Mesele tıklanma değil

4 Ağustos 2017

Başlığa bakıp da eleştirdiğimi sanmayın. Şu an her yanı saran Aleyna Tilki furyasını ben de sizin gibi anlamaya çalışıyorum sadece...

Aleyna Tilki konuşuluyor. Şarkısından önce “Ama yetişkin değil, çalışması yanlış” seviyesinden giriş yapmıştı gündeme. Tilki’nin yetişkin bir birey olmadan gece kulüplerinde çalışması, konsere çıkması bir anda milli mesele olmuştu. Toplumsal ikiyüzlülüğün yeni bir örneğiydi. Şöyle yazmıştım 14 Kasım 2016’da Tilki için:

“Ünlü ve medyatik değil de sokakta su satan, kimsenin tanımadığı bir minik gariban olsaydı. Televizyonda klipte görünen biri değil de herhangi bir tamircide isimsiz bir çırak olsaydı. ‘Alkollü’ bir mekanda çalışmasaydı da karanlık, pis kokulu bir handa çay kahve taşıyor olsaydı. 12 yaşında evlendirildiğinden, çoktan iki çocuğuyla evde çalışmaya mecbur, temizlik, çamaşır ve yemek pişirmekle görevli 16 yaşında bir çocuk olsaydı...” Yine de itiraz edecek miydik?

Yoksa çocuk işçilerin dikkatimizi çekmesi için illa 16 yaşında, sarışın, medyatik bir kız çocuğu olarak alkollü mekanda sahneye çıkması mı gerekiyor?

“Aleyna’ya yakıştırdım”

Dolayısıyla Aleyna Tilki’yi buradan eleştirmek yanlış. Tilki halk tabiriyle “ekmek parası peşinde koşan,

Yazının Devamı

TADİLAT

1 Ağustos 2017

Önce üst katınız-daki daire boşalıyor. Sonra bir süre boş kalıyor. Ardından birileri bu daireyi tutuyor. Daha sonra bir gün asansöre binerken ya da posta kutunuzu kontrol ederken duvarda bir A4 kâğıt görüyorsunuz. Dairede şu belediyenin şu numaralı izniyle tadilat başlayacaktır. Tadilatı 60 gün sürecektir. Anlayışınız için şimdiden teşekkür ederiz.

Sonra siz bu yazıyı hiç önemsemiyorsunuz. Bir iki gün daha geçiyor. Bir sabah Hilti sesiyle kırmaya başlıyorlar. Deprem oluyor ya da kafanıza bir şeyler yıkılıyor ya da bombalar patlıyor gibi birtakım seslerle yatağınızdan fırlıyorsunuz. Bu artık sizin hayatınızdır.

60 gün. Tadilat güncesi olsa nasıl olurdu acaba?

Sevgili günlük, bugün musluklar takıldı. Ama değiştirtmeyi düşünüyorum galiba...

Sevgili günlük, bugün elektrikçi geldi prizleri halletti.

Sevgili günlük, mutfağı baştan aşağı yıkıyoruz biz.

Sevgili günlük, ışıkları beğenmedik bir de tavana gömmelisini denemek istiyorum.

Sevgili günlük, musluklar yanlış takılmış, duvarı kırmak lazım dediler kırın dedim.

Yazının Devamı

İstanbul’un imajı

29 Temmuz 2017

Dünyanın medeni şehirlerinde neler oluyor, neler konuşuluyor biraz olsun takip etmek için düzenli satın aldığım Monocle’ın son sayısındaki “Hangi şehirde ne en iyi?” temalı haberde İstanbul hangi “en iyi”siyle yer alıyor biliyor musunuz? Hamam. Döndük mü 50 yıl geriye. Hamam. Evet, hamam. İstanbul eşittir hamam. Göbek dansı, lokum, şiş kebap, fesli adamlar, develer de yolda herhalde.

Bu dergide İstanbul önceki yıllarda yatırım imkanlarıyla yer aldı. Muhtelif restoranları ve insanları kendine çekebilecek yeme-içme mekanları ve lezzetleriyle yer aldı. Eğlence hayatıyla yer aldı. Alternatif kültürüyle yer aldı. Şimdi hamam.

Geldiğimiz nokta bu

Yazarlarıyla, yönetmenleriyle, yeni nesil müzik sahnesiyle, modern mutfağı ve restoranlarıyla, kaliteli ve canlı gece hayatıyla, dünyanın gözlerini çevirdiği ve geleceği şekillendireceğine kesin gözüyle bakılan yepyeni kültürel yaşantısıyla, modern sanatla, bienallerle, eğitimli insan profiliyle kendinden söz ettiren bir şehirdi burası. Müzik festivallerine Rusya’dan, Yunanistan’dan, Ortadoğu ülkelerinden kitleler gelip katılırdı çünkü onların ülkesinde olmayan konser, oralara gitmeyen grup ve sanatçılar İstanbul’a gelirdi. Ve gelmek için de can

Yazının Devamı

Türkiye’ye plak fabrikası lazım

29 Temmuz 2017

Başlığı okuyup hah bir bu eksikti demeyin, şu alıntıyı şuraya koyayım önce: “Plak beraberinde başka cihazlar ve alışverişler gerektiriyor. Pikap, iğne, iyi bir kafa, amplifikatör, ses sistemi... Bunun da ötesinde meraklısına plakları istifleyecek raflar, odalar, yani plak mobilyaları... Bambaşka bir pazardan ve müziksever kitlesinden söz ediyoruz. Bütün bu ekonominin odağında plak var. Ancak plak basan yer sınırlı. Ve bu yüzden de plak fabrikaları bugün değerli.”

