Dünyadaki büyük müzelerin en görkemli biçimde halka açılanı Louvre’dur fakat British Museum ona
33 sene kadar takaddüm eder, yani daha eskidir. Hiç şüphesiz ki British Museum’u o zamanlar izin alarak gezmesi son derece zordu ve aslında müze, ilmi kütüphanesiyle birlikte düzenlenmişti.
100 bini aşan eserin birkaç misline ulaşması Britanyalı arkeolog ve dil bilginlerinin çivi yazısının keşfini sağlayan Asur kazılarının gelişmesi, giderayak Mısır’daki tetkik ve eserlerin nakline bağlı olarak mümkün oldu.
Bu müzeye giriş başlangıçtan beri serbestti, ne var ki kütüphane hizmetlerindeki düzgünlük müzedeki eserlerin ziyareti ve hele depodaki malzemenin tetkikinde yoktu. Zamanla müze büyüdükçe ziyareti de o kadar mükemmel düzenlendi ki, 19’uncu asır sonlarında British Library’de, yani kütüphanede okumak da, müzeyi gezmek de bir zevk haline geldi.
Müzenin gerçek anlamda kazandığı tutarlı ve zengin koleksiyonlarının başında Sir William Hamilton’un hâlâ değerini koruyan Yunan dönemi vazoları ve klasik heykelleri yer alır. 1772’de bağışlanmıştır. General Bonaparte’ın Mısır’dan çekilmek zorunda kalışından sonra Fransızların buluşu olan Rosetta taşı da dahil eski Mısır zenginlikleri müzeye akmaya başladı. Tawnley’in klasik heykeller koleksiyonu yanında Lord Elgin’in kendi adıyla anılan Parthenon frizleri ve bizim Bodrum’dan götürülen ünlü Mausoleum’un kabartmaları British Museum’un seviyesini yükseltti.
Büyük müzelerin dünya tarihindeki rolü bizzat insanlığın tarihini kendi malzemelerine göre yorumlamaları ve kafalarımızı ona göre şekillendirmeleridir. O yüzden orta şarkta ve Akdeniz’in diğer ülkelerinde ortaya çıkan Tahran’daki İran Bastan (İran Kültür Tarihi) veya Kahire Müzesi, İran İslam Eserleri Müzesi ve tabii bizim Arkeoloji, İslam Eserleri, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi gibi müzeler iyi incelenip değerlendirildikleri takdirde cihan tarihinin yorumlarını değiştireceklerine şüphe yoktur.
Yayınlarıyla ünlü
1880’lerde müzenin içinden tabiat tarihi ile ilgili fosiller alınıp yeni kurulan Tabiat Tarihi Müzesi’ne taşındıktan sonra bir gelişme daha oldu. British Museum’daki ünlü kütüphane British Library’nin bir parçası haline dönüştü ve kütüphane 1997’de bugünkü binasına taşınarak British Museum binasını sanat eserlerine bıraktı.
Bugün bu müzede İtalya’dan, Yunanistan’dan ve Türkiye’den gitme hayli eser var. İtalyanlar tarihi arkeoloji bilgisi ve sanatseverlik açısından bütün Avrupa toplumlarının öncüsüdür. Ama servet ve teşkilatları maalesef milli zenginliklerini korumaya yetmiyor. Dün olduğu gibi bugün de taşıma görülüyor. Yunanlılar “Elgin mermerlerini isteriz” diye kıyamet koparıyor. Belki de Parthenon’un alınlık frizlerini alacak ve Parthenon’da kurulan müzeye nakledecekler.
Türkiye Bodrum kalıntıları üzerinde çok fazla kıyamet koparmıyor, zaten Mausoleum’a, yani anıtsal mezara musallat olanlar 19’uncu asrın Britanyalılarından önce Rodos şövalyeleriydi. Bodrum Kalesi’ni inşa için Karia döneminin abidelerini insafsızca parçalayıp taşıdılar. Onlar için Hıristiyanlığın ileri üssünü tahkim etmek, eski dünyanın eserlerine hayranlık duymaktan kuşkusuz daha önemliydi. Nihayet Mısır’ın zenginlikleri Britanya’nın o ülkedeki uzun işgali boyunca Britanya Müzesini doldurdu.
Kuşkusuz British Museum başka dönemlere ve ülkelere ait eserleri de ihtiva ediyor. Ama Avrupa resmi National Gallery’de ve şark eserleri de Victoria and Albert Museum’da teşhir ediliyor.
British Museum’a giriş bedava; hiç sevinmeyin, nasıl olsa bir giriş fiyatının 10 mislini müzenin satış mağazalarındaki hatıra eşya, tıpkıyapım ve kitaplara verirsiniz.
British Museum yayınları ile ünlüdür. Bu yayınlar bir zamanlar çok ucuzdu çünkü Doğu Almanya’nın harika matbaalarında basılırdı, şimdi biraz daha fiyatlı. Müze bağış ve satışla ayakta duruyor. Bizim müzelerimizde de benzeri bir girişim başlamıştı, iyi gidiyordu ama müze dernekleri kapatılınca akamete uğradı. Dünyadaki büyük müzelerin büyüklüğü sadece onların mazileri ve toparladıkları eserlerden değil, idaredeki yeniyi arayıştan ve halktan gördükleri destekten ileri gelir.
