Hasan Pulur

Hasan Pulur

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

GECE telefon çaldı, sesinden tanıdık. Erol Günaydın...  Halit Çapın’dan sonra, gece telefon muhabbetlerini arada sırada onunla sürdürüyoruz, bizi davet etti.
Nereye mi?
Askerlik şubesine:
“Sen de gel, benim askerlik yaptığıma şahitlik et!”
“Askerlik yaptığına değil de, askerlik hikâyelerine şahitlik ederiz, bu da yeter, bu hikâyeleri ancak askerlik yapanlar anlatır.”
*    *    *
TİYATRO oyuncusu Erol Günaydın bizim kuşaktandır; en son televizyonda, bir polisiye dizide “Aksak” Uğur Yücel’in felçli olduğu için konuşamayan babasını oynamıştı, hatırlayanlar, onu bir daha alkışlarlar.
*    *    *
EROL Günaydın, askerliğini yedek subay öğretmen olarak yaptı, onun askerliğine tanıklık edecek çok kişi vardır, başta kaymakam Refik Necdet Aktaş...
75 yaşında askere çağrılmanın bir hikmeti olsa gerek...
Son yıllarda onun “asistanı” olan, kendisiyle yaptığı “nehir söyleşi”nin kitabını yayımlayan senarist Emine Algan’ı aradık, “Nedir bu askerlik hikayesi?” diye.
Çünkü Erol, böyle antikalıkları adeta paratoner gibi üzerine çeker, onlarla dalga geçmeye de bayılır...
Emine Algan “Doğru!” dedi:
“Yeni bir proje uygulayıp nüfus kütükleriyle, askerlik şubesi arasındaki fark bulunuyor. Mesela birinde askerlik yapmış, görünüyorsun, diğerinde asker kaçağı!”
“Yahu 75 yaşındaki adam, askerlik yapsa ne olur, yapmasa ne olur? Yani adamı tekerlekli sandalyeyle mi içtimaya çıkaracaklar?”
*    *    *
GÜLDÜK, akşam televizyonda “İlla Roman” diye bir program var, “Romanlar” bütün marifetlerini döktürüyorlar, kimi çalıyor, kimi oynuyor, kimi söylüyor. Melek Baykal, Zeki Alasya, Müjdat Gezen, Hüsnü Şenlendirici jüri; yarışmacıların yerine jüridekileri seyretsen yeter...
Bir de baktık, aralarında sabah askerlik şubesine giden Erol Günaydın, ne arıyor orada?
Şenlik olacak da Erol kaçıracak, hiç olur mu?
Programın sonuna doğru Erol Günaydın yok, Müjdat Gezen açıkladı, büyük ustanın uyku saati gelmişti!
Meğer uyku saati değil, hastane saati gelmiş, hastaneye yetiştirmişler, bağırsak ameliyatı olmuş, yoğun bakıma almışlar.
*    *    *
EROL Günaydın bunu da atlatır...
Sevgili eşi Güneş’in ölümüne bile dayandıktan sonra.
Atlatır da, Cahit Irgat’la yaptıkları Anadolu turnesinde, Nâzım Hikmet’i oynarken başlarına gelenleri de anlatır, kara mizahın âlâsı...
Bir gece sabaha karşı “Fuaye” adındaki bir bardan çıkıyorlar, Lale Sineması’nın önünde çöp kamyonu, çöpçü elinde süpürge, İstiklal Caddesi’ni süpürüyor.
Cahit Irgat solcu ya, hemen dayanışma gösterisi yapıyor:
“Ver o süpürgeyi bana emekçi kardeş, ver, senin emeğine ben de katkıda bulunayım!”
Çöpçü, çekiyor süpürgeyi:
“Hadi lan zarhoş herif!”
Peki, Cahit Irgat ne yaptı?
Erol Günaydın katıla katıla gülerdi:
“Cahit Abi çok kızdı, çöpçüye bağırdı, artık senin için şiir yazmayacağım, dedi.”
Erol Günaydın, çıkar hastaneden, yine bizlere fıkraları, yaşanmış anılarını öyle zevkle anlatır ki!
On bin yedi yüz kırk beş kere dinlemiş olsak da...
İlk defa dinliyormuş gibi...