Hayat, karşımıza pek çok engel ve zorluk çıkarır. Bu zorlukların bazen dışsal faktörlerden, bazen de içsel çatışmalardan kaynaklandığını görürüz. Ancak önemli olan bu zorluklar karşısında nasıl bir tutum sergilediğimizdir. Zihinsel dayanıklılık özelliği, tam da burada devreye girer. Zihinsel dayanıklılık, insanların stresli durumlarla başa çıkabilme, duygusal zorlukların üstesinden gelebilme ve her koşulda kararlılıkla ilerleyebilme becerisidir. Bu özellik, kişiyi sadece zor zamanlarda değil, hayat boyu sürdürülebilir bir gelişim yolunda destekler.
Zihinsel Dayanıklılığın Temel Bileşenleri
Zihinsel dayanıklılığın temelinde birkaç önemli unsur bulunmaktadır. Bunlardan ilki duygusal farkındalıktır. Kendimizi anlamak, duygusal hallerimizi tanımak, hangi durumların bizi zorladığını ve nasıl tepki verdiğimizi bilmek, zihinsel dayanıklılığımızı artıran ilk adımdır. Bir başka deyişle, içsel gücümüzün farkında olmamız ve bu doğrultuda aksiyon almamız, dayanıklılığımızı güçlendirir.
İkinci önemli unsur pozitif tutum geliştirmektir. Zorluklarla
Nepal’in bir dağ köyünde, ince bir tül gibi süzülen sisin arasından yükselen tapınak çanlarını dinlerken fark ettim: Hayatın gürültüsü, aslında bizim onu nasıl duyduğumuzla ilgili. Sessizlik bile bazen bir öğreti gibi.
Burada, zaman ağır akıyor. İnsanlar bir yere yetişmeye çalışmadıkları gibi bir şeyleri hızlandırma telaşında da değiller. Zen’in özü de tam olarak bu: Acele etmeden, her şeyi olduğu gibi kabul ederek yaşamak. Tibet’teki keşişler bir mala (tespih) çevirirken mantralarını tekrar ederken, biz modern dünyada sürekli bir şeyleri düşünüyor, hesaplıyor, geçmişi ve geleceği iç içe geçiriyoruz. Ama neyi kaçırıyoruz? Şu anı...
Zen’in basit ama derin öğretileri
Zen, büyük laflarla anlatılan bir öğreti değil. Hatta anlatılmaktan çok yaşanması gereken bir şey. Bir Tibet keşişi şöyle diyor:
“Zihnini susturmaya çalışma. O zaten kendi yolunu bulur. Sen sadece dinle.”
Bu sözden hareketle anlıyoruz ki, dinginlik bir çaba değil, bir bırakış. Nepal ve
Bugün, modern dünyada sahip olduğumuz şeyler, bizi mutlu etmek yerine tam tersine strese sokuyor. Üstelik sadece sahip olduklarımızı elimizde tutmak için değil, daha fazlasına sahip olma arzumuzla da mücadele ediyoruz. Evlerimiz dolup taşarken zihinlerimiz de aynı şekilde karmaşaya bürünüyor. Peki, bu karmaşadan çıkmanın bir yolu yok mu? Minimalizm tam da bu noktada devreye giriyor. Daha azla nasıl daha fazlasını yaşayabiliriz? İşte minimalizm, bu soruya verilen derin ve anlamlı bir yanıt.
Minimalizm nedir?
Minimalizm, aslında hayatın özünü karmaşadan arındırarak sadece gerçekten değerli olan şeylere odaklanma biçimidir. İnsan, fazlalıklardan kurtulduğunda, sadece daha az eşyaya sahip olmaz; aynı zamanda daha çok özgürlüğe sahip olur. Her şeyin sadeleşmesi, hem içsel hem de dışsal bir temizliktir. Herhangi bir şeyi ne kadar çok tutarsak, ona o kadar bağlı oluruz. Ancak her bağ, özgürlüğümüzü kısıtlar. Bu yüzden gerçek özgürlük, bazen bir şeylerden vazgeçmekte yatar.
Minimalizm, hayatını sadeleştirmenin
Meditasyon yapmanın önemi, günümüzün hızla değişen dünyasında giderek daha çok hissedilmeye başladı. İçsel huzuru, dengeyi ve gerçek anlamda var olmayı arzulayan birçok insan için meditasyon, sadece bir rahatlama tekniği değil, çok daha fazlasıdır. Aslında meditasyon, derin bir keşif yolculuğudur.
Hepimiz zaman zaman bir kaybolmuşluk hissi yaşarız. Hedefler, beklentiler, dış dünyadaki gürültüler arasında kayboluruz. O anda iç sesimiz azalır, kulaklarımızda yalnızca dış dünyanın yankıları çınlar. Meditasyon, bu karmaşanın içinde içsel bir sükûnet bulmamıza olanak tanır. Bizi kendimize geri getirir. Her ne kadar dışsal etmenlerin şekillendirdiği bir hayat yaşıyor olsak da meditasyon, en derin benliğimizle yeniden bağlantı kurmamıza yardımcı olur.
