“Yeni soul” nedir, ne değildir?

22 Eylül 2018

Blood Orange adı altında müzik yapan İngiliz müzisyen, şarkıcı ve besteci Dev Hynes’ın yeni albümü “Negro Swan”, çağdaş soul müzik hakkında güncel bir değerlendirmeyi de beraberinde getiriyor.

Jazzy art funk.” “Post punk.” “Dream pop.” “Chillwave.” “Lo-fi /hip hop soul.” “Downtempo rock.” “Spacey chillwave.” “Anxious alt-pop.” “Progressive R&B.” “Indie hip hop.” Bunlar sağda solda çıkan yazılarda albümü tanımlamak için kullanılmış ifadelerden bazıları. Neredeyse tamamını aynı cümlede kullanan da var. Bir albüm hem “post punk”, hem de “spacey chillwave” olabiliyor demek ki. “Marksist kapitalistler” gibi bir şey.

İnsan tabii şunu düşünüyor. Bu nasıl bir tarzdır ki bu kadar iddialı, havalı ve yaratıcı tanımlarla tarif etmek zorunda kalıyorsunuz. Ama gene de net bir tarif veremiyorsunuz. Bu nasıl sofistike bir müzisyenliktir ki Debussy’yi, Fauré’yi Mozart’ı, Bach’ı, Beethoven’ı bu kadar fazla sıfatla anlatamıyor insanlık. Ama Dev Hynes’ı böyle böyle ele alıyor. Müzikte olduğu kadar müzik yazarlığında da yepyeni ufuklara doğru evriliyoruz, o kesin. Bu tanımlar bugünün müzik dünyasında pek çok albüm için kullanılan standart tanımlardan sadece bazıları. Alt-türler diyelim. Eskiden

Yazının Devamı

Tavuk dönerli yazı

18 Eylül 2018

'Et mi tavuk mu?' diye soruyor. “Kes bir tavuk” diyorum. Şöyle bir memleket tadı gelsin damağımıza...

Varşova’nın havalı AVM’lerinden Galeria Mokotow’dayım. Üst kattaki yemek katında pek çok şık restoran ve kafe var. Sağlıklı fast food’lar, salata barları her yanda. Ama Kebab King’in önünde kuyruk var. Ben de girdim. Önce tavuk döner bitiyormuş. Sağlıklı bulan var. Ucuz diyen var. Bizim gariban tavuk döner burada sağlıklı alternatif olmuş meğer.

Bir köşeye oturdum. Dürümümü ısırdım. Gözüm ilerideki sinemanın girişinde duran “Predator” afişine dalıp giderken Kadıköy’e ışınlanmışım.

İskelenin yanında “Tavuk döner artı ayran 2.5 TL” yazan pankart gözümün önünde. Flaş flaş flaş diye patlayan haber sitesi manşeti gibi renkli, iddialı, bol sarılı siyahlı. Hemen altında tombul bir tavuk döner her gün gururla döner. Yanaşan vapurlara, gelen geçen yolcu motorlarına, balıkçılara, her gün iskeleden çıkan, iskeleye koşturan çeşit çeşit insana fakir fukaranın imdadına yetişen süper kahraman gibi gururla selam verir.

“Martıdır o” diyen var. Martı bile olsa bu fiyata kurtarmaz ki. “Devlet sübvanse ediyor” diyenini duydum. “Bu da olmasa fakir fukara ayaklanacak. Toplumsal patlama yaşanmasın diye

Yazının Devamı

Geçen haftanın soundtrack’i

16 Eylül 2018

Geçtiğimiz hafta kulağımıza çalınan müzikler üzerine notlar, bilgiler, öneriler ve yorumlar.

Tribe (with J Cole)-Bas, J Cole: New York Queens kökenli rapçi Bas, Milky Way adlı albümünü iki hafta önce yayınladı. Ayrıntılı ele alınmayı hak eden bu şahane eklektik çalışmada moda rap beat’lerine pek itibar edilmemiş. Komşu janralardan şahane esinlenmeler ve sample’larla harika yeni bir seviyeye geçilmiş. Bu şarkıyı bir caz kanalını dinlerken not etmiştim. Zihin açıcı bu albüm hakkında geniş bir analiz pek yakında.

“Electricity” (with Dua Lipa) -Mark Ronson, Diplo: Dans aleminin iki ustası. Biri geleneksel dans beat’lerini bugüne tercüme eden müthiş bir kulak. Diğeri elektronik beat’in en tecrübeli isimlerinden biri. Dua Lipa’yla bir işe girişmeleri hayırlı olmuş. Eskiden Rihanna’nın sesini duyan tutmayın beni diye sahneye atlayıp dans etmek isterdi. Bugün bu misyonu Dua Lipa devraldı. Mikrofona öksürse yaz hit’i oluyor, hapşırsa sonbahar kulüp marşı oluyor.

