Kişisel Gelişim Dersleri Eğitmeni Sevgi Keleş

Kişisel Gelişim Dersleri Eğitmeni Sevgi Keleş

sevgikeles@sevgikeles.com

Tüm Yazıları

Sabah kalkıyorsun, kahveni içiyorsun, işe gidiyorsun. Gün boyunca bir şeyler başarıyorsun, birileriyle konuşuyorsun, marketten birkaç şey alıp eve dönüyorsun. Her şey yolunda... Kimsenin sana “Neyin var?” diye sormasını gerektirecek bir sebep yok. Ama içten içe biliyorsun: Bir şey eksik!

O eksik olan şey ne mutluluk, ne başarı ne de sağlık... Çünkü bunlar dışarıdan bakıldığında zaten var. Aslında eksik olan “sen”sin! Olayların içinde varsın ama duyguların içinde yoksun. Gülüyorsun ama içinden gelmeden. Konuşuyorsun ama söyleyecek pek bir şeyin yok. Sarılıyorsun ama içini ısıtmıyor. Yaşıyorsun ama hissetmiyorsun.

Haberin Devamı

İşte bu hal, modern zamanların görünmeyen yorgunluğu. Fiziksel olarak aktif, zihinsel olarak meşgul ama duygusal olarak donuk... “Her şey yolunda ama sanki bir şey yolunda değil gibi” cümlesi, işte bu hali anlatıyor. Sanki hayatını bir başkası uzaktan kumandayla yönetiyor ve sen sadece izliyorsun.

Bu donukluk bir anda başlamaz, yavaş yavaş olur. Önce bazı şeyleri çok da önemsememeye başlarsın. Duyduğun heyecanlar azalır. Sonra içinden geçenleri söylemek gereksiz gelir. Günden güne duygularını bastırmak alışkanlığa dönüşür. En sonunda ise, duygular kendini göstermeyi bırakır. Ve sen, hissetmemeye başlarsın.

Birçok kişi bu hali fark etmez çünkü ağlamıyordur, bağırmıyordur, depresyonda görünmüyordur. Ama içten içe duygular karantinaya alınmıştır. Ne sevinç yükselebilir ne de hüzün içeri sızabilir. Her şey dümdüz olur. Hayat sanki nötr bir ekranda akar. Ne öfkelenirsin, ne âşık olursun ne de hayran kalırsın. Sadece devam edersin.

Ama bu bir yaşam değil, hayatta kalma halidir ve uzun vadede insana zarar verir. Çünkü insan hissetmeden iyileşemez, hissetmeden bağ kuramaz, hissetmeden yaşayamaz. Duygular, bizim iç navigasyon sistemimizdir. Onları susturmak yolumuzu kaybetmektir.

Peki, neden bu hale geliriz?

Bazen geçmişte yaşanan bir olayda çok fazla hissetmişizdir ve bilinçaltımız “Bir daha bu kadar hissetme, canın yanar” diye bir savunma mekanizması geliştirmiştir. Bazen de çevremiz duygularımıza alan açmamıştır. “Abartma”, “Güçlü ol”, “Boş ver” gibi nasihatler farkında olmadan bizi duygularımızdan uzaklaştırır. Zamanla kendi duygularımızı bile tanıyamaz hale geliriz. Hissetmek gözümüze zayıflık gibi görünür. Oysa hissetmek, canlı olmaktır.

Haberin Devamı

Bu durumdan çıkışın yolu büyük değişimlerden değil, küçük farkındalıklardan geçer. Sabah kahveni içerken gerçekten tadını alıyor musun? Biri sana “Nasılsın?” diye sorduğunda içinden gelen ilk cevabı duyuyor musun? Bir müzik dinlediğinde gözlerin doluyor mu? Bunlar basit gibi görünür ama yitirilen duyguları geri çağırmanın ilk adımlarıdır.

Ve sonra şunu sormak gerekir: “Ben ne zaman kendimi unuttum?” Belki bir kayıptan sonra... Belki çok fazla sorumluluk aldıktan sonra... Belki sürekli güçlü görünmek zorunda kalınca... Ama fark ettiğin an, geri dönüş başlar.

Hayat bazen hızla akar ama hissettiğimiz an yavaşlar. Çünkü duygular “an”dadır, geçmişte ya da gelecekte değil. Hissetmek cesaret ister ama insanı hayata geri döndüren de budur.

Haberin Devamı

Kendine şunu sor: “Bugün en çok ne hissettim?” Eğer cevabın “Bilmiyorum” ise dur ve kendine alan aç. Çünkü seni hayatta tutan şey kalbinin atışı değil, ruhunun kıpırtısıdır.

Unutma, herkes yaşar ama herkes hissedemez. Sen bu yazıyı okuduysan muhtemelen artık hissetmeye geri dönmeye hazırsındır.