüşmesinde, iki ülke arasındaki ticareti “çok ama çok” geliştirmekten söz ediyordu Trump. Ondan 30 gün önce de “Türkiye’yi ekonomik olarak çökertiriz” demişti. Son olarak Türkiye’den alınan her şeyden gümrük vergisi almaya başlayacaklarını söylüyor. Trump, sürekli ticaret yaptırımı niteliğindeki bu kararı uygulamak veya uygulamak için kendisine 90 gün mühlet verdi.
50 gün önceki görüşmede, Trump Erdoğan’ın ikili ticaret hacmini 75 milyar dolara çıkartma hedefini açık bir heyecanla paylaşıyor ve “Türkiye’nin bunu sağlamak için büyük bir potansiyelinin olduğunu” söylüyordu.
ABD geçen yıl dünyadan yaklaşık 20 milyar dolarlık mal almış; bunun 1 milyar 74 milyon dolarlık kısmı -ki yüzde 8.2’lik bir pay ediyor- Türkiye’den. Sanmayınız ki bu malların tümü ABD’ye sıfır gümrükle giriyor. Gönderilen eyalete bağlı olmak üzere, hemen hemen bütün gönderdiklerimiz gümrüklü. Yakın zamana kadar bazı Türk mallarından alınan gümrük vergisi düşüktü. Ama hatırlayacaksınız, Rahip Brunson olayı sırasında bu da bitti; hatta çelik satışımıza cezalandırıcı vergi uygulandı.
Türkiye, ABD ile ticaretindeki muhtemel belirsizlikleri dikkate alarak, mal
Amerika’nın uzak doğu politi-kasında uzman Prof. James Warren, Trump’ı “istihbarattan nefret eden ilk başkan” olarak niteliyor. Nitekim, birçok siyaset analizcisi de Trump’ın sabahları kendisine sunulan yaklaşık bin sayfalık istihbarat özetlerinin kapağını bile açmadığını yazıyordu.
Trump kendisi de “okumayı çok sevmediğini” açıkça söylediğine göre, böyle kalın raporları okumadığı için belki de kınamamak gerekir. Hepsi bir tarafa, herhalde dünyanın hegemonik tek ülkesi olma iddiasındaki ABD’nin başkanına, nükleer silah edinmeye çalıştığı için savaşın eşiğine geldiği Kuzey Kore lideri Kim Jong Un’a bu programdan vaz geçtiği, nükleer araştırma ve roket imal tesislerini dağıttığı için methiyeler düzmeden önce, birileri, bunun doğru olmadığını söylemiş olmalılar.
Nitekim Prof. Warren, Ulusal İstihbarat Dairesi’nin Başkan’a çok ayrıntılı bir sunum yaptığını ve yanlış anlamaya hiç meydan vermeyecek şekilde, “Kuzey Kore bir tek vida bile sökmedi” dediğini yazıyor. Hatırlatalım, ABD Ulusal İstihbarat Dairesi (DNI) 2004 yılında 16 askeri ve sivil haber alma kurumunu birleştiren bir kurum olarak kuruldu. Başına da Trump tarafından CIA eski başkanı Dan Coats getirildi.
Trump, Vietnam’da Kim
Ticaretten diplomasiye geçmiş bir kavram var: Honest Broker. Bir tüccarın bir başkası adına yaptığı satışta rol oynayan bu kişi, diplomaside savaşan veya arası bir sebeple bozuk iki ülkenin, çokuluslu grupların barışmalarını sağlamaya çalışan kişi. Sadece “arabulucu” demek yetmiyor; zira arabuluculuk rolüne soyunan ülkenin veya kişinin dürüst olması da gerekiyor.
Trump’ın başkan seçilmek için ilk girişimde bulunduğu 2000 yılında da iki yıl önceki kampanyasında da en önemli vaadi Ortadoğu barışını sağlamaktı. Bu kez seçildiğinde, ilk işi, kendi kızını ve kendisi gibi emlakçılıkla zengin olmuş bir ailenin oğlu olan damadı Jared Kushner’i Beyaz Saray’a “danışman” olarak atamak oldu. Ne kızının ne de kocasının, babalarının şirketinde üst düzey yönetici olarak çalışmanın dışında bir deneyimleri olmaması bir yana, eğitimleri de uluslararası hukuk gibi pozisyonlarının gerektirdiği bir dalda değil. Jared Kushner’in normal liseyi bitiremeyip bir Musevi ilahiyat lisesinden diploma aldığı, babasının milyonluk bağış yapması sebebiyle kabul edildiği Harvard’da (bu Daniel Golden’ın “baba parasıyla okumak” konulu kitabında anlatılıyor!) okula gitmeyip çevre köylerde emlakçılık yaptığı ve atılma
En iyimser tahminle, bugün inşasına başlanırsa, Kuzey Suriye’de güvenli bölge ancak yaza yetişir. Ağzı, Suriye halkı gibi defalarca sütten yanmış bir millet, güvenli bölgeyi de iyice görüp incelemeden, tamamen ikna olmadan, çoluğunu-çocuğunu alıp kendisini ne Esad’ın ne Rusya’nın ve ne de ABD’nin kucağına atmaz. Türkiye’deki 4 milyon Suriyelinin en az 1 milyonu sahadaki gözlemcilerin tahminiyle, PKK-PYD ve YPG’nin zulmünden kaçan kişilerdir ve Kürt’tür. Bu insanların, hele Türkiye’ye sığınmış olma vebaliyle yeniden PKK’nın eline düşmeyi göze almasını beklememek gerekir.
