Hasan Pulur

Hasan Pulur

Tüm Yazıları

Hasan PULUR

BUGÜNLERDE "Onuncu Yıl" marşı dillerde... Genç pop şarkıcısı Kenan Doğulu geçen gün televizyonların birinde, ne güzel okuyordu bu marşı...
Bizim çocukluğumuz ve gençliğimiz bu marşla geçti, ilkokulda, marşın anlamını pek bilmeden söylerdik, ortaokulda galiba biraz uyandık, lisede ise bazı şeyler kafamıza dank etti...
* * *
BU marş devrim marşıydı, 1930'larda, 1940'larda, devrimin heyecanını yansıtıyordu, geleceği umutlandırıyordu, 1950'lerde ise marşın cilasını, gerçek sıyırıp attı...
Gençler resmi törenlerde, bayramlarda "imtiyazsız ve sınıfsız bir kitleyiz" diye gırtlaklarını zorlarken, imtiyazlı ve sınıflı toplumun çelişkisini yaşıyorlardı.
İmtiyazın da alası, sınıfın da keskini vardı, tıpkı bugünkü gibi...
Üstelik 1930'ların ya da 1940'ların başlarındaki o heyecan da gitmiş, yerini gerçeğin, acımasız görüntüsü almıştı...
* * *
GEÇEN gün Ayşe Kulin'in "Adı: Aylin" isimli "portre romanı"nı okurken, gerçeği bir daha yaşadık... Biz de "Aylin"in yaşadığı yılların insanıydık, yaşımız üç aşağı, beş yukarı aynıydı, hatta o küçük İstanbul'un, aynı semtlerinde de yaşamış olabilirdik, romanda adı geçenlerin bazılarını da iyi tanıyorduk... Ama onlar, paralı, yabancı okullarda, zengin ailelerinin sağladığı imkanlarla, akıllarına eseni yaparken, bizim gibiler, yaz tatillerinde çıraklık, gel, git işleri gibi uğraşlarla emekli babamızın veremediği harçlığı çıkarıyor, imtiyazlı bir sınıfı ancak Moda Deniz Kulubü'nün parmaklıklarından seyrediyorduk...
Demek, imtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kitle değildik, bu yutturmacayı da artık yutmuyorduk...
* * *
ONUNCU Yıl marşını, bugün, çocukluk heyecanı, delikanlılık ateşi ile dinlesek bile, marşın olanı değil, olması gerekeni haykırdığını, ama bunun da hiç gerçekleşmediğini görüyorduk...
Yine de Kenan Doğulu'ya teşekkürlerimizi ve sevgilerimizi iletiriz, bizi o günlere götürdüğü ve bunları düşündürdüğü için...
* * *
İMTİYAZ ve ayrıcalık...
Türkiye'de herkes bunların peşinde, herkes öncelik derdinde...
Kimi uçağa binerken VİP salonundan geçecek, kimi hastanede sıra beklemeyecek, kimi çocuğunu istediği okula yazdıracak, kimi araba vapuruna sıra beklemeden girecek...
Kimi de istediği yerde, istediği evi dikecek...
Ya sonra!
İşte o çok önemli...
Kendisinin ayrıcalığından, imtiyazından kimse yararlanmayacak...
Hele bir başka inşaat başlamaya görsün...
Feryat hazır:
"Doğa elden gidiyor, çevre tahrip oluyor, o güzelim sahiller, tabiat cennetine betonlar dikiliyor..."
Doğru!
Doğru ama, senin yaptığın neydi?
Sen doğayı berbat etmedin mi?
Sen çevreyi tahrip etmedin mi?
Sen betonları dikmedin mi?
"Canım ben yaptım ama, onlar yapmasın!"
Avucunu yala!
Bu memlekette kötülükte yarış vardır.
Zaten kimse de, iyi yapanın adını anmaz ki!
* * *
DEVLET, özel hayata müdahale etmesin, telefon dinlemesin!
Getirin altını imzalayalım...
Ama, ben medyayım, ben adamın konuşmasını gizlice banda kaydederim, gizli kamerayla tesbit ederim, manken kızların soyunma odasına kamera yerleştirir, yayınlarım, iki kişi arasındaki konuşmaları yalan yanlış okur, tercüme ederim...
Ama devlet bunu yapamaz, ben yaparım....
Bu da, bizim mesleğin allamelerinin imtiyaz anlayışı...
* * *
DEDİK ya, "imtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz..."
Yok, artık yenmiyor, maymunun gözü açıldı.
* * *
İMTİYAZSIZ, sınıfsız bir kitle ancak demokrasilerde olur.
Demokrasi, Türkiye'ye ne zaman geldi ki?!



Yazara EmailH.Pulur@milliyet.com.tr