Hiç bilgisayar görmemiş 25 milyon

22 Ağustos 2017

TÜİK geçen hafta açıkladı. Araştırmanın adı 2017 Hane Halkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması. Bu araştırmaya göre Türkiye’de 16-74 yaş aralığında, yani bilgisayar kullanabilecek yaşta olup, hayatında hiç bilgisayar kullanmamış 25 milyon 300 bin kişi var.

Bu yaş aralığındaki erkeklerin 10 milyonu, kadınların ise 15.2 milyonu hayatında hiç bilgisayara dokunmamış. Aynı aralıkta toplam 19 milyon insan hiç internete girmemiş.

Bu gerçeklerle nasıl nitelikli insan yetiştirecek, geleceğin dünyasında kendimize bir yer bulacağız sorusunu bir kenara bırakalım, rakamlara başka bir açıdan bakalım.

Ülkemizde 2017 itibarıyla 58 milyon seçmen var (aynı yaş aralığı aşağı yukarı). Ve TÜİK verilerinden anlaşılan, onların 25 milyonu yani neredeyse yarısı hayatında bilgisayar görmemiş, internete girmemiş. Ama hepsinin evinde televizyon var. Ve biliyoruz ki ülkemiz dünyada en fazla televizyon seyredilen ülkelerden biri.

Bir başka rakam daha verelim. Türkiye’de 60 milyon kredi kartı var. 122 milyon banka kartı var.

Yani... Hayatında interneti bilmeyen, bilgisayar görmemiş ama borçlu olduğu bir kartı olan, dünyayı ve ülkesini sadece televizyonda gördükleriyle takip edip, değerlendiren 25 milyon

Yazının Devamı

3 plak, 3 hikaye

20 Ağustos 2017

Bu hafta size üç plaktan söz edeceğim. Her birinin benim için ayrı bir hikayesi var...

- “I Learned The Hard Way” - Sharon Jones and the Dap Kings (2010): İnsan taşınma sırasında bir sürü şeyi kaybediyor ve kaybettiği bir sürü şeyi de buluyor. “Bazı şeyler vardan yok oluyor, bazıları da yoktan var oluyor” gibi taşınmanın felsefi boyutlarına ve alt metinlere, analojilere doğru ineceğim neredeyse, o derece taşınmalardayız bu ara. Neyse bu plağı ne zamandır görememiştim. Kolinin en üstünden karşıma çıkıverdi. Yakında yitirdiğimiz büyük soul vokali, müzik emekçisi ve label sahibi (Daptone) Sharon Jones’u anmak için iyi bir fırsat diye düşündüm.

Bu güzel kadını İstanbul’da izledim. Yüz yüze tanışma fırsatı buldum. Çok şanslıyım. Bu plağı da o zaman imzalatırım diye satın almıştım. İyi de etmişim. Sharon çok güzel şarkılara ve birkaç albüme daha imza attı ve maalesef aramızdan genç yaşta göçüp gitti. Albümün arkasına karaladığı “Love Ya, Sharon Jones” yazısı hâlâ duruyor ve müziği cayır cayır yayılıyor odaya.

Kolilerin arasından bana bakıyordu

- “Go” - Dexter Gordon (1962): 1962 yılının bunaltıcı bir ağustos gününde Dexter Gordon, o dönem yaşadığı Paris’ten New York’a uçtu. Stüdyoya girdi

Yazının Devamı

Bursa’dan güzel haberler

19 Ağustos 2017

Cihan Mürtezaoğlu, In Hoodies, Gaye Su Akyol, Adamlar, Bubituzak, Son Feci Bisiklet, İnsanlar, Ponza, Nihil Piraye, Flört, Gevende, Duman, Sattas, Yüzyüzeyken Konuşuruz, Büyük Ev Ablukada, Jakuzi, Korhan Futacı ve Kara Orkestra, İlhan Erşahin, Kaan Düzarat, Hey! Douglas. Yerli isimlerden bazıları. Erik Truffaz, Men With a Plan, La Caravane Passe, Maximo Park yabancı isimlerden bazıları.

Bütün bu isimleri ve daha fazlasını bir ormanda bir araya getiren ve artık unutulan “kamplı açık hava festivali” geleneğimize hayat veren etkinliğin adı Nilüfer Müzik Festivali. 10-13 Ağustos tarihlerinde Bursa’da, Nilüfer Belediyesi tarafından “birlikte güzel” sloganıyla gerçekleştirildi. Yer Balat Atatürk Ormanı’ydı.