Basın mensuplarımızın müze bilgisi
Müzenin yolunu bile bilmeyenler müze ile ilgili haber yapıyor
Dış dünyada müzelerle ilgili kaç tane haftalık gazete ve bülten çıkıyor. Bizde ise ömründe müzeye geldiği şüpheli olanların bazıları müze haberi üretiyor. En çok tanınan da Topkapı Sarayı Müzesi olduğu için ilginç haberler duyuluyor. Mesela “Kaşıkçı Elması sahtesiyle değiştirilmiş” veya “Topkapı Sarayı’nda hayalet var” gibi. Hiç kimse Kaşıkçı Elması’ndan daha önemli olan arşiv ve yazmalarla ilgili bir haber yapmıyor çünkü varlığını bilmiyorlar. Müze muhabirliği müzeden, sanat eserlerinden ve Türk müze mevzuatından anlamayı gerektirmiyor zahir.
İşkembeden atarak konuşan insanlar
Türkiye müzelerinin iç karartıcı sorunları vardır ama ta imparatorluktan bu yana öyle kolay yağmalanır şeyler değildir. Bizzat Topkapı Sarayı’nın cumhuriyet tarafından müze olarak devralınışı sırasında yaşanan zorluk ve fedakarlık için ilk müdürümüz Tahsin Öz’ün “Hayatım” başlıklı günlüğünü okumak yeterlidir.
Bazı insanlar vardır, bunların arasında devlet adamına bile rastladım, mesela; “Topkapı’daki çini eserlerin sahteleriyle değiştirildiğini” işkembeden atarak konuşuyordu. Söyledikleri çocuksu bir muzır hayalin eseriydi. Bir tanesi hazinede teşhir edilen zümrütlerin her sefer sayısının azaldığını söylemişti. Allah’a şükür sadece seyredip böyle bir temenniyi içinde saklıyordu.
Yardım istesek bir tanesi bile gelmez
15 Temmuz 2008 günkü Star gazetesinde “Saray hurdaya çıktı” başlıklı haberin sahibi Erdal Şimşek en parlak örnek. Bu beyefendiyi tanımadım, müzeci ve meraklı çevrelerde rastladığımı hatırlamıyorum. Kendi ifadesiyle sarayda veya bakanlıktaki kendini akıllı zanneden bir bürokrattan naklen sözde 5 bin adet eserin hurdaya çıktığını ve satıldığını haber veriyor.
Vah vah vah! Böyle bir mevzuat ve uygulama mevcut değil; demek ki uydurmak için de zeki ve bilgili olmak şart. Eserler kadar bu tip sanat ve müze muhabirliğinin de eserlerden önce hurdaya çıkacağı aşikar. Haber üzerine birtakım çokbilmiş alışveriş düşkünü bayanlar “Aman biz onları hatıra eşya olarak alalım” gibi telefonlarla müzeyi hayli meşgul etti.
Ciddi olmak lazım; “Müzeye yardım edin veya fiilen çalışın” dendiğinde kimse çıkmaz ama müzemizin yolunu bilmeyenlerin bazıları bu tip haberlerin üzerine ucuzluğa koşar gibi telefon ederler. Toplumumuzun hali bazen gerçekten iç karartıcı, dahası var. Ebedi alimemiz (!), merhum eşinin zamanında sarayın güllük gülistanlık olduğunu, hiçbir çürümeye rastlanmadığını demeç olarak vermiş. Sözde 5 bin sayısıyla verilen hurdalar o zaman da hurda statüsündeydi.
Efsanevi methiyeler yazarken dikkat edin
Fakat o zamanlar müzemizin tarihinde unutulmayan bir facia vardır. Kültür Bakanı ve Devlet Tiyatrosu istedi diye IV. Murad Han’a ait zırh ve kaftan ile kütüphanemizin önemli bir el yazması Kuran’ı, Taksim’deki Kültür Sarayı’nda uydurma bir vitrine kondu ve bir akşam Kültür Sarayı ile birlikte yandı. 17’nci yüzyılın büyük mareşalinin zırhı bir topak halinde, el yazma ve kaftan zaten kül. Kişiler hakkında efsanevi methiyeler yazarken başka unsurları da göz önüne almalı.
Bu dehşet haberi besleyen bürokratı tespit edersem mahkemeye vereceğim. Gazetecilerin kaynaklarını gizlemek haklarıdır ama bu kutsal hakka dayanarak uyduruk haber vermek caiz değildir. Herkesin hizaya gelerek ve iyi niyetle çalışması, sorunları ortaya koyması gerekir. Müzelerimize ve arkeoloji dünyamıza Özgen Acar gibi ilginç haber ve raporlarla hizmet eden gazeteciler de vardır; hayalet hikayeleri ve satış ilanları verenler de... İkinci takımı ancak basın kendi eleyebilir.