“Where You Come From” Disclosure: Kalite beat’lerden bahsediyorsak Disclosure’dan da bahsetmemiz lazım. Geçen hafta paylaştıkları house ağırlıklı parçayı gece geç saat dinlerim diye atmıştım kenara. Son bir aydır devamlı yeni parça

Yazının Devamı

Yaşayan efsane olmanın sorunları

15 Eylül 2018

Paul McCartney olmak da zor. Öyle gülmeyin hemen. Üstadın yeni albümü “Egypt Station”ı değerlendirirken bunu anlamazsak yanlış sonuçlara varırız.

Bir defa pop tarihine adınız artık değişmez biçimde yazılmış. Bu tarihin en güzel bestelerine imza atmışsınız. “Let It Be”den “Eleanor Rigby”ye, “Yesterday”den, “Hey Jude”a hepsi sizin. Klasik müzik için Mozart, Beethoven neyse, düşünün ki siz de popüler müzikte osunuz. Ama bir sorun var. Yıl 2018 ve hayattasınız. Yani yaşayan efsanesiniz. Ve hâlâ müzik yapabiliyorsunuz. Her türlü imkan, stüdyo, müzisyen, prodüktör maddi manevi her şey elinizin altında. Söyleyecekleriniz bitmemiş. Anlatacak hikayeniz var. Peki dinleyen, dinleyecek olan var mı?

İşte burada yaşayan efsane olmanın sorunları baş gösteriyor. En yaratıcı, en şahane döneminizin üzerinden rahat bir 35 yıl geçmiş. Son 30 yılı hep hafifçe inerek geçirmişsiniz. 17 solo albüm. Ama hiçbiri eskileri gibi hit şarkı çıkaramamış. Liste başı olmamış. Velhasıl kraliçe size ünvan üzerine ünvan verse de, konserleriniz hâlâ hınca hınç dolsa da gençlik başka şeyler dinliyor.

Bu durumda ne yapılır? Bakalım. Bir. Madonnalaşıp, elbise gibi prodüktör değiştirebilirsiniz. O yıl hangi

Yazının Devamı

Kafelerde çalan şarkılar meselesi

11 Eylül 2018

"Kafelerde çalan şarkılar" başlıklı yazıma çok sayıda mesaj ve yorum geldi. Anladım ki kafelerde, restoranlarda, gün içinde oturduğumuz, ailecek gittiğimiz, dostlarımızla vakit geçirdiğimiz mekânlarda çalan müzikler, herkes için önemli. Herkes bu konuyla ilgili. Ve herkesin bu konuda belli memnuniyetsizlikleri var.

Bir restoran dekorasyona, çatal bıçağa, masaya sandalyeye, yemeklerin kalitesine ne kadar önem gösteriyorsa müziğe de göstermek zorunda. “İşte arkada da bir şeyler çalsın” demekle olmuyor. En azından bu devirde artık olmuyor. Çünkü müşteriler yemeye içmeye ne kadar meraklıysa, müziğe de meraklı. Onları tatmin edecek bir hizmet vermek istiyorsanız müziği de önemseyeceksiniz. Kimse bu sorunu “Başka derdiniz mi yok?” gibi popülist bir tavırla küçümsemesin. Daha iyisini, kalitelisini talep etmek hepimizin hakkı.

Oysa durum böyle değil. İstisnalar dışında İstanbul, Ankara, İzmir gibi başlıca şehirlerdeki mekânlarda müzik hep son sırada düşünülen, en son akla gelen şey.

Genellikle belli lounge - chill out listeleri, birbirine benzeyen house müzik parçaları veya belli başlı hit şarkıların birtakım tatlı sesli kadın solistlerce söylenmiş versiyonları söz konusu. Meyhaneler de

Yazının Devamı

Plak günleri

9 Eylül 2018

Kadıköy Belediyesi’nin düzenlendiği plak günlerinin son gününü kaçırmayın. Hem plakları karıştırın hem de yeni müzikler keşfetmeye hazır olun.

