YazarlarKırmızı burun günü

Kırmızı burun günü

10.03.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Edip Emil Öymen

Kırmızı burun günü

Oscar'a iki hafta kaldı. Bu yılın favorisi İngiliz Casus (The English Patient). 12 Oscar'a birden aday: En iyi film, en iyi yönetmen, en iyi erkek oyuncu, en iyi kadın oyuncu, en iyi yardımcı oyuncu ve diğer dallarda... Mükemmel bir film. Öyküsü de "gerçekmiş"!.. Şu sırada sinemalarda gösterilen Özgürlüğün Bedeli - Michael Collins, ne kadar "gerçekse?"
Bu filmde bazı tarihi gerçekler, filme "uysun" diye şöyle değiştirildi: Collins'in nişanlısı Kitty, hiç de saf utangaç bir köylü kızı değildi. Kentliydi. İş sahibi bağımsız bir kadındı... Filmde, Collins, kafasına sadece bağımsızlığı dolamış bir lider. Gerçekte, hem nişanlısını, hem de Lady Hazel Lavery'i birlikte idare eden hızlı bir çapkındı... Filmde, Collins'e gizli bilgiler aktaran ajan Ned Broy, yakalanıp öldürülür. Oysa gerçek Broy, İrlanda'da cumhuriyet kurulduktan sonra emniyet genel müdürü olmuştu!.. Filmde, IRA, bir İngiliz komiserin otomobiline bomba yerleştirerek öldürür. Oysa gerçekte 1920'lerde Kuzey İrlanda'da bugünküne benzer bombalı saldırı yapılmıyordu... Stadyumda İngiliz askerleri seyirciye ateş açmıştır. Doğru. Ama stadyuma zırhlı bir araç girmemiş, makinalı tüfeği tribünlere doğrultmamıştır... Collins'in sonunu, yolları ayrılan arkadaşı (sonradan cumhurbaşkanı olan) Eamon de Valera hazırlamadı. Oysa filmden bu anlam çıkıyor. Collins'in suikast sonucu öldürülmesiyle Eamon arasında hiçbir ilişki kurulamamıştır...
İngilizler, kendi yakın tarihlerini böyle "çarpıtarak" yansıtan bir filme ses çıkartmadı. Halk, büyük bir olgunlukla gidip izledi. Çünkü bu, ticari bir filmdi. Akademik bir belgesel değil. Bir de, "İstanbul Kanatlarımın Altında" için kopartılan fırtınayı hatırlayın.
Oscarları toplamaya aday İngiliz Casus da "gerçek" (!) bir öyküye dayanıyor. Bu öykünün de ne olduğunu, hele beş altı Oscar toplasın, anlatırız...

Her yılın 14 Mart'ı İngiltere'de Kırmızı Burun Günü... O gün, önemli önemsiz herkes, sıradan insanlar, politikacılar, burnuna takmak için küçük bir kırmızı top - burun satın alır. Buna ödediği para, bağıştır. Küçük kırmızı top - burunları yalnızca insanlar da takmaz. Otomobilinin önüne takan da olur. Aynı gün, televizyonda uzun saatler teleton yapılır. Telefonunu açan, bağışta bulunur. 14 Mart günü, ulusal saçmalık günüdür. Örneğin, sırf bağış toplamak için bütün gün yoğurt içinde oturanlar bile çıkar! Kırmızı top - burunlarıyla göreve çıkan polisler de var. O gün toplanan paralar hem ülke içinde hem dışında ihtiyacı olan kuruluşlara dağıtılır. Düşkün yaşlıların kaldığı yurtlar, berduşlar, özürlüler, uyuşturucu ve alkol bağımlıları, ülke içinde bağıştan yararlananlardan. Para, özellikle Afrika'daki muhtaçlara da gönderilir. Örneğin 1993'de Afrika'ya 12 milyon Sterlin yollandı! Mart 1993'de Sterlin, 14 bin liraymış! Bir hesaplarsak, o günün kuruyla bile büyük bir miktar: 268 milyar lira...
60 milyonluk bir ülkede bir günde ortalama 20 - 25 milyon Sterlin (bugünkü kurla yaklaşık 5 trilyon lira) bağış toplanabiliyorsa, bu neyi gösteriyor? Bağış meraklısı vatandaş sayısının çokluğunu. Ama yalnızca bunu mu? Dünyada, burnuna kırmızı top takıp dolaşacak kadar kendisiyle dalga geçebilen ciddi uluslar olduğunu da...

Yunusça konuşmayı öğrenin. Bermuda'nın en lüks turistik tesisinde yeni dostlar edinin. Yunuslara ayrılan 1.5 hektarlık bir alanda, dünyanın en tatlı yaratıklarıyla tanışma ve onlarla birlikte oynama fırsatınız olacak. Belki de bir kaç yeni ilginç sözcük de öğrenirsiniz.

