“Masseducation” - St Vincent: Polyphonic Spree’den bu yana takip ettiğimiz altpop kişiliği St Vincent. “Masseducation”da yeni bir yola girdiğini taze single “Los Ageless”ı dinleyerek anlayabiliyoruz. Disco- electro-pop temelinde bir orta tempo dans şarkısı olan “Los Ageless”, kirli gitarlar, synthe’ler kullanarak kirli ama hayli melodik bir ortam yaratıyor.
“Colors” Beck: 13 Ekim’de yayınlanacak albümden bugüne kadar iki single yayınlandı. İlki “Dear Life”, bir erken dönem The Shins şarkısı gibi neşeli ve melodikti. 6 Eylül’de internete verilen ikinci single “Up All Night” başarılı bir dans şarkısı. Beck’in zaman içinde giderek oturttuğu, önceki albüm “Motning Phase”deki “Dreams”de de izlerini sürebileceğimiz elektronik efektlerin kullanımıyla zenginleşmiş yeni bir sound’u işaret ediyor.
“As You Were” - Liam Gallagher: Liam reis Oasis sonrası boş durmadı ve Beady Eye’ı kurarak müzik yaşamına devam etti. Ancak hiçbir şarkısı bu albümden çıkan single’lar kadar heyecan uyandırmadı. Açıkçası üç single’ın üçü de kusursuz. For What It Worth”, “Chinatown” ve “Wall of Glass” Oasis’in çıkış yıllarındaki müzikal tatmini yaşattı dinleyenlere. Yılın merakla beklenen brit/rock albümüdür. 6
Eylül hızlı geldi. Bugün Kilyos’ta Soundgarden Festivali var. The Drums, Whilk & Misky, Wax Tailor, Ezhel, Adamlar, Derrick May, Juju & Jordash benim izlemekten keyif alacağım isimlerden bazıları.
Yarın Beykoz Kundura Fabrikası’nda Salon’un seyyar hali, Gezgin Salon bütün güne yayılacak. Pantha du Prince ve Pional’ı da görmek ister gönül ama bir hafta sonunda normal bir insan kaç konsere, etkinliğe gidebilir ki? Jens Lekman bu akşam Garajİstanbul’da bir konser veriyor. E o da ne güzel. Öte yandan aşağıda bahsettiğim plak günleri tam gaz devam edecek.
Şehir giderek renklendi seslendi. Ama şu festivalleri aya yaysak, daha mı iyi olur acaba? Organizatörler arası tarihleri düzenleme kurumu mu kurulsa ne?
Moda’da bir kayıkhane
Moda sahilinde Koço’nun hemen yanında yer alan eski Moda Deniz Kulübü kalıntıları yıkıldı, kulüp binası yerine aslına uygun şekilde inşa edildi. Ardından bir inşaat ve hazırlık döneminin ardından burada Sahil Lokantası adında yeni bir balık restoranı açıldı. Bilenlerin söylediğine göre eski Moda Deniz Kulübü’nin havasını andıran bu restoranın şimdiki Moda Deniz Kulübü tarafına doğru bitişiğinde bir kayıkhane vardı. Bu kayıkhane de aslına uygun yeniden inşa edildi.
Sene 1995 falan. Gene bir gün Beyoğlu’nda sürtmüşüz sürtmüşüz, yolumuz Narmanlı Han’a düşmüş. İçeri girince sağ arkadaki Deniz Kitabevi’ne doğru yürümüşüz. Kedilerin üzerinden atlayıp içeri dalmışız. Bambaşka bir âleme geçiş yapmışız.
O sıra yana yakıla Ravel’in sonatlarını arıyordum. Çünkü Fransız Kültür’de düzenli takip ettiğim film gösterimlerinde o hafta Claude Sautet vardı. “Un Coeur en Hiver/Ayazda Bir Yürek”i izlemiştim ve baştan sona Ravel ile dolmuştum. Kasetini, CD’sini değil ama plağını almaya ant içtim. Deniz’e (Pınar) gitmem bundandı. Gerçi Deniz’in dükkâna insan Ravel almak için girip The Police’in erken dönem punk yıllarıyla ilgili bir fotoğraf kitabı alıp çıkabilirdi. Çünkü bunu yapmak mümkündü. Müzikle ilgilenen, edebiyata az çok meraklı, kitap okuyan biri için bu dükkânda bir sürü hazine gizliydi.