Savunma bakanı Hulusi Akar ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ’in ABD temasları sonucu yaptıkları açıklamalarda maalesef somut bir mutabakat olmadığı görülüyor. ABD tarafı, Münbiç Mutabakatı’ndaki gecikmeyi kabul ediyor; güvenli bölgenin oluşturulması konusunda Türkiye “birlikte çalışmayı” arzuluyor; ama Türk tarafı henüz uçakta iken yaptığı açıklamada, Suriye’de “bir miktar” asker tutacaklarını, koalisyona dahil diğer ülkelerin askerleriyle oluşacak bu birliğin, “tampon bölgenin güvenliğini sağlayacağını” bildiriyor.
Trump, bu miktarın 200 civarında olduğunu söylüyor. “Suriye’de toplam 2 bin askerimiz
Birdenbire nur topu gibi bir Uygur meselemiz oldu. Yanlış anlamayın ve Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz de üzülmesinler; Çin’in milattan önce 200’den bu yana Uygur Türklerinin topraklarına yönelik saldırgan emellerinin farkındayız. Sincan bölgesine ve özellikle Urumçi’ye yapılan sistematik göç hareketlerine rağmen, Çin Komünist Partisi, Uygur Özerk Bölgesi’nde nüfus çoğunluğunu Han etnisitesi lehine değiştirmeyi beceremedi. Dünyanın kısaca “Çinli” dediği millet, kendi dilleriyle Hanzu, Çin nüfusunun yüzde 97’sidir. Uygurlar ise Sincan’ın yüzde 60’ını oluştururlar (Çin makamları da bu rakamı küçük göstermek için ellerinden geleni yaparlar.)
Sincan’ın Müslüman Türk halkı, Çin’deki diğer özerk bölgeler ne kadar özerk ise, o kadar özerktir. Ancak 2009’da Urumçi’de, Hanzuların hem Çin polisine, hem de Uygurlara saldırarak başlattıkları huzursuzluk, Türkiye’nin dikkatini Uygur bölgesine özellikle çevirmesine sebep oldu. Aynı yıl Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ertesi yıl Başbakan Ahmet Davutoğlu, 2015’te Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın resmi Çin ziyaretlerinde Sincan’a uğramaları, bu dikkatin göstergesi oldu. Bu ziyaretlerde yapılan görüşmelerde, Türkiye tarafı Uygurların sorunlarını
Avrupa Birliği, Suudi Arabistan’ı, terörü finanse eden ülkeler listesine ekledi. İran bunu uzun zamandır iddia ediyordu; ancak kendisi bir terörist rejim olduğu cihetle, bu iddiası çok ciddiye alınmıyordu.
Geçen hafta, Ceyş ül Adl (Adalet Ordusu) adlı bir terör örgütü, İran’ın Belucistan ilinde, mollaların terör örgütü olan Devrim Muhafızları’nın bir karakoluna bombalı saldırı düzenledi, 27 polis öldü. Bu ilin yarısı Pakistan’a aittir ve orada da son üç yıldır Şiilere yapılan saldırılarda tırmanma vardır. Bu yöre, Pakistan’ın Şii nüfusunun yoğun bulunduğu bir yerdir. Pakistan’da halkın yüzde 20’si Şiidir ve onlara yapılan saldırı doğrudan bu ülkeyi karıştırmak isteyenlerin, başta Taliban olmak üzere, bütün silahlı Sünni grupların ekmeğine yağ sürmektir.
Pakistan’da sosyal ahengi bozmak, Orta Doğu’da savaşın devamını isteyenlerin bir numaralı hedefidir ve bunu sağlamanın aracı ta 1979’da o zamanki adıyla Sovyetler Birliğinin hâkim unsuru olan Rusya’nın Afganistan’ı işgalinden bu yana Suudi Arabistan ve Mısır olagelmiştir.
Belki şimdi çok kişi hatırlamıyor ama Sovyet işgaline karşı--kendi askerini ateşe atmak istemeyen--ABD ve İngiltere’nin organizasyonu, Suudi Arabistan’ın parası ile