Beklediğim an geldi artık Almir tutunarak ayağa kalkmaya çalışıyor, ayakları üzerinde tay tay duruyor hoop poposu üzerine düşüyor. Bu ne demek "Artık yürümeyi merak ediyorum, tutmayın beni Sevgili Annecim, Babacım" demek değil mi? Öncelikle bebekler emekleyeceği ve yürüyeceği zamanı gayet iyi bilirler. Bu yüzden onları zorlamak çok yanlış. Fiziksel ve ruhsal açıdan kendini hazır hisseden her bebek 10-18 ay arası yürür. Onlar için de en önemli şey rahatlıktır. İlk oğlum Emir, 8 aylık emeklemeye başlamıştı daha doğrusu bizde onunla birlikte emeklemeye başlamıştık. "Hadi Emir, geell ha gayret hadiii" diye diye emeklemesine yardımcı olduk yerlerde sürüne sürüne. Ama Almir abisinin tam tersi, pek bir meraklı emeklemeye 6. aydan sonra evin içinde keşfetmediği yer kalmadı şimdi 10 aylık emeklemeden sıkıldı, yürüme ve etrafı karıştırma telaşında. Evin içinde yumuşak tabanlı kaydırmaz çoraplar ve patiklerle emekleyip tutunarak kalkıp adım atmaya çalışıyor. İlk adım heyecanı hem Almir'i hem bizi sarmış vaziyette. Sıra ilk adım ayakkabısı almada. İtiraf etmeliyim ki Almir doğmadan önce ben ve çevrem başladı ayakkabı alışverişine :) Ayy ne şirin rengine bayıldım derken ayakkabı dolabı
Son yıllarda yılbaşı deyince akla ilk gelen ışıl ışıl çam ağacı ve altındaki hediyeler. Çocukluğumda (90'lı yıllar) hiç böyle bir gelenek yoktu. Tüylü tüylü süslerle salonu falan süslerdik cips, kuruyemiş, muz yılbaşı menüsüydü saat 12ye doğru tombala hazırlıkları başlar, Yeni yılla birlikte zengin olma ümidi içimizi sarardı. Ailece veya anne, babamızın arkadaşları teyze amcalarla tombala oynamak en güzel eğlence değil miydi biz çocuklar için...Dahada eskiye gidersem tabii ki dört gözle beklediğim Noel Baba hep mi hep istediğim Barbie bebeği getirirdi. Nerden bilirdi her çocuğun hayalini :) Koşarak kaçtığı yada ışınlandığı için onunla tanışamamak üzerdi beni. Taa ki 9 yaşındayken Berlin'e halamların yanına yılbaşı kutlamasına gidinceye kadar:) Orada tanıştım hemde Alman Noel Babayla:) sonradan anladım ki İstanbul'daki Noel Babalar ya dedem yada babammış:)
Yılların geçmesiyle çam ağacı geleneği Türkiye'yi de kasıp kavurmaya başladı. Çin malı, plastik , sağlık tehdit eden ağaçları ve süsleri malesef evlerimize sokar olduk. Bazılarımız dinimize uygun değil derken bazılarımızda inançla alakası yok sevdim ben bu geleneği dedi. İşte ben o gruptakilerdenim hiç bir ideolojisi
Annemin bana kitabı sevdirmesi şöyle olmuştur;
Yaklaşık 10 yaş civarındaydım o yıllarda şimdilerde olduğu gibi istediğimiz herşeye ulaşmak kolay değildi. Maddi durumun ne olursa olsun kolay alınmayan şeylerin değeri çok fazlaydı bizler için. Ne güzel bir zamanda geçmiş çocukluğum ahhh 90'lar :) Anne-kız gezerken annem hep derdi ki "İpeğim, yiyecek ve kitap istediğin kadar alırım ama lütfen oyuncak isteme!" Eee tabii sınırlı olunca alınabilecek şeyler, yemek yemekle de arası olmayan sıska bir kız olan ben kitaba yönelirdim. Çocuk Kalbi, Polyanna, Bir Genç Kızın Günlüğü ve tabii ki Küçük Prens... çocuklukta tanıştığım kitaplardır. Çok geç tanışanlar Küçük Prensl'e kesinlikle çocuk kitabı olmadığını anlayacaklar. İçindeki felsefelerle her yıl, her yaş okunası bir kitap her okunduğunda da farklı algı yaratan.
Çocukluk yıllarında bir çırpıda okuduğum Küçük Prens'i yakalşık 2 yıl önce oğluma tavsiye etmeden tekrar okudum. İçimden bir ses bu kitap tam bir Mesnevi dedi. Çünkü çocuk kitabı olmayan, kişiyi yetişkinliğe hazırlayan bir yol kitabı. Biz büyüklere verdiği küçük sırlar var. Yazar , Saint-Exupéry bize iyi yetişkin olmayı öğretiyor. Ayrıca kendi çizdiği resimleri