11.02.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:
FRANSIZ devriminden sonra itilmiş, kakılmış, küskün hatta kimi gizlenmiş asillerin yakınmalarını, görür duyar gibi oluyor insan:
- Aman efendim, diyorlardı, ayaklar baş oldu.
Yakınmanın yanı sıra, içten içe bir alay "dur bakalım, işin kokusu ne kadarda çıkacak?" diye umutlu bir bekleyişi de içeriyordu, bu sözler.
O güne değin iktidarın tekeline sahip olanlar ile çevrelerine çöreklenenler, yönetmek için yetişmemiş olan çoğunluğun iktidarının bir vasatlar yönetimi, hatta Fransızlar'ın "mediocre" dedikleri, ortada ama, iyiden çok kötüye yakın olanların erki olacağını düşünüyorlardı.
Demokrasinin öncüsü, üretken burjuvaların da etkisiyle, asilzadelerin bu beklentisi gerçekleşmedi.
Demokrasi, geniş kitleleri eğiterek, kendisini yaşatacak vatandaşları, zamanla da bireyleri yetiştirdi, üretimi artırdı, geçmişe oranla fırsat eşitliğinin sınırlarını genişletti.
Tarihteki büyük siyasal değişikliklere bir bakınız! Hep beraberlerinde, büyük bir bilim ve eğitim seferberliğini de getirmişlerdir.
Fransız devriminin 200. yılında Paris'te açılan, "Fransız Devrimi" ve bilim sergisi bu konuda çok şaşırtıcı bilgiler veriyordu. Fransız devriminin bilime getirdiği katkılar, konuyu bilen çoğumuzun sandığımızın da ötesinde.
Örneğin, Napoleon'un Mısır seferi, yalnız askeri olmayıp, aynı zamanda bir bilim adamı ordusunun refakatinde yapılmış, bilimsel bir seferberliktir. Ondalık sistemin oturmasından, meridiyenlere, çivi yazısının okunmasına kadar birçok yeniliğin bilim ve eğitim yoluyla, kendi varlığını ve bekasını pekiştirmek isteyen yeni rejimin kazanımları olması bir raslantı değildir.
Türkiye'de Cumhuriyet Devrimi de, ilk iş olarak, milli eğitim ile bilim üzerine eğilmiştir.
Kurtuluş Savaşı'nın en kritik günlerinde cephe ile ilgili en yaşamsal kararların alındığı anlarda, Mustafa Kemal'in her şeyi bir yana bırakıp, öğretmen şurasını toplamasına şaşmamak gerek.
Cumhuriyet'in ilk yasalarından birinin hilafetin ilgasıyla aynı günde kabul edilen Tevhid - i Tedrisat Yasası olması da çok anlamlıdır.
Türkiye Cumhuriyeti, milli eğitim aracılığıyla demokrasiye yöneliyor ve kendi varlığının dayanaklarını arıyordu.
Bu yolda önemli adımlar da atıldı.
Ama, çok partli rejim ile birlikte, ülkeye egemen olan popülizm, önce yavaştan, sonra hızla eğitimin kalitesini düşürmeye koyuldu.
Hele hele, baskı ve üçkağıt rejimlerinde gereksinim, sorgulayan vatandaş ve birey yerine, önüne her konanı yiyen kişiler olunca, böylelerinin yetiştirilmesine özen gösterildi ve demokrasinin yerini, vasatın da altında olanların egemenliği demek olan mediokrasi aldı.
Ne yazık ki, bugün o çizginin de altına inmiş durumdayız.
Artık sözkonusu olan mediokrasi de değil, leş kokulu popülizmin güdümünde, hurafeler ve göz boyamalarla yetiştirilip, en olmayacak şeylere inanacak, kişilerin yazgıda söz sahibi oldukları rejim anlamına gelen idiokrasidir.
İdiokrasi, idiot ile cratie, yani geri zekalı ile erk sözcüklerinden oluşur.
Eğitimde idiokrasinin egemen olduğu topraklar üzerinde, demokrasi fışkırmaz ve böylesi ülkelerde, demokrasinin önündeki en büyük engel ceberrut ve hırsız iktidarlar değil, bu arsız ayrık otlarını besleyen idiokrasi gübresiyle bezenmiş ortamlardır.
Demokrasiyi gerçekten istiyorsak eğer, aman idiokrasiye dikkat!