Hasan Cemal

Hasan Cemal

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Tersi oldu.Ancak, Türkiye iki maçtan toplam dört puanla çıkınca, hem grupta liderliğini korudu hem de Avrupa Şampiyonası'na gidiş şansını çok büyük ölçüde devam ettirdi.Ama iyi oynamadık.Hatta ilk yarıda döküldük. İkinci devre düzeldik, ama gol fırsatlarını mirasyedi zihniyetiyle harcadık. Yunanistan zaferinden dört gün sonra Norveç önünde büyük bir hayal kırıklığının eşiğinden döndük.Biri 89. dakikada olmak üzere iki serbest vuruş golüyle -ve Norveç kalecisinin büyük hatalarıyla- eşitliği son anda yakaladık.Mucize gibiydi.Az daha her şeye yazık olacaktı.Son anda kurtardık.Sağ kanatta Hamit, belki de sahanın en iyisiydi.Yunanistan maçının kahramanları, örneğin bir Tümer, bir Tuncay sahada yok gibiydiler. Fatih Hoca'nın ilk yarı sürprizi olan Sabri'nin sol bekliği işe yaramadı, işlemedi. Hakan Şükür kendisine yönelik eleştirileri maalesef haklı çıkardı.Birinci yarı takımımız tam bir hayal kırıklığı idi. İkinci yarı düzeldik, gitgide iyi oynadık, Norveç'e çok ağır bastık.Bir Tuncay, bir Hakan biraz daha dikkatli olsalardı, o üst üste goller kaçmasaydı, Gökdeniz'in şutu da direkten dönmeseydi, beşte beş yapabilirdik.Bu Norveç'i Oslo'da da yenebiliriz, bunu da bir yana not edin. İlk yarıda kötü oynadık, ama Türkiye Norveç'ten daha iyi bir takım... İkinci yarıdaki oyunuyla Türkiye, umudunu ve grup liderliğini Yunanistan'ın önünde bir puanla devam ettirmiş oldu.Aşağıda maçtan önce yazdığım yazı yer alıyor.* * *Bu satırları dün Norveç maçı öncesi yazarken aklıma takılıyor: Bir çuval inciri berbat edebilir miyiz? Daha doğrusu, dört gollü Yunanistan zaferini bir anda unutturacak bir sonuç...İhtimal veremiyorum.Vermek istemiyorum.İyi gidiyor milli takım. Yunanistan maçının moraliyle bu engeli de geçer diye düşünüyorum. Topçularımızın, 'Avrupa 2008 Borsası'nı bu saatten sonra kaçırmamak için ellerinden geleni yapacakları konusunda kuşkum yok. Ama futbol bu, belli olmaz.Çevreme bakınca, tıpkı Yunanistan maçı öncesinde olduğu gibi kötümser esintilerin farkına varıyorum.Türkiye bugüne kadar Avrupa Şampiyonası elemelerinde, dört maçta dört galibiyetle, yani 12 puanla grup birinciliğine oturmuş durumda. Üstelik 12 golüne karşılık sadece 1 gol yiyerek...Ciddi bir başarı bu.Millilerimiz bu zincire bir de Norveç halkasını ekleyecekler mi, yoksa...Bilemiyorum.Uzun yıllarını futbola vermiş bir meslektaşım geçen akşam pek o kadar iyimser değildi:"Hayalde yaşanmaz!"Doğru söz.Ama hayaller olmadan da bir yere gidilemez. Hayalperestlik ile hayalleri olmak aynı değildir. İkisinin arasından ince bir çizgi geçer. Bazı hedeflerin hayalini kurmak, başarıya giden yolda önemli bir adımdır.Bir futbolcunun, bir teknik direktörün zirvelere dönük hayalleri eksik olmaz, olmamalıdır da. Ama yalnız hayal etmekle olmaz. Hedefi vurmak için yapman gerekenler vardır.Öncelikle 'altyapı'yı kuracaksın. Seni zirveye taşıyacak bir altyapı ve çalışkanlık...Bu da yetmez.O zirvede kalıcılığı sağlayacak, başarıyı bir tesadüf olmaktan çıkararak sistemli kılacak bir 'kurumlaşma'nın yollarını açmak da gerekir.Galatasaray 2000'de zirveyi yakaladı Türkiye'de ve Avrupa'da...Ama sonra inişe geçti.Türkiye, 2002 Dünya Kupası'nda üçüncülüğe çıktı.Ama hızla inişe geçti.Neden? Türk futbolu niçin yerini koruyamadı, yükselişini sürdüremedi?Çünkü futbol yönetimi ve anlayışında düzen değişikliği yapamadı. Başarıyı kalıcı kılacak bir 'altyapı'nın temellerini atamadı. Alaturka kafa yapısını değiştiremedi.Yeni bir takım, yeni bir vizyon ve yeni bir ekol yaratacak düşünce egzersizlerini fazla aklına getirmedi. Kulüpler, sözgelimi İngiltere örneğinde olduğu gibi, Dernekler Kanunu'ndan hâlâ doğru dürüst çıkarılamadı. Gerçek profesyonellerin yöneteceği bir yapı kurulamadı. İngiltere ve İspanya örneklerindeki gibi, futbol federasyonunun yönetimini de profesyonellere teslim edecek bir zihniyet dönüşümü gerçekleşmedi.Bir başka deyişle: Türkiye'de hem kulüpler hem federasyon, iyi yönetişim konusunu bugüne kadar Türk futbolunun gündemine maalesef sokamadı.Bu yüzden başarıyı kalıcı kılamıyoruz, sistemi kuramıyoruz. Bir parlayıp bir sönüyoruz. Her maç öncesi tedirginlik bulutları üşüşüyor kafamıza...Ben futbol milliyetçisi miyim?Galiba öyle.Çünkü futbolu seviyorum.Ama önce Galatasaraylıyım!Daha önce de yazmıştım.Belki bir kereliğine, 90 dakikalığına Fenerbahçeli bile olabilirim. Ama bir şartla: Fenerbahçe eğer bir gün Avrupa'da final oynarsa... Keşke finale çıkabilse Avrupa'da, ben de Fenerli dostları bir kerecik 90 dakikalığına da olsa sevindirebilsem...Norveç'i yenecek miyiz?Beşte beş yaparak 15 puan yakalanacak mı? İçim kıpır kıpır Commerz-Arena stadına doğru yola koyuluyoruz. Zor maç! Seyircisiz maçın tadı tuzu olabilir mi? Haydi bastır Türkiye! h.cemal@milliyet.com.tr Türkiye'nin iki maçta en az dört puan toplaması gerekiyordu. Hesap, Yunanistan'la Atina'da beraberlik, yani 1 puan, Frankfurt'ta da Norveç'i yenmekti.