Soykırım denildi mi akla Nazilerinki gelir. Bazı Nazi toplama kampları bugün soykırım müzesi. Uzak Doğu'nun da bir soykırım müzesi olacak: Kamboçya'da Pol Pot döneminde başkent Phom Penh'de Kızıl Khmerlerin işkence evi olarak kullandığı ilkokul binası...
1974 - 79 döneminde sadece bu binada 20 bin kişi öldürülmüş. Binadan sadece 7 kişi sağ çıkmış. Kızıl Khmerlerin bizzat kendi halkına uyguladığı soykırımda kesin ölü sayısı bilinmiyor. Tahminler 2 milyon civarında.
Pol Pot ve Kızıl Khmerler başkentten gittiğinden beri bina lanetli. Kamboçlar içine girmiyor. Meraklı turistler girip şöyle bir dolaşıp öğürerek çıkıyor. Çünkü içerde hala insan kemikleri ve öldürülenlerin yığılı giysileri öylece duruyor. Pencerelerdeki dikenli tellerle birlikte, öylece. Öldürülenlerin fotoğrafları, duvarlarda yanyana sıralı.
Güney Koreli bir işadamı bu binayı alıp, soykırım müzesine dönüştürmeyi önerdi. Seo Seong - ho adlı işadamı, Kültür Bakanlığı'na resmen başvurdu. Burayı modern müzecilik anlayışına uygun, ışık ve ses gösterisi yapılan, para da getirecek bir müzeye dönüştürmek için bir plan sundu.
Kamboçya hükümeti, halkta, Pol Pot dönemine olan nefreti bildiği için bir soykırım müzesine henüz onay vermedi. Yine de Kültür Bakan yardımcısı Pen Yeth, "Bu binanın tarihi imajının bozulmasını istemiyoruz. Ama tarihi korumak için restorasyon da şart" dedi. Binayı gezen bir Amerikalı turistin fikri ise şu: "Buraya para dökünce burası bir ticarethane olur. Şimdiki haliyle, geçmişi yeterince gösteriyor zaten. Ellememek gerek. İnsanların acı çekerek öldüğü bir yer, bir eğlence merkezi olamaz."

Sri Lanka'da Tamillere özerklik isteyen Tamil Kaplanları gerillaları, geçen hafta yine bir askeri üsse saldırdı. Bu kez, bir hava üssüne. Roketatar ve havan toplarıyla. Pistteki savaş uçaklarından bazıları tahrip oldu. En az 4 havacı öldü.
Bu, ne ilk ne de son olay. Sri Lanka, yıllardır terörle içiçe. Kuzey ve doğu bölgelerinde Tamil Kaplanları, hükümete karşı hiç usanmadan savaşıyor. Buralarda yaşayan Sinhaller ise, hükümetin denetimindeki bölgelere göçüyor. Bunun sonucu ise açık: Köy ve kasabalarda nüfus artışı, konut sorunu, geçim sorunu. İnsanlar tek başlarına değil ki. Koyunları, keçileri, inekleri de var. Nereye sığacaklar? Çare kolay: Ormanı kes, tarla aç. Hükümet de, dev sulama ve tarım projeleri için ormanlara el atınca, olan, fillere oldu.
Fillerin ormanı azaldıkça, köylere kasabalara inmeye başladılar. Bu filler, tek ayak üzerinde durmasını bilen sirk fili de değil. Sürü halinde bir geldiler mi evler yıkılıyor, tarlalar mahvoluyor. Geçen yıl 53 kişiyi ezmişler. Silaha sarılan köylüler de 21 fili öldürmüş.
Büyük bir şeker kamışı üretim tesisi, fillere karşı elektrikli çit çekmiş. Ama boşuna. Filler, hortumlarına ağaç kütüklerini takıp, elektrikli çite hamle yapınca kısa devreyle elektriği kesiyormuş! Sonra da içeri. Allah ne verdiyse.
Hükümet hangi biriyle uğraşsın? Terörle mi? Halkın göçüyle mi? Fillerin göçüyle mi?
Sonunda, adanın güney doğu ucunda Yalle bölgesinde filler için bir milli park yaptılar. Ortalıkta dolaşan filleri, çatapat patlatarak oraya gitmeye "ikna ettiler". Hükümetin fil sorunu bitmedi, ama az biraz çözüldü.

KEŞFETYENİ
Sevenlerini korkutmuştu! Kaza sonrası yeni paylaşım
Sevenlerini korkutmuştu! Kaza sonrası yeni paylaşım

Cadde | 14.05.2025 - 07:51

Berk Atan, taburcu olduktan sonra sosyal medya hesabından yeni paylaşımlar yapmaya devam ediyor.

Yazarlar