Konulu popta son durumlar

9 Haziran 2018

Son dönemde çıkan bazı albüm ve şarkılar pop müziğin eğlendirmekten ibaret olmadığını hatırlattı. Bu aralar pop sadece pop değil.

Pop sabun köpüğü gibi bir şey. Yabancı bir ülkede turist olmak gibi. Ne o ükenin geçim derdi, ne eğitim sorunu, ne filanca kutuplaşması ne de bin yıllık bitmeyen lokal mağduriyetleri bizim umurumuzda. Biz yemek içmek gezmek istiyoruz. Dans etmek istiyoruz. Hafiflemek istiyoruz. Konu istemiyoruz. İçerik istemiyoruz. Bir şey düşünmeden eğlenmek istiyoruz. Şöyle hareketli bir şeyler koy da neşemizi bulalım. İşte pop budur.

Öte yandan popta “mesaj” da hiç eksik olmamıştır. Pop müziğe sıradan eğlencelik bir şey diye bakıp geçmek de mümkün, onu izleyerek farklı bir tarih okuması yapmak da. Buna karşılık “Müzik bir zamanlar dünyayı değiştirecek bir güçtü şimdi eğlence endüstrisine dönüştü” diyenler de haklıdır. Ancak iki uç arasında bir yerlerde gri alanlar var. Bu gri alanlardan son dönem gözümüze çarpanlar var.

Childish Gambino’nun (Donald Glover) “This Is America” adlı şarkısına çektiği video hayli sert olmuş. Üslubuyla bugünün toplumuna -tam da videoda yaptığı gibi- şarjörü boşaltıyor. Video bir anda en fazla izlenenler arasına girdi. Glover’ın Ludwig

Yazının Devamı

Seçim anketleri bizi ne kadar yansıtıyor?

5 Haziran 2018

Türkiye’yi üçe ayırmak mümkünmüş. Kıyı şeridi, İç Anadolu/Karadeniz, Doğu. Kıyı şehirleri modernmiş, eğitimliymiş. İç Anadolu ve Karadeniz muhafazakâr ve fakirmiş. Dini konularda hassasmış. Ekonomik açıdan devlete bağımlıymış. Doğu’ysa hem fakir, hem ezilmişmiş. Kimlik talepleri karşılanmamışmış.

Geçen gün bir kamuoyu araştırma şirketinin müdüründen bu şekilde bir analiz okudum. Elbette akla yakın. Muhakkak gerçeklik payı olan bir değerlendirme. Neticede şu tabloya kim itiraz edip, hayır, öyle değil diyebilir ki?

Benimki itiraz değil ama merak. İlla kurcalayacağız ya klişeleri...

80 milyonluk ülkemiz bu kadar basit açıklanabilecek bir yer midir? İnsanlar ülkemizde demek ki üçe ayrılıyor. Siz hangi tipsiniz? Ben sahil tipiyim, herhalde ama İstanbul sahil kenti mi ki? Bağcılar, Sultanbeyli, Caddebostan ve Moda hep İstanbul’da. Ama İstanbul komple sahil şehri olarak hareket ediyor kabul ediyoruz. O halde hepimiz aynı endişelere sahibiz, aynı kültürel zevkleri paylaşıyoruz. Aynı filmleri seyredip aynı müzisyenleri ve şarkıları dinliyoruz. Dolayısıyla da aynı partiye oy vereceğiz. Öyle mi? Halbuki benim yakın çevremde en fazla anlaştığım görüştüğüm insanlar arasında bile en az iki üç

Yazının Devamı

K-Pop dünyayı nasıl fethetti?

3 Haziran 2018

Geçen hafta müzik sektöründe bir ilk yaşandı. İlk kez Güney Koreli bir K-Pop grubu, ABD albüm listelerinde bir numara oldu.

Türkiye ile Güney Kore’yi karşılaştırmak şu ara gene gündemde. ‘80’lerde aynı durumdaydık, ne oldu da onlar bizi solladı? Nasıl oldu da adamların para basan en az iki düzine dünya markası varken biz hâlâ global arenada şiş kebap, lokum düzeyinde kaldık. Bunu ekonomistler kadar siyasetçiler ve tarihçiler yanıtlasın. Benim işimse başka.

