Televizyon dizisi “Muhteşem Yüzyıl” sayesinde, tarihimizin bir bölümünü pek güzel öğrendik. Hürrem Sultan’la Kanuni Sultan Süleyman’ın aşkını, haremi, cariyeleri, valide sultanları... Kanuni’nin, taht uğruna kendi öz oğlunu boğdurttuğunu...
Acaba dizinin senaryosunu yazan Meral Okay, Kanuni’nin damadı olan, Hatice Sultan’ın kocası Sadrazam Rüstem Paşa’nın servetinin dökümünü yapmış mı?
* * *
Rivayet odur ki, galiba Hırvat dönmesi olan Rüstem Paşa’yı padişaha kötüleyenler “Bu adam cüzzamlıdır, kızınızı vermeyin!” demişler, padişah Diyarbakır’a bir hekim göndermiş...
Rüstem Paşa’nın cüzzamlı olup olmadığı araştırılacak...
Eğer elbiselerinde “bit varsa” paçayı kurtaracak, o günkü tıbba göre bit, cüzzamlıya gelmezmiş...
Diyarbakır’dan haber ulaşmış:
“Paşa’nın samur kürkünün yakasında bit var!”
Demek paşa cüzzamlı değil!
Rüstem Paşa halkın ağzına düşmüş:
“Olacak bir kişinin bahtı kavi, talihi yar
Kehlesi dahi mahallinde anın işe yarar!”
Yani, adam talihli olunca, bit bile onun işine yarar!
* * *
Rüstem Paşa, Osmanlı vezirinin en rüşvetçisi, devleti soya soya, öyle bir servet sahibi olmuş ki:
“815 çiftlik/476 su değirmeni (bu ikisi Rumeli’de ve Anadolu’da)/1700 köle/2900 at/1106 deve/100 gümüş eyer/500 altın ve değerli taşlarla donatılmış eyer/2000 zırh/1500 gümüş kaplı bihtak/130 çift altın üzengi/760 murassa kılıç/1000 gümüşle donatılmış mızrak/800 Mushafı Şerif (130 adedi ciltli)/5000 çeşitli kitap/78000 düka altını/11.200.000 akçe değerinde 32 cevahir...”
Eee, bal tutan parmak yalar, devletin malı deniz, yemeyen domuz oğlu domuz...
Çok şükür, o devirler geride kaldı, kim artık devleti soyabilir ki!
* * *
Ya dalkavuk tarifesi...
Dalkavukluğun da bir tarifesi varmış, her önüne gelen dalkavukluk yapıp, malı götüremezmiş.
Önce tarifeyi bileceksin, sonra mesleğini icra edeceksin.
Neyse ki günümüzde, artık dalkavukluk zanaatı da bitti.
Şimdi yağcılar var, yağdanlıklar var, yandaşlar var...
Öyle tarife filan da yok!
Pazarlığa tabi.
* * *
DİPNOT: Basın tarihinden bazı örnekler vermemizi hoş karşılamayanlar var!
“Ne demek, ne istiyorsun?” diye soruyorlar.
Bir şey istediğimiz filan yok, Rakım Elkutlu’nun nihavent bir şarkısı vardır:
“Kimseye etmem şikâyet ağlarım ben halime
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime.”
Anlatabildik mi?
İleride neler olabileceğini düşündürmek...