Hasan Mert Kaya

Hasan Mert Kaya

Tüm Yazıları

Gözünüzü kapatın; Ayasofya’nın kubbesini, Selçuklu portal süslemelerini ya da kaybolan Aziz Havariler Bazilikası’nın yüzyıllardır sisler ardına saklanan siluetini düşünün. Şimdi o sahnelerin önüne kırmızı ciltli, iri ebatlı bir albüm açın: Sayfalarda mimari ayrıntılar dantel gibi işlenmiş, suluboya renkler taşa can veriyor. İşte karşımızda Alexandre Marc Raymond (1872 İstanbul – 1941 Colombes) var; kimine göre oryantalist bir ressam-mimar, kimine göreyse Bizans ile İslam sanatları arasında kurduğu köprüde sessizce yürüyen bir kültür elçisi.

Haberin Devamı

Geçmişin çizgilerinde bir İstanbul Fransızı: Alexandre Raymond

Raymond’un hikâyesi şehrin kendisi kadar melez: Osmanlı İstanbul’unda doğan bir Fransız vatandaşı… Henüz Galata Rıhtımı’ndaki vapurlar kömür dumanı salarken o, eski ismiyle Sanayi-i Nefise Mektebi’nde (bugünün Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) klasik mimarlık eğitimi alır. Ardından Paris yolculuğu, arşiv kâğıtlarına düşen ince çizgileri ve nam-ı diğer “Hagia Sophia çılgınlığı” başlar.

Geçmişin çizgilerinde bir İstanbul Fransızı: Alexandre Raymond

Taşa Sinmiş Renkler

1924 tarihli “L’Art Islamique en Orient” adlı devasa albümü, Raymond’un İstanbul ve Anadolu seferlerinin kalıcı meyvesidir. “L’Art Islamique en Orient” yayın çalışmaları bir kitaptan ibaret değil. En fazla emeği bu konudaki orijinal çizimlerine ve kitaplarına harcadı. “L’Art Islamique en Orient 1” ve “L’Art Islamique en Orient 2” görselli kitapları yayınlanır, ancak üçüncüsü sponsor bulamadığı için yayınlanamadı. Raymond Selçuklu portallerinden Bursa’daki Yeşil Türbe’ye, Süleymaniye’den Konya’daki Alâeddin Camii’ne uzanan 88 gravür ve suluboya plaka bugün halâ antikacılarda astronomik fiyatlarla dolaşır; çalışmaları Sanayi-i Nefise öğrencileri için bir rehber muamelesi görürdü. Raymond’un ilgi alanı yalnızca İslami mirasla sınırlı değildi. İstanbul’da Bizans döneminin kayıp cevheri Havariler Bazilikası için yaptığı restitüsyon çizimleri, erken Cumhuriyet arşivlerinde gün yüzüne çıkmayı bekleyen zarif birer sanat ve tarih belgesi.

Geçmişin çizgilerinde bir İstanbul Fransızı: Alexandre Raymond

Ayasofya Sevgisi

Ayasofya, Raymond’un hayat boyu devam eden “hususi konusu”dur. Prokopios’un metinlerinden anonim kroniklere, 165 ayrı desenle desteklenen çalışmaları, yapıdaki Bizans mozaiklerini yeniden canlandırma çabasının ilk bilimsel örnekleri arasında gösterilir. Bugün çoğu kitap ya da müzayede kataloğunda rastlanan suluboya bir mozaik detayı ya da Bizans başlığını taşıyan ince bir eskiz, çoğu kez Raymond imzası taşır. Ayasofya ile ilgili hazırladığı kitabı yine destek bulamadığı için yayınlayamadı ama betimlediği mozaik görüntülü muhteşem desenler bugün özel koleksiyonlarda yaşamaya devam ediyor.