Umarım kurumsallaşır

Sanırım uzun zamandır bu kadar güncel, kendi alanında popüler alternatif isimleri hep bir arada izlemek müzikseverler için mümkün olmamıştı.

Festival hakkında biraz bilgi vermek isterim. Avrupa Festivaller Birliği “YOUROPE”a Türkiye’den üye olan tek kamplı festival. Üç sahnede konserler gerçekleşiyor. Ayrıca atölyeler, oyun alanı, tasarım stantları var. 260 dönümlük bir ormanlık alanda kamplı ve kombine toplam 100 bin kişiyi geçmiş dört günde. Bu festival umarım ki

Yazının Devamı

Nerede bu insanlar?

15 Ağustos 2017

Beyoğlu boş, anladık, artık biliyoruz. İstiklal boş. O da tamam. Taksim bomboş. Zaten güneşte yanan, yağmurda sel alan o betonda kim ne yapsın?

Başta AKM yıllardır bilinçli şekilde ölüme terk edildiği için, tiyatroları, sinemaları, konser salonları kapandığı için Taksim ve çevresinde hayat zaten yok. Yani bize yok.

Üç beş Arap turist gezinip duruyor. Onlar da ne bilecekler buraların eski halini. “Beyoğlu buymuş demek ki” diye şekercilere, bol kepçe restoranlara dalıyorlar, ne yapsınlar.

Karaköy boş. Her yer inşaat. Başınıza kalas düşmeden, vincin ya da bir kamyonun altında kalmadan bir yere çöküp yemeğinizi yerseniz şanslısınız. Grup halinde gidilemiyor, yürünemiyor çünkü grubun ortasına kepçe giriyor. Başımıza geldi.

Peki Şişhane? Geçenlerde bir cuma akşamı saat 21.00 civarı Şişhane’deydim. Sokaklar bomboş. Araba bile geçmiyor. Fotoğrafı Twitter’a koydum. En ufak bir abartmam yok. Burada çok sevdiğimiz ve yıllardır gittiğimiz bir restorana rezervasyon yaptırdık. Yarım saat gecikiyoruz diye yoldan aradığımda adam güldü: “Rahat olun yerimiz var” diyerek. İçeri girdiğimizde tek masaydık. “Bu aralar böyle” dedi.

Boğaz bomboş. Üç beş kahvaltıcı dışında Boğaz’a giden de kalmadı. Bağdat

Yazının Devamı

İnsanlar neden plak satın alıyor?

13 Ağustos 2017

En son haber ABD’den geldi. 2016 şubat - 2017 şubat arasında 98 milyon dolarlık pikap satışı olmuş sadece bu ülkede. Aynı dönemde global yeni baskı plak satışı 40 milyon adet. 1 milyar dolarlık bir ekonomik büyüklük sadece plak satışında var. Sanırım yakında her evde bir pikap olacak. Doğal olarak soruyor insanlar: Neden plak satın alınıyor? Kısa kısa yanıt vermeye çalışayım kendimce.

Çünkü plak müzikle olan ilişkiyi kişiselleştiriyor; şarkıları ve albümleri somut birer anıya dönüştürüyor. Bir plağı aldığın yeri, zamanı, o anki ruh halini hatırlarsın hep. Telefondan dinlemek gibi değil.

Çünkü plak kişisel bir eşyadır. O albüm her yerde dinlenebilir ama o plaktan sadece sende var.

Çünkü müzikte dinleyene bu tür bir gerçeklik hissi veren halihazırda daha ucuz ve daha başarılı bir müzikal nesne yok.

Güzel bir hediye

Çünkü plak, müzik seven birine verilebilecek güzel bir hediye.

Çünkü plaklar ve pikap, müzik dinlemeyi kişiye özel veya sevdikleriyle paylaşabileceği bir etkinliğe dönüştürüyor.

Yazının Devamı

Ajandaya kaydedin

12 Ağustos 2017

Egberto Gismonti - 27, 28 Ağustos - Bodrum: Latin cazın önemli isimlerinden gitarist ve piyanist, çok yönlü sanatçı Egberto Gismonti Bodrum’da iki konser verecek. Bunlardan biri, gitar çalacağı Gümüşlük sahilinde, diğeri piyano çalacağı Koyunbaba Taş Ocağı’nda. Gümüşlük Festivali çerçevesinde gerçekleşecek bu iki konseri, imkanı olan mutlaka izlemeye çalışmalı. Unutulmaz bir deneyim olacağa benzer.