Hepsini boş verin, sırf Narmanlı Han’ın o köhne ama gizemli büyülü ortamı için bile gidilirdi. Burada bir sürü insanla tanışabilirdiniz. Hele kış günleri nasıl da acayip bir yer olurdu o binanın avlusu.
Deniz’den bir sürü kitap plak almışımdır ve çoğunu da birilerine vermişimdir. Plak, kitap dediğin zaten elden ele dolaşmalı ki bir anlamı olsun.
Deniz Pınar 2014 yılında
29 Ekim, 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos çok da fark etmez. Heyecan aynıdır. Hazırlıklar bazen günler öncesinden, bazen sabahtan başlar. Her yan bayraklarla donanır. Okuldaki törenin ardından akşam gerçekleşecek fener alayı adeta yılda bir kez tanık olunan sihirli bir doğa olayı gibi beklenmeye başlanır.
23 Nisan’da diğerlerinden farklı olarak televizyonda bir yandan dünyanın dört bir yanından gelen çocukların gösterileri merakla izlenir. Akşamına da kurtuluş savaşı filmleri...
30 Ağustos’ta televizyonlar Büyük Taarruz filmleriyle dolar. Spikerler heyecanla Ankara’daki geçit törenini maç anlatır gibi anlatır. Oturup evde sonuna kadar izlersiniz bu töreni tek kanaldan.
19 Mayıs’ta hazırlıklar günler öncesinden başlar. Stat veya en yakın alandaki gösteriler, geçit töreninde görünmek ve okulu en iyi şekilde temsil etmek bir gurur meselesi halini alır. Başka okullardan öğrencilerle (kızlarla/çocuklarla diye de okuyabilirsiniz) tanışma kısmı var bir de işin.
İsterseniz dalga geçin benle. Ne derseniz deyin, kabul ediyorum. Tamam eskiden komikti, karikatürizeydi şöyleydi böyleydi. İyi de şimdi daha mı iyi, doğru, cool oldu her şey? Bunları bitirdik peki iyi güzel aferin bize, peki yerine ne
Shazam’ın ne olduğu biliyoruz değil mi? Bir yerlerde duyduğunuz müziğin/şarkının ne olduğunu belirleyen uygulama. Hayatında internete girmemiş, bilgisayar görmemiş 25 milyon insanımız var (TUİK, 2017), Shazam’ı bilmeyenler de vardır doğal olarak, bu açıklamayı yadırgamayalım.
Shazam, dünya çapında ve yerel olarak pek çok liste yayınlıyor. Bunlar Billboard’un en çok dinlenenler, en çok çalanlar, en çok satılanlar listelerinden farklı. Aslına bakarsanız herhangi bir listeden çok farklı anlamı var Shazam listelerinin. Çünkü Shazam doğası gereği merak üzerine kurulu. Kafede ya da yandaki dairede veya partide çalan şarkıyı o kadar merak ediyorsunuz ki Shazam’lıyor ne olduğunu öğrenmeye çalışıyorsunuz. Bu çok beğendiğiniz için de olabilir, çok çok kötü bulduğunuz için de olabilir. Neticede duyduğunuz şarkıya kayıtsız kalamadığınızı gösteriyor.
Benim en fazla Shazam’ladığım şeyler elektronik müzik, caz ve klasik müzik oluyor. Ama dünya, pop şarkılarını Shazam’lıyor. Mesela bu yazıyı yazdığım esnada Shazam’ın Hall Of Fame, yani Shazam tarihinde en fazla sorgulanan şarkılar listesinde bir numarada “Wake Me Up”ile Avicii var. 22.6 milyonkez sorgulanmış “Bir dakika bu çalan neydi?” şeklinde.
Tab
Dünyanın yaşanılası şehirleri araştırması sonuçlanmış. Melbourne en yaşanılası kent. Viyana ikinci sırada. Kanada’dan üç şehir Vancouver, Toronto, Calgary üç, dört ve beşinci sırayı almış. 140 şehir içinde sizce herhangi bir kentimiz var mı?
Bir şehri “yaşanılası” kılan nedir diye tartışabiliriz. Hepimizi bu konuda gayet sübjektif nedenler öne süreriz ve kendimizce haklı da oluruz.