Haberin Devamı

Geçmişin çizgilerinde bir İstanbul Fransızı: Alexandre Raymond

‘İki Kubbe Arasında’

Bir Ruh Hali Raymond yalnız defter-kitapla yetinmedi. 1920’lerin ses getiren teknik dergisi Revue Technique d’Orient’in başyazarlığını üstlendi; 1925 Paris Dekoratif Sanatlar Fuarı’nda Türkiye Pavyonu hazırlıkları için danışmanlık yaptı. Aynı yıllarda antik mitoloji kahramanlarını konu alan özgün bir sözlük çalışmasına giriştiği de arşiv dipnotlarından anlaşılıyor.

Raymond’un çizgilerinde tuhaf bir denge saklıdır: Doğu’yu egzotizm perdesiyle estetize eden klasik oryantalizmin coşkunluğu ile, modern koruma bilincinin ciddiyeti yan yana durur. Belki de bu yüzden Ayasofya’nın apsis mozaiklerinde kullandığı altını fırça darbeleriyle değil, hassas renk planlarıyla anlatmayı tercih etmiş; Selçuklu mukarnaslarını “gotik” perspektifle değil, yerel taş işçiliğinin ritmiyle çözümlemişti. Ayasofya ile ilgili hazırladığı kitabı yine destek bulamadığı için yayınlayamaz, ama betimlediği mozaik görüntülü muhteşem desenler bugün özel koleksiyonlarda bulunuyor.

Haberin Devamı

Peki, bizler Raymond’dan ne öğrenebiliriz? İlk ders, şehrin hatırasını ‘sadece bakarak’ değil, ‘kaydederek’ korumak gerektiğidir. İkincisi, medeniyetler arasında setler değil, pencereler çizen sanatçıların kalıcı olduğudur. Son olarak da Raymond’un şahsında şunu hatırlayalım: İstanbul’un taşı-toprağı, hangi pasaportu taşırsak taşıyalım, tüm dünya insanlarının ortak kültür mirasıdır. Bugün Sultanahmet’ten Karaköy’e yürürken Ayasofya’nın mihrabını ya da Rüstem Paşa’nın çinilerini fotoğraflarız; fakat bir zamanlar Raymond’un titiz bakışıyla çizilmiş o sahneler, bize “şehrin değişse de ruhunun değişmediğini” fısıldar. Bu yüzden, arşiv raflarında sararmış albümleri yeniden açmak, şehirle yapılacak en güzel barış anlaşmasıdır.

Raymond’un Renkleri

Hasılı, adını duymamış olabilirsiniz; ama Alexandre Raymond’un çizgileri yıllardır gözümüzün önünde, çoğu zaman kitapevlerinin vitrinlerinde ya da üniversite kütüphanelerinin tozlu raflarında bize göz kırpıyor. Sanat tarihinin bu sessiz emekçisini hatırlamak, İstanbul’un camisiyle kilisesiyle, portal süslemesiyle mozaikleriyle bize verdiği o güçlü “birlikte yaşama” dersine kulak vermek demek. Hayatının son evresinde, Fransa’da, maddi imkansızlıklar içinde yaşamını sürdürür ve vefat eden Alexandre Raymond’un Ayasofya’nın gölgesinde, Selçuklu taş işçiliğinin serinliği ve suluboya paletinde buluşmak yakın geçmişin sanat tarihi adına çok kıymetli.

Geçmişin çizgilerinde bir İstanbul Fransızı: Alexandre Raymond

Alexandre Raymond Kitap Çalışması / Erol Makzume

Araştırmacı, yazar ve koleksiyoner Erol Makzume uzun yıllardır Osmanlı coğrafyasında kültürel izleri bulunan Türk ve Batılı sanatçılar üzerine çalışmalar yapıyor. www.erolmakzume.com ve academia.org sitelerinden çalışmalarına ulaşılabilir. Makzume halen sanatçının ailesiyle Alexandre Raymond’un detaylı, bol görselli biyografik bir kitabını hazırlıyor. Daha sonra, orijinal desenlerin de yer alacağı bir sergi projesi üzerinde çalışmalarını sürdürecek.