Meditasyon yapmanın aslında çok basit bir amacı vardır: Zihnin içsel huzura ulaşabilmesi. Beynimiz, dolayısıyla zihnimiz, sürekli düşüncelerle meşgul olan bir makine gibi çalışır. Aklımızdan her an binlerce düşünce gelip geçer ve çoğu zaman da bu
Stres, modern yaşamın kaçınılmaz bir parçasıdır. İş, aile, sorumluluklar ve günlük hayatın getirdiği küçük ya da büyük sorunlar, zaman zaman bizi bunaltabilir. Ancak stresle başa çıkmak ve onu yönetmek, sağlığımız ve mutluluğumuz için oldukça önemlidir. Stresi hayatımızdan tamamen çıkarmak mümkün olmasa da onunla daha iyi başa çıkmayı öğrenebiliriz. Bu yazımda size stresi yönetmenin samimi ve uygulanabilir yollarından bazılarını aktarmayı seçtim.
Stresi Tanıyın ve Kabul Edin
İlk adım, stresin varlığını kabul etmek ve onunla yüzleşmektir. Bazen, stresli olduğumuzu bile fark etmeyiz ya da bunu kabul etmek istemeyiz. Ancak stresin belirtilerini tanımak -hızlı kalp atışı, gerginlik, uyku sorunları gibi- ve bu duyguyu kabul etmek, onu yönetmenin ilk adımıdır. “Evet, şu an stresliyim ama bunun üstesinden gelebilirim” demek bile bizi rahatlatabilir.
Nefes Alın ve Rahatlayın
Stres anında derin nefes almak, bedeni ve zihni sakinleştirmenin en hızlı yollarından biridir. Gözlerinizi kapatın, derin bir nefes alın ve yavaşça bırakın. Bu
Yeni yılın ilk ayında her birimiz yeni kararlar alıp yeni düzenlemelere, yeni başlangıçlara niyet ederiz. Bazılarımız planladığı yere varırken bazılarımızın arzu ettikleri ne yazık ki gerçekleşmez. Bunun en belirgin sebeplerinden biri odak frekansımızın dağılmasıdır. Doğru olan, yaşamımız için seçtiğimiz her ne varsa onun olması için elimizden gelen her şeyin en iyisini yapıp sonrasını akışa bırakmaktır. Fakat süreç içinde farkında olmadan odağımızı bozabiliyoruz. Örneğin diyet yapmaya karar verdiğimizde tatil günlerinde ara vererek yine de doğru yönde ilerlediğimizi düşünebiliyoruz, oysa gerçek öyle değildir. Hafta içi verilen tüm uğraş ve çabalardan sonra hafta sonu adı altında hedeften uzaklaşmamıza sebep olabilir. İşimizde çok başarılı olmak için birtakım hedeflerimiz varken bir anda odağımız ilişkimizdeki sorunlara kayarsa iş konusundaki hedeflerimizin gerisine düşebiliyoruz. Aslında her hedefe ulaşma başarısı diğer hedeflere yönelmeden, yolumuzdan sapmadan, doğruca aynı noktaya kanalize olmakla elde edilir. Başarılı olmuş kişilerin hayat
Yeni bir yıl bizi bekliyor. Hepimiz biraz heyecanlı, biraz yorgun, biraz da eksik hissediyor olabiliriz. Yaşamın güzellikleri kadar zorlandığımız yerlerini de gördüğümüz bir yılı geride bırakıyoruz. Şimdi vakit yeni güzelliklere bakma vakti. Bunun için yeni yıla girmeden önce enerjisi yüksek olumlamaları sizler için hazırladım:
- Yeni yılın güzelliklerine kendimi açıyorum.
- Hayatıma bolluğu davet ediyorum.
- Her an daha şanslı olduğumu fark ediyorum.
- 2025 yılının mucizelerine hazırım.
- Enerji alanım yeni yılın frekansıyla uyumlu.
- Hayatımı daha iyi hale getirmeye gönüllüyüm.
- Bu senenin diğer senelerden çok daha mucize dolu olacağından eminim.
Hayatımızı daha da büyütmeyi, daha güçlü olmayı elbette hepimiz isteriz. Fakat kontrollü büyümek, bu sürece bambaşka bir alandan bakmaya katkı olur. Gücümüzü fark etmek, kontrol edilebilecek bir çerçevede ilerlemek, çok hızlı ilerlemekten daha iyidir. Hızlı büyümek, kontrolümüzün azalmasına sebep olabilir. Çevreden alınan destekler ise en başta yardımlaşma ya da iş paylaşımı gibi görünürken bir süre sonra destek sağlayan kişi ya da kişilerin tasarrufunda olan bir konu haline dönebilir. Sanki o kişi olmasa artık o konu ilerlemezmiş gibi bir hal ortaya çıkabilir. Büyüyeceğimiz her alanda kendimizi kontrol edebilecek kadar temkinli ilerlemeli, hayatımızın gidişatını bir başkasının yön vermesiyle şekillendirmemeliyiz.
Destek alma noktasında bize verilecek katkıdan çok kimsesiz de o işi yapabilecek durumda olmalıyız. Nasıl yapıldığını bildiğimiz bir işi, iş yükü olarak paylaşmak başka bir enerji ve durumken nasıl yapıldığını bilmediğimiz bir işin sürecinde ve sonuçlanmasında olan bitene karşı