Ben bu hafta başka bir yeri eşeleyeceğim. Ne oldu da, bütün bunların yanında, Kore popu K-Pop dünyayı sardı. Nasıl oldu da dev bir endüstri haline geldi bu ülke müziği? Biz yıllardır Türkçe pop nasıl canlanır diye tartışıyoruz, dil bariyeri, bizi sevmiyorlar, anlamıyorlar falan bin tane bahane uyduruyoruz. Adamlar Korece şarkılarıyla ABD’de bir numara oluyor. O ABD ki, kendi zevkinden farklı bir müziği, filmi, diziyi kabullendiği yüzyılda bir ya da iki kez olmuştur. Geçen yüzyılın ortalarında “Brit Invasion” var. O kadar. Britanya çıkışlı grupların ABD’de listeleri ele geçirmesi. Beatles, Rolling Stones, vesaire… Ama bu hikayeyi biliyorsunuz. Şimdi durum çok farklı. K-Pop daha zoru başardı. Bir defa İngiltere ve ABD arasında dil

Yazının Devamı

Yeni müzikler arasında

2 Haziran 2018

Tan Tunçağ ve Hakan Kurşun’dan yeni projeler, yeni müzikler, bu ara dinlemeniz gereken şarkılar, tanışmanız gereken yeni isimler.

Prodüktör ve müzisyen Tan Tunçağ’ı bir 10 yıl öncesinin popüler indie - elektronik dans ikilisi Portecho’dan hatırlıyoruz. Tunçağ bir süredir Cava Grande adı altında hayata geçirdiği müzik projesiyle meşgul. 11 Mayıs’ta yayınlanan yeni albümünün adı “Worm Universe”. Cava Grande ile Tunçağ kendine elektronik müzik alanında farklı alanlar açmış gibi görünüyor. Bu defa dans evreninden ambient’a doğru bir yolculuk söz konusu. Analog synthesizer sesleriyle elde edilen melodi, riff ve loop’ları kendi ifadesiyle “melankolik” ve “karanlık” bir dünya yaratmakta kullanmış. Ben açıkçası daha karanlıklarına alışık olduğumdan mıdır Tunçağ’ın kendi ifade ettiği kadar karanlık bulmadım. Aksine karanlık bir dünyayı oluşturan unsurları bir sanatsal estetik araç olarak kullanarak kendine hayli iyimser bir dünya yarattığını düşündüm dinledikçe. Santima etiketiyle yayınlanan albümü dijital platformlarda bulabilirsiniz.

Oyun tasarlıyor

Tunçağ 2013 yılından bu yana kendini oyun tasarımına adamış durumda. 2018 Şubat’ında da ilk ticari oyunu “A Fine Mess”i oyun platformu Steam

Yazının Devamı

Ezhel ve özendirme meselesi

29 Mayıs 2018

Ezhel’in şarkıları uyuşturucuya özendiriyormuş. Bu yüzden gözaltına almışlar Ezhel’i. Ezhel kim, bilmeyenlere anlatayım. Ezhel Ankaralı bir müzisyen/sanatçı. Kendi şarkılarını yazıp söylüyor. Bütün rap’çiler gibi bir parça sokak şairi, şehir ozanı. Hikâye anlatıyor. İçinde yaşadığı dünyayı aktarıyor.

“Özendirme” öyle bir kavram ki kimin eline versen farklı yorumlar. Standardı yok. Bilimsel bir ölçüsü yok. Mesela, soralım tam olarak, hangi şarkının hangi bölümü özendiriyor? Herkesi mi özendiriyor yoksa bu kararı veren kişileri mi özendiriyor?

Mesela 10 üzerinden kaç gücünde özendiriyor? Böyle bir ölçü varsa bu ölçüye tam olarak kim, nasıl karar veriyor?

Günlerce tartışsanız boşuna çünkü bu şekilde kimsenin haklı olması ve tartışmayı kazanması mümkün değil. Tek kriter olmalı. O da ifade özgürlüğüdür. Bırakın hikâye anlatan hikâyesini anlatsın. Yorum o hikâyeyi dinleyenindir. Birini yasa dışı bir iş yaparken yakalarsanız cezalandırırsınız. Ancak tamamen belirsiz “özendiriyor” lafıyla kimse hapse atılmamalı.

Bu gerçeği bir kenara koyduktan sonra bu vesileyle işin farklı bir yönüne bakalım. Peki, asıl “özendiren” aslında insanların gözüne sokulan “yapmayın etmeyin” tarzı kampanyalarsa?

Yazının Devamı

Benim sevgili ekonomik krizlerim!

22 Mayıs 2018

Sokağa bir fuel oil tankeri girdiğinde ahali camlara üşüşürdü. Tanker durur, çoluk çocuk sokakta. Yan kapaktan çıkan uzun hortumu çeke çeke sürükleyen pompacı bir apartmana yönelince diğer apartmanlarda homurdanmalar olur: “Görüyor musun Hilmi Bey’i, ne yaptı etti kamyonu kapıya getirdi.” “Şu havalara bak.” “Bizim yönetici daha uyusun.” “Biz bu kış takırdarız bu gidişle.”

Hafta sonları favori etkinliğimiz babam ve kardeşimle turuncu Anadol’umuza atlayıp depoyu doldurmak için benzin kuyruğuna girmekti. Gazeteler, kitaplar, annemin hazırladığı yolluklar alınır. Benzinciye doğru uzayan kuyruğun sonuna girilir. Bir süre sonra bekleyenler hemen kaynaşır. Çocuklar arkadaş olur. Arabaların kapıları hep açık olduğundan biz çocuklar farklı arabalara alınır, bu arabaları incelemeye bayılırız. Akşama doğru sonunda sıra gelir. Bazen de benzin bitti derler. Kös kös dönersiniz. Ama depo dolduysa zaferle eve varılır, yemeğin ardından yorgun bedenler hop yatağa. Müthiş bir pazar faaliyeti. Bu, 1970’lerin meşhur petrol krizi.

1994’teki krizi ben Cihangir’de kiraladığım sandık büyüklüğündeki odanın depozitosunu enflasyonda erimesin diye dolarla verecekken fark ettim. Doları hesapladım şu kadar.

Yazının Devamı

Haftanın albümü Arctic Monkeys’den

20 Mayıs 2018

Müzik dünyasının gündemi yaz festivallerine hazırlık ve turne gruplarının yeni albümleri. Son haftalardaysa Arctic Monkeys’in yeni albümü en fazla tartışılan konu.

Arctic Monkeys’in “Tranquility Base Hotel&Casiono” adını verdiği yeni albümü neden bu kadar önemli? Aslında tek bir neden yok. İlki, Monkeys iyi satıyor. İyi dinleniyor. Son albümleri 2013 tarihli “AM” çıktığı hafta dünyada en fazla satan ikinci albüm olmuştu. Bir numara Daft Punk’tı. “Random Access Memories”in müzik tarihinin ticari açıdan en başarılı albümlerinden biri olduğunu hatırlarsak Arctic Monkeys’in başarısı da anlaşılacaktır. Bir pop/dans albümüyle başa baş mücadele edebilen bir rock albümü.

Elektronik müzik ve hip hop dünyasında rock’ın çoktan “dede” müziği olarak algılanmaya başladığı çağda sembolik anlamı büyüktü Arctic Monkeys’in. Neticede yeni nesil rock dediğimiz gruplar bile artık 40’lı 50’li yaşlarda amcalar tarafından icra ediliyor bugün ve Arctic Monkeys ekibi daha 30’ların başına yeni ulaştı. Arctic Monkeys sadece “AM” döneminde değil öncesinde de, çıktıkları günden bu yana hep şaşırttılar. İnternette isimlerini duyuran ekip (MySpace’i hatırlayan var mı?) YouTube’da izlenme rekorları kırınca

Yazının Devamı

Bir dönemin özeti (ve sonu)

19 Mayıs 2018

Pozitif ve Babylon’un kurucularından Ahmet Uluğ geçen hafta şirketinden ayrıldığını duyurdu. Mektubu İstanbul’un son 30 yılının özeti gibi.

Uzun uzun anlatmak yerine Ahmet Uluğ’un geçen hafta Facebook’ta yaptığı açıklamadan önemli bölümleri alıntılıyorum. Şunları yazmış Uluğ:

- 1989’da başladığımız bir yolculuğun sonuna geldim. Mehmet Uluğ ve Cem Yegül ile 1989’da Pozitif’i, 1998’de Doublemoon’u ve 1999’da Babylon’u kurduk, büyüttük ve yaşattık.

- 1989’da tek tek konserler yaparak başladık. Her konser kendi içinde çok emek ve maliyet gerektirdiğinden, çabalarımızı festival yapmaya yoğunlaştırdık. 1990 sonunda da, pek de tanınmayan bir müzik türü olan blues’u, İstanbul’un alışık olmadığı bir düzende, yüksek enerjili beş saatlik bir maraton olarak tasarladık. Efes Pilsen Blues Festival’i önce sadece İstanbul’da yaptık. Formülün başarısı festivali zaman içinde Türkiye’de 25 şehir ve Rusya, Romanya, Ukrayna, Kazakistan ve Sırbistan’ı da kapsayan iki aylık turneye dönüştürdü ve İstanbul ile Moskova’da üç gecede 10 bin kişi izledi. 2010’da Amerika’da The Blues Foundation’dan “Keeping the Blues Alive” ödülü aldık.

- 1991’de birincisi yapılan Akbank Caz Festivali ile rüyalarımız gerçek oldu.

Yazının Devamı