Tom Odell - 23 Eylül - Zorlu PSM: Yeni nesil İngiliz müziğinin en dikkat çekici isimlerinden biri 1990 doğumlu Tom Odell şüphesiz. Odell’in “Long Way Down” adlı ilk albümü ağırlıklı olarak piyano eşliğinde söylenen hafif orkestrasyonlu romantik şarkılarla doluydu ve açıkçası radyolar bu şarkılara kıtlıktan çıkmış gibi saldırdı. Ardından “Wrong Way Down” geldi. Odell’i dinleyenler bu defa biraz daha grup sound’una yöneldiğini fark ettiler. Nedeni Odell’in adının büyümesi ve geniş kitlelere çalacak dolgun bir sound’a ihtiyaç duyulmasıydı. İstanbul’a ayağımıza geliyor.

Michael Kiwanuka - 27 Eylül - Zorlu PSM: İngiliz soul sanatçısı Kiwanuka 2016 tarihli ikinci albümü “Love & Hate” ile dünya çapında bir sanatçı oldu ve adı kısa sürede Bill Withers, Marvin Gaye, Curtis Mayfield gibi soul’un en

Yazının Devamı

‘Orta gelir tuzağı’ gibi birtakım tuzaklar

8 Ağustos 2017

Çok sıcak.” “Sıcak dert değil de çok nem var.” “Esmiyor.” “Hah, biraz esiyor.” “Klima çalışıyor mu?” “Bundan sonra yağmur gelecekmiş.” “Gelsin gelsin.” “Her yer beton, ondan oluyor.”

Sohbet kısır döngüsü de başka bir şeye benzemiyor. Ha bire aynı konuları konuşup konuşup muhabbetin sonunda farklı bir şey olacakmış beklentisi... Sonuç?

“Sıcak.” “Çok sıcak.” “Sıcak değil de nem...” Böyle sonsuza kadar uzanan, kaçınılmaz bir muhabbet spirali.

Biraz kafam dağılsın diye, hem de serin olur diye bir AVM’mize adım attım. Klimalı olmasının yanında güzel de esen bir AVM. Öyle amaçsızca yürüyorum. Neresi eserse, nereye eserse oraya doğru yöneliyorum. Yürü yürü yolum restoranların olduğu bölüme düştü, bir yere oturdum, bir kahve, bir soğuk su söyledim. Gelen geçene bakıyorum.

Biri bana anlatabilir mi? Neden erkekler yaşlandıkça giderek daha renkli giyinmek zorunda? Neden bir anda pembe tişörtler, mor gömlekler bronz tenlere giyilip elde bir puroyla geziliyor? 50 yaş kutlaması mı? Ne bileyim, eve kit mi geliyor 50 olunca?

50 yaşındasınız, tebrikler. Paketinizi açın ve tadını çıkarın: Pembe lakost, puro, beyaz pantolon, kırmızı gözlük çerçevesi, çıplak ayağa giyilen böyle süetimsi amorf, ince

Yazının Devamı

Gülşah Erol’un başına gelenler

6 Ağustos 2017

Her gün yeni bir kabalık, yeni bir terör, yeni bir akıl almaz şiddet hikayesiyle uyanıyoruz güne. O gün bizim başımıza gelmediyse şanslı sayıyoruz kendimizi. Tabii buna şans denebilirse. Ama bize uğramadıysa bile şiddet, illa bir tanıdığa, bir yakına, bir komşuya uğruyor.

Kollektif vandallığın, kabadayılığın orman kanununun esiriyiz. Trafikten alışveriş yaptığımız markete kadar her kamusal alanda tehdit altındayız. İstenmeyen bir soru sormak, karşıdakinin hoşuna gitmeyen bir ses tonu, ters bir yanıt anında size şiddet olarak geri dönebilir çünkü hukuk sizin yanınızda değil. Kimse ilgilenmiyor sizle. Karşınızdaki vandalla yapayalnızsınız. Yapanın yanına kâr kalacak. Herkes bunu bal gibi biliyor.

Münferit muamele değil

Çello sanatçısı Gülşah Erol, Kadıköy Metrosu’na girdi. İki polis tarafından durduruldu. (Emniyet açıklamasına göre Erol çantasını özel güvenlik görevlilerine bırakmak istedi, reddedilince de “Bomba mı var” şeklinde bağırdı. Ayrıca Erol’un polis memurlarından birinin boğazını sıktığı ve hakaret ettiği de iddia ediliyor.) Elleri kelepçelendi, bir odaya sokuldu. Dövüldü, yumruklandı, tekmelendi. Çellosu kırıldı. Suratına bayrakla vuruldu. Annesine, babasına, ailesine akıl

Yazının Devamı