Kadıköy Belediyesi plak günlerini düzenlemeye karar verdiğinde ben de lütfedip danıştıkları kişilerden biriydim. Çok heyecanlanmıştık. Gerçi bir Modalı olarak konuşursam mahallemiz zaten her gün plak günleri tadında. Müziği, plağı, konseri, etkinliği, eğlencesi eksik olmaz. Ama bu kadar organize ve bu kadar fazla ilgi çeken bir etkinlik olacağını, bu kadar fazla insanı kendine çekeceğini tahmin etmiyordum. Geçen yıl Bülent Ortaçgil konseri öncesinde plaktan müzik dinlemek ve plaklı yıllarla ilgili benim de katıldığım kısa sohbeti yüzlerce insan dikkatle izlemiş, konuşmacılara bir sürü meraklı soru gelmiş ve hakikaten çok zevkli bir öğleden sonra yaşanmıştı.

Üçüncü yılda ilgi katlanarak büyüdü. Yurt dışında olduğumdan katılamasam da haberlerini alıyorum, takip ediyorum. Bugün güzel bir şey yapın. Dün eğer Gözyaşı Çetesi konserini, Kanat Atkaya, Gülşah Güray, Çağlan Tekil’in katıldığı “Radyocular Plakları Anlatıyor” sohbetini kaçırdıysanız bugün telafi edin. Bir vapura atlayın veya yürüyün, imkanınız varsa bisikletinize binin (ama sakın

Yazının Devamı

Her şeyi çalan kadın

8 Eylül 2018

Avustralyalı genç müzisyen ve şarkıcı Tash Sultana, tüm enstrümanları kendisinin çaldığı ilk uzunçalar albümü “Flow State”i yayınladı. Yetenekli olduğu kesin ama her şeyi kendi başına yapmanın bedeli var.

Tash Sultana üç yaşındayken dedesi ona bir gitar hediye etmiş. Her şey böyle başlamış. Gitar, piyano derken, 1995 doğumlu Tash Sultana on beşten fazla enstrümanı çok iyi seviyede çalabiliyor. Ayrıca şahane bir de blues vokaline sahip. Sokak müzisyenliğinden başlıyor, Youtube’a koyduğu videolarla dikkat çekmeye başlıyor. Single’lar yayınlamaya başlamasının ardından sonunda ilk uzunçalar albümü “Flow State”i geçen hafta yayınladı. Melbourne’ün çok kültürlü ortamında yetişen Sultana’nın müziği de birden fazla stili bir araya getiriyor.

13 şarkılık albümde rock, blues, folk, soul etkileri hemen hissediliyor. Ancak müzikal üslup, bu tarzlar arasında keskin dönüşlere sahip.

Tash Sultana’nın “mucize çocuk” muamelesi görmesi boşuna değil. Çok yetenekli ve gitarı virtüöz derecesinde iyi çalıyor. Bu bakımdan ilgi çekici olduğu kesin. Ancak her şeyi kendi çaldığı gibi prodüktörlüğü de kendi yapmasında ufak tefek sorunlar ve aksamalar var. Kendin yap ekolü her ne kadar çağın ruhuysa da bana

Yazının Devamı

İyi ki Türkiye’de ilaç reklamı yasak

4 Eylül 2018

İki yaşlıca ama bakımlı kadın konuşuyorlar. Bu “yaşlı/bakımlı”yı şu anlamda kullanıyorum; kendine iyi bakmış sağlıklı yaşlanabilmiş kişiler bunlar. Yaşına göre belli ki gayet iyi sağlık durumunda olan kişiler. Reklam yaşlısı diyelim. Umut Sarıkaya’nın yaşlı kaslı dediklerinin kadın versiyonu gibi. Ama Sarıkaya’nın tiplemesi olan yaşlı kaslı üzgündü. Bunlar mutlu.

Gülümseyen, aşırı mutlu görünen yaşlı ve sağlıklı insanlar beni hep korkutur. Ürpererek izlemeye devam ediyorum.

Bakımlı yaşlılar sohbet ederken birinin gözlerinin iyi görmediği ortaya çıkıyor. Çünkü bulundukları otobüs durağında karınca duası gibi yazılmış tarifeyi okuyamıyor biri. Diğeri okuyor ve sohbet tabii ki, “Bak şu ilacı içersen senin de gözlerin kartal gibi keskin olur”a geliyor. Derken otobüs geliyor ve neşeyle binip kim bilir nereye gidiyorlar.

Başka bir reklamda torununu seven mutlu yaşlı bir anda “hınk” diye kalakalıyor. Eli belinde acıyla kıvranıyor. Yani bir reklamda ne kadar acıyla kıvranılabilirse o kadar. Ardından o mübarek krem kutusunu görüyoruz. Birtakım grafiklerle ilaç nasıl da “hınk” diyen bölgeyi yumuşatıyor idrak ediyoruz. Son planda bakımlı yaşlı çok mutlu. Ellerinden tuttuğu torununu neşeyle ve

Yazının Devamı