Bu satırları 30 Nisan’da yazmıştım: “Değerli bir yatırım: Plak fabrikası” başlıklı yazı.

Plak basımı 90’larda sektörü CD’ler ele geçirince bitti. Plak fabrikaları kapandı, binalar satıldı, başka işletmelere dönüştü. Büyük müzik firmaları plak basım tesislerini tasfiye etti. Bir ekonomik gereklilikti o dönem için ve insanlar plağın geri döneceğini bilmiyorlardı. Tahmin bile etmiyorlardı. Bugün her dakika bir plak haberi müzik basınının gündeminde.

Basım süreci kısalıyor

Eskiden kalan teknolojiyle plak basan tesisler yeniden canlandırıldı ancak talep karşılanamıyor. 2017 sonuna kadar 1 milyar dolar değerinde 40 milyon yeni basım plak satılması bekleniyor Forbes’da ocak ayında yayımlanan rapora göre. Ve eski makineler yavaş.

Yazının Devamı

Takside 7/24

25 Temmuz 2017

Öncelikle taksici muhabbetini geri püskürtmek için bize geçerli bir neden veren sayın yetkililere teşekkür ediyoruz.

Mecbur kalmadıkça binmediğimiz, ter kokulu, pis, bakımsız, yazın sıcak kışın soğuk, tangır tangur hart hurt kullanılan, hayvanların, insanların, bisiklet ve motorların üzerine üzerine sürülen, istemediği yere gitmeyen, gitse de surat asan, hiçbir zaman denetlenmeyen, verdiği (yani vermediği) hizmet karşılığında aldığı parayı en az hak eden İstanbul taksilerinin içinde olmamak için her yolu deniyoruz zaten. Büyük İstanbul uygarlığı izin verdiği sürece.

Ama mecbur kalınca ve o uğursuz sarı kapıyı açıp içeri girince bunlardan da beteri nedir biliyor musunuz? Taksici sohbeti dinlemek.

Zihni 7/24 komplolarla dolu, her şeyi, her konuyu kesinlikle bilen, ekonomiden de siyasetten de bilimden de aynı derecede ve herkesten çok anlayan, insanlığın halen çözemediği bir sürü meseleyi sırf bütün gün araba kullandığı için çoktan çözdüğünü düşünen bu zatı muhteremlerin, birikimlerini birkaç dakikalık bir yolculukta dahi üzerinize kusmasından daha fena bir şey yok bu şehirde. Belki Taksim Meydanı. Yok yok bu daha kötü.

Şimdi bu taksilerde güvenliğimiz için 7/24 kayıt yapılacak. 7/24

Yazının Devamı

Hayırlı olsun

11 Temmuz 2017

Seçim atmosferine girdik” dedi masanın diğer ucundaki adam. Sessizlik oldu. “hiç çıkmadık ki” dedi yanındaki çayını karıştırırken. Diğerleri ne evet diyebildiler ne de hayır. Sadece televizyona bakmaya devam ettiler. Güneyde bir sahil kasabasındaki kahvede Maltepe’deki miting dikkatle seyrediliyor. Çünkü bütün haber kanalları gösteriyor. Yoldan geçen iki tane köylü abladan biri ekrandaki kalabalığa bakarak soruyor: “Şimdi iyi mi olacak?” Ne kadar net, ama ne kadar zor bir soru.

Seçim yoksa, gündem de yok. Seçim yoksa heyecan da yok. Seçim yoksa ekmek de yok. Ne kadar seçim o kadar köfte. Ayağını “oy”una göre uzat. Sakla sandığı gelir zamanı. Ya seç ya terk et. Gibi cümleler geçti aklımdan. Halimizi anlatmaya girişsek acaba bunlar işe yarar mı?

Hayır “senin seçimlerle ne derdin var, işte sandık, işte demokrasi, hodri meydan bunun nesi kötü” dediğinizi duyar gibiyim. Zaten bu sesi hep duyuyoruz. Habire bu sesi duyduk. Bu ses milletçe kulaklarımızdan hiç gitmiyor ki. Biz seçimlere alıştık. Seçimsiz yaşayamayız. Seçim sürecinde olmayan bir hayat nasıl hatırlamıyorum ben. Hayat, seçimlere gidilen süreçte yaşadıklarımızdır.

Bu sıcaklarda, hele hele ülkede imkanı olan herkes tatilde kendini

Yazının Devamı

Tatil albümlerim Vol.1

9 Temmuz 2017

Tatil çantası dediysek, sