ABD, 20 yıl ara ile Avrupa’yı kendilerini ve beraberlerinde dünyayı mahvetmek üzere başlattıkları iki büyük savaşı önledikten sonra bu işin daha az kanlı ve daha az maliyetli (iki savaşta toplam 37 milyon insan öldürüldü) olması için bir çare düşündü ve Avrupa’nın da ABD gibi bir “birleşik devletler” olması formülünü buldu.
Daha birkaç yıl önce birbirlerinin gırtlağına sarılmış Almanya, İngiltere, Fransa ve İtalya böyle bir birleşmeye ABD iki parmağını şaklattığı anda elbette hazır değildiler. Avrupa Çelik ve Kömür Birliği, Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa Topluluğu derken, 1952’den bugüne kadar, kimi zaman ayak sürüyerek kimi zaman isteyerek, ortaya bir AB çıkartmayı başardılar.
Eğer dünyada siyasal ileri görüş ödülü diye bir Nobel olsaydı kesinlikle 1967’de İngiltere ile AET arasında ortaklık anlaşması imzalandığında “İngilizler bu işten eninde sonunda sıkılacaklardır” diyen SBF’deki İngilizce hocamıza verilmelidir. Savaşta bir bacağını kaybetmiş, tahta bacakla yürüyordu ama yine de savaşa kesinlikle kapıyı kapacak bir birlik formülüne hayır diyebiliyordu.
Nitekim önceki gece İngiliz parlamentosu da benzer bir milliyetçi inatla, yeniden referanduma veya daha ılımlı bir “çıkış”
John Bolton, 15 Temmuz gecesi, “Bu gece devrilirse arkasından bir damla bile gözyaşı dökecek değilim” dediği, 9 ay önce ise Türkiye’yi NATO’dan kopartıp, “daha fazla radikalleştirerek İslamcı hale getirdiğini öne sürdüğü Başkan Erdoğan ile ne yüzle yapmak istediği görüşmeyi yapamadan ülkesine döndü. Bolton, Ankara’ya ayak basmadan 24 saat önce, İsrail’de, “Türkiye’nin Kürtleri katletmesi tehlikesi” bulunduğunu öne sürmüştü. Bu demeçten bir gün önce de ABD dışişleri bakanı çok daha başka anlam ve mecazlarla yüklü bir kelime ile Türkiye’nin PKK/PYD terörü ile mücadelesine leke sürmeye çalışmıştı. Bolton Ankara’da bulunduğu sırada Cumhurbaşkanlığı sözcüsü, bakanlar, birçok STK uzmanı, Türkiye’nin ülke içinde, Irak’ta ve Suriye’de PKK-PYD ile mücadelesinin öznesinin Kürtler değil teröristler olduğunu çok açık ifadelerle yeniden anlattılar.
Bu başarısız ziyaretin ardından, umulurdu ki, bir müttefik olarak ABD, yetkililer ile, medyası ile Türkiye’nin ne dediğini duyduklarını ifade eden şeyler söylesinler.
Hayır, öyle olmadı. Steven Cook’undan Joshua Landis ’ine, Foreign Policy dergisinden CNN’e, İsrail gazetelerinden, Washington Post’a, adı edilmeye bile değmeyecek yazar takımı, okuma
Ah o duvar! Güney Amerikalı yoksul ve işsiz halkın, “imkânlar ülkesi Amerika” hayaliyle Meksika’dan gizlice ABD’ye girmesini önlemek için inşa edilecek duvar! Bu yüzden ABD hükümeti 19 gündür kapalı. Güvenlik birimleri ve hava ulaşım denetim kurumu ile birkaç istisna hizmet dışında, 9 bakanlık ve birçok dairede görevli 1 milyon federal memur bu ay başında maaş alamadı. Federal maaşlar 15 günde bir verildiği için, Kongre’deki Demokratlar ile Trump arasında bugün yarın bir anlaşma olmazsa gelecek hafta da maaş alamayacaklar.
Trump bu durumu devam ettirmek ve meşhur duvarını ne pahasına olursa olsun dikmek için, ülkede olağanüstü hal ilan etmeye hazırlanıyor. Güya, duvar olmadığı için Meksika sınırından ABD’ye sızan terörist olması ihtimali bulunan 4 bin kişi yakalanmış, bu durum ulusal güvenlik açısından olağanüstü bir durum teşkil ediyormuş. Oysa bu rakam, Meksika sınırıyla ilgili değil, tüm havaalanları, limanlar ve sınırlar için geçerli ve son birkaç aya değil koca bir yıla ilişkin! Yani Trump ve Pence bu duvar için sonunda yalan silahına sarıldılar ve ABD halkına yalan söylemeye başladılar.
Ve bu durumdan istifade eden, sadece Suriye’deki iki terörist örgüt: PKK/YPG ve DAEŞ.
Nasıl?
Mısır’ın İsrail ile meğer çok boyutlu ve “derine giden” ilişkileri varmış! Mısır devlet başkanı Abdül Fettah El Sisi, bunu ABD’de CBS televizyonuna verdiği mülakatta açıkladı.
Olabilir. İki komşu ülke sonuçta. Halkının büyük çoğunluğu Filistinlilerin yıllardır her türlü sorununu halleden bir ülkeden söz ediyoruz. İsrail’in Filistinlilere ulaştırılmasını yasakladığı birçok mal ve hizmet Mısır halkı tarafından gizlice sağlanıyor. İsrail ne kadar önlemeye çalışsa yine de Mısırlılar ve Filistinliler, 12 kilometrelik sınırın bir yerinde bir tünel kazmayı başarıyorlar.
Ama Sisi’nin sözünü ettiği “çok boyutlu ve derin ilişki” bu değil tabii. Sisi, örnek olarak İsrail ile Sina’daki DAEŞ teröristlerine karşı mücadele iş birliğinden söz ediyor. Ancak CBS televizyonunun yayınladığı metinde sunucu Sisi’ye, “İsrail ile ilişkileriniz tarih boyunca en yakın olduğu bir dönemde mi?” diye soruyor. Sisi tereddütsüz ve çok memnun bir tarzda ilişkilerin geniş boyutundan söz ediyor. Televizyonun haberinde sunucu ekliyor:
“İsrailli yetkililer Sisi yönetimiyle vardıkları güvenlik iş birliğini açıkça övüyorlar. İsrailliler bugüne kadar Mısır’ın vermekten kaçındığı izinleri alarak, Mısır’a asker, top ve
En az 2006’dan beri, ABD’de derin devletin, Neocon’ların, Dışişleri ve Savunma bürokrasisinin, Evanjelist Hıristiyan kiliselerinin, İsrail’de bazı mekanizmaların, Ortadoğu’da haritanın yeniden çizilmesi için siyaset ürettiğine, kitap ve makale yazdığına tanığız. Bu bazı meraklı gazetecilerin fantezi komplo teorisi de değildir. Bu siyasetin ABD toplumuna ve bu arada her iki partinin etki ekseni dışında kalan Başkan Trump’a kendisini kabul ettirmek için ürettiği argümanları hatırlayalım:
Türkiye’de siyasal iktidarın bir daha demokratik yoldan el değiştirmesi ihtimali bulunmadığı... İktidarın ortağı, vesayet odaklarının, başta asker-sivil pozitivist-laik merkezler olmak üzere, siyasal iktidara yeniden ayar vermesinin de imkânsız hale sokulduğu... İran’ın verdiği sözlere rağmen nükleer araştırmalarına gizlice devam ettiği... Türkiye’nin, ABD ve AB’nin bütün çabalarına rağmen, Rusya ve İran’ı uluslararası diplomasinin meşru aktörleri haline getirdiği... İsrail’in ve Batı’ya akan petrollerin tamamen korumasız kaldığı...
Bunlara karşı Trump cephesinde tek satırlık fikir üretilmiş değil. Trump’ın kendisi okumayı-yazmayı seven (hatta becerebilen) birisi değil. 280 karakterlik Twitter
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüşmesinden çıkan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un TSK önderliğinde Özgür Suriye Ordusunun PKK ve türevlerini ele geçirdikleri yerlerden çıkartmak için yapacakları operasyonları Türkiye ve Rusya’nın birlikte koordine edeceklerini açıklamasından bu yana, Katar dışındaki Arap ülkeleri karalar bağladı. Birleşik Arap Emirliği’nin attığı Şam elçiliğini yeniden açma adımını diğer ülkeler izlediler. Böylece Şam’da temsilciliği olan Arap ülkeleri, 12’ye çıktı.
Bu, PKK’nın çekildiği yerlere Türkiye’nin girmesi olasılığına karşı, bazı Arap liderlerin (ki artık “bazı” derken sadece iki Arap liderini, BAE veliahdı Muhammed bin Zayed ile ruh ikizi Muhammed bin Salman’ı anlamak gerekiyor) ve onların bordrosundaki ülkelerin, Beşar Esat’a bir tür meşruiyet kazandırma çabası ise, boşa kürek çekmek demektir. Hiçbir Arap ülkesinin halkı, kendi halkının tepesine yedi yıldır varil bombası yağdıran, açtığı top ateşi ile Halep’i bir enkaz yığınına çeviren bir insanı “kardeş Arap lideri” olarak tanıma şerefsizliğini hak etmiyor.
Suriye, her karışı ile, her dağı, her tepesi, her petrol kuyusu ile Suriyelilerindir. Türkiye, Suriye’yi en az üç parçaya bölme
İsrail’de son dört seçimi ucu ucuna da olsa kazanan ve dokuz yıldır başbakanlık koltuğunda oturan Benyamin Netanyahu, hayatının kumarını oynadı ve erken seçim kararı aldı. Netanyahu’nun Mayıs 2015’ten beri işbaşında olan 6 partili koalisyonunda hiçbir üye erken seçim önerisine karşı çıkmadı, çünkü ortakları biliyor ki bugün yarın hakkında iddianame hazırlanacak olan bir başbakanla bir gün daha fazla devam etmek onlara pahalıya mal olabilir.
6 partinin 120 üyeli mecliste 61 sandalyesi var ve bu bir kişilik çoğunluk her an tersine dönebilir. Ayrıca İsrail anayasasına göre, başbakan veya bakanlar görevde iken de mahkemeye verilebiliyorlar.
Netanyahu hakkında yürütülen soruşturmada ele alınan iddialar üç grupta toplanıyor: Rüşvet, hükümet kaynaklarını kötüye kullanma, kendisi ve ailesi için harcama ve dolandırıcılık. Bugüne kadar iki rüşvet olayından soruşturma sürdürüldüğü zannedilirken, polis bir üçüncü dosyanın daha açıldığını bildirdi. Bu iddiaların soruşturulmasında vereceği ifade hayati önemde sayılan bir yardımcısının ne diyeceği ve kendi atadığı başsavcının polisin dosyasını inceledikten sonra dava açıp açmayacağı bilinmiyor. Birçok İsrail kaynağı polisin dava açılmasını tavsiye
Mardin’de muazzam bir şey oluyor. Mardin’in merkez ve ilçelerinden çok sayıda lise ve üniversite öğrencisi, Gençlik Merkezi’nde oluşturulan dış politika atölyesinde iki projeye katıldılar. Birinci proje “Mezopotamya’dan Balkanlara Eğitim Köprüsü” adını taşıyordu. 12 hafta boyunca Balkanlar’daki ülkelerin hemen her özelliğinin ve sorunlarının öğretildiği eğitim sırasında bir ders dahi kaçırmayan 235 genç bir süre önce Bosna-Hersek’e saha uygulamasına gittiler.
Bir diğer proje, “Mezopotamya’dan Dünyayı Yeniden Yorumluyoruz” adını taşıyor. Merkez’in Dış Politika Atölyesi’nin Avrupa, Ortadoğu, Asya ve Afrika masalarında 24 derslik eğitimlerini tamamlayan katılımcılar, “Dilsiz Harita” adı verilen bir başka eğitime alındılar. Bu gençlere birer makale yazdırılıyor; konusunu kendi belirledikleri makalelerden beğenilenleri yazanlar verilen bir konuda sunum hazırlıyorlar. En başarılı 80 öğrenci Almanya, Hollanda, Belçika ve Rusya’yı ziyaret ettiler.
Bu gençlerin ilk grubu şu anda Fas’ta. Döndükten sonra, Katar’a gidecekler. 57 lise öğrencisi, 10 lise mezunu ve 13 üniversiteli genç, bu ülkelerde önceden hazırlanan bir takvim çerçevesinde çeşitli eğitim kurumlarında kendileri için hazırlanan