Ey siyasetçiler,Bunca yıldır halkın oyuyla seçiliyorsunuz. Kaderiniz elinizde mi? Kendi kaderinize ne kadar hükmedebildiniz? Arada bir bu soruyu kendi kendinize sorduğunuz oluyor mu?Bu ülkede politika ya hep ya hiç oyunu olarak oynanır. Siyah-beyaz cephelere bölünmek, dost-düşman kamplara ayrılmak en kötü alışkanlığınızdır.Bugün de öyle değil mi?Yeni cumhurbaşkanı seçilecek. Ama ortalık yine toz duman. Oyunu kuralına göre oynasak, yani demokrasiyi içimize sindirsek, bir cumhurbaşkanı seçimi bu kadar kavga konusu olabilir miydi?Ey siyasetçiler,Yıllardır halkın oyuyla seçildiniz. Hep aynı otobüsün yolcuları oldunuz. Bugün de öyle, bağıra çağıra, kavga dövüş bir yolculuk yapıyorsunuz. Her kafadan bir ses çıkıyor.Peki ya otobüs nereye gidiyor, farkında mısınız?Direksiyonda kim var?Nereye doğru yol alınıyor?Düşünün:Kaderiniz elinizde mi?..Ey siyasetçiler, Bu soruyu kendinize arada bir sorduğunuz oluyor mu? Çok partili demokrasiye ilk adımdan bu yana altmış küsur yıl geçti. Bu soruyla yanıtları ülkemizde yerli yerine hâlâ oturmadı.Demirel hep yakındı, askeri darbeler Türkiye'ye şu kadar, bu kadar zaman kaybettirdi diye... Demirel gibi Ecevit de darbelere karşı demokrasiyi savundu.Ama hepsi lafta kaldı.İktidara geldiler, gittiler. Değişen bir şey olmadı. Ne darbeleri gereksiz kılacak uzlaşma ve diyalog kültürünü önemsediler, ne de askeri demokrasilerdeki olağan boyutuna indirgeyecek kararlılığı gösterdiler.İkisini yapamadılar.Birbirleriyle didiştiler. Ağızlarına geleni birbirleri hakkında söylemeyi ne yazık ki demokrasi sandılar.Ya Özal?..O da hep yakındı darbelerden, askerin siyasetteki rolünden. Bu bakımdan bazı yürekli çıkışları da oldu.Ama, Özal da iktidar oyununu hep siyah-beyaz oynadı. Buna bir ara o kadar kendini kaptırdı ki, 12 Eylül askeri yönetiminin koyduğu siyaset yasaklarını 1987'de savunacak kadar demokrasiyi hiçe saydı. Demirel'i alt etmek için siyaset meydanını kamplaştırırken, ekonomide yapısal reformları boşladı, popülizmin daniskasını yaptı.Ya Çiller'le Yılmaz!Onlar da birbirlerini yok etmeyi siyaset sandılar.Yıllar böyle geçti.Sorunlar biriktikçe birikti. İstikrarsızlık cehenneminde vuruşmayı, karşımızdakini ille de düşman bellemeyi siyaset sandık. Böylece krizden krize savruldu Türkiye, kalkınma yarışında geri kaldı.Ey siyasetçiler,Meydanlarda bunca yıl koştururken milliyetçilik bayrağı hiç elinizden düşmedi. Yarışta hep vardınız.Ama bakın, 1960'larda kalkınma yarışına birlikte çıktığımız Yunanistan'da bugün kişi başına milli gelir 23 bin 500 dolar; biz ise hâlâ 5 bin dolardayız. Birleşmiş Milletler'in hayat kalitesi sıralamasında Yunanistan ilk 20'nin içinde; biz ise hâlâ diplerdeyiz, 90'lı basamaklardayız.Yazık değil mi bu millete?Ey siyasetçiler,Bazı doğru soruları kendinize yıllar yılı soramadınız. Bazı temel sorunlarımızı göremediniz. Kürt sorunu... Laiklik ve din sorunu... Asker ve politika sorunu... Türkiye'nin en can alıcı sorunlarıydı bütün bunlar. El atamadınız bu meselelere.Yan çizdiniz.Askerden çekindiniz.Askere bıraktınız.Böylece siyasette manevra alanınızı daralttınız. Her askeri darbe sonunda daha da darlaştırılan alandaki sıradan paslaşmalarınızı, top çevirmelerinizi de siyaset sandınız.Ey siyasetçiler,Boğayı boynuzlarından tutmayı göze alamadınız.Bu yüzden devlet, seçilmiş hükümetlerden güçlü kalmaya devam etti. Asker ve sivil bürokrasiyi demokrasilerdeki olağan boyutuna indirgeyemediniz. Devlete demokrasi ve hukuku doğru dürüst getiremediniz. Parlamentoyu rejimin üstünde denetleyici bir güç yapamadınız. Partilerinizi lider sultasından kurtaracak demokrasi kültürüne sahip olamadınız.Ama her seçim sonunda otobüse doluştunuz, bağıra çağıra yola koyuldunuz. Ama otobüs nereye doğru yol alıyor, şoför mahallinde gerçekten kim oturuyor; pek o kadar farkında değildiniz.Bölündünüz, kamplaştınız.Bunu marifet sandınız.Ve her seferinde asker düdük çaldı, oyun bitti! Sabancı Üniversitesi'nden siyaset bilimci Hasan Bülent Kahraman, son kitabında şöyle diyor:"Hiçbir şekilde uzlaşmayı öngörmeyen, uzlaşmaya tamamen kapalı bir siyasal kültür içinde devam etmiştir siyasal hayat. Buna da siyasal hayat denemez zaten. Siyaset sorun çözme kapasitesiyle ilgili bir faaliyettir. Oysa, Türkiye'de siyaset bir felçleşme yaşıyordu."(x) Ey siyasetçiler,Yıllar böyle geçti. Demokrasi oyunu asla bu değildir. Her seferinde dünyanın sonu gibi oynamaya kalkıştınız siyaseti. Kendi kendinizi oyuna getirdiniz. Bu oyunun ne kendinize ne de Türkiye'ye bir hayrı dokundu.Tarihin eli, ey siyasetçiler, görmek isteyene doğru yolu gösterir bu ülkede. Hiç olmazsa bu sefer, cumhurbaşkanı seçimi dolayısıyla bir çuval inciri berbat etmeyin, oyunu lütfen kuralına uygun oynayın. Bir cumhurbaşkanı seçimi dünyanın sonu değildir çünkü... İyi pazarlar!——————- (x) Hasan Bülent Kahraman, Türk Sağı ve AKP, Söyleşi: Recep Yener, Agora Kitaplığı, s.92. h.cemal@milliyet.com.tr Tarihin eli, ey siyasetçiler, görmek isteyene doğru yolu gösterir bu ülkede. Yeterli tecrübe birikimine sahip bir ülkede yaşıyoruz çünkü.