Mesela, “Ben başka yerde yaşayamam abi, bu kaosu seviyorum”. Bu model var mı? Var.
“Bizim insanımız çok pratik abi, İngiliz’i, Fransız’ı aynı işi bir saatte yapar, bizde iki dakikada tamam.” Bu var mı? Var. Ama konu bunlar değil.
Bir şehri sevmenin, tercih etmenin parametresi olmaz. Ama “yaşanılası” olmanın bilimsel bir temeli olabilir.
The Economist’in listesi beş temel değerlendirme parametresi üzerinden hazırlanmış.
İlki istikrar. Bizde hep aynı insanlar yönetiyor ama istikrar sağlanamıyor. Yaşanılası şehirlerde yönetimler değişiyor ama istikrar var. Gel de çık işin içinden.
İkinci parametre sağlık hizmetleri. Sorsanız sağlıkta devrim yaptık. Ama dünyada doğru dürüst sağlık hizmeti alınabilen 140 şehir içine bir şehrimiz bile girmemiş.
Plağa basılan yeni albümleri veya yeniden plağa basılan eskileri ara ara tanıtmak istiyorum. Müzikseverlerin gelişmelerden haberdar olmalarını sağlarsam ne mutlu bana...
Eskiden bir albüm sadece CD formatında basılır ve piyasaya sürülürdü. Şimdi mutluluk verici bir yenilikten söz edebilirim. Yeni çıkan albümlerin artık büyük kısmı plak olarak da basılıyor veya muhakkak basılmak üzere sıraya girmiş oluyor. Bir diğer gelişme de eski albümlerin plağa basılması yani yeni baskıya girmesi.
O yüzden ben de Hafif Müzik’te ara ara “Yeni baskı” başlığı altında plağa basılan yeni albümleri veya yeniden plağa basılan eski albümleri tanıtmak istiyorum. Böylece müzikseverlerin bu gelişmelerden haberdar olmalarını sağlarsam ne mutlu bana.
45’lik bir single plak
Bu hafta ilk plak Vintage Records’dan yeni bir plak. Mete Avunduk’un sahibi olduğu plak dükkanı Vintage geçen hafta resmi olarak bir label da oldu. (Üst katından yayın yapan Standart.fm’i de hesaba katarsak radyosu ve plak şirketiyle eksiksiz bir müzik noktası artık Vintage).
Vintage Records’ın ilk yayını 45’lik bir single plak: “Honey Babe”. The Young Shaven’ın iki şarkısı yer alıyor bu plakta. Grup Kadıköylülerin tanıdığı bir ekip. Söz
Zorlu Center yeni sezon programının bir bölümünü duyurdu. Belli ki bu yıl heyecanlı ve hızlı bir sezon geçireceğiz. İşte ilk izlenimlerim...
Zorlu PSM yeni sezon programının bir kısmını geçen hafta açıkladı. Bir kısmını diyorum çünkü Genel Müdür Murat Abbas tam olarak teyit edilmeyen konserleri ve etkinlikleri bu basın toplantsında aktarmadı. “Bir de festival var ama şu anda henüz burada” diyerek kafasını gösterdi. Anlaşılan bu yıl heyecanlı ve hızlı bir sezon geçireceğiz.
Michael Kiwanuka, Tom Odell gibi isimleri bir süre önce ilan eden Zorlu PSM’in bu detaylı sezon bilgilendirmesinden anladığımız kadarıyla bu yıl da etkinliklere tam gaz devam ediliyor. Beşinci sezonda geçen yıl başlayan MIX Festival devam edecek. Sonar ve Zorlu PSM Caz Festivali de öyle. Movies in Concert, Gururla Yerli gibi oluşturulan ve başarılı olan serilerin de bu yıl yeni etkinliklerle zenginleşerek sürdüğünü görüyoruz.
Geçen yıllarda en iyi bilet satan müzik dışı etkinlik tiyatroydu. Bu yıl da aynı ilgi devam edecek gibi duruyor. 19 tiyatro grubu 31 oyun sergileyecek.
İlgimi çekenler
Programda pek çok yerli ve yabancı isim var, ben ilgimi çeken, beni gizli gizli memnun edenleri anayım. Mesela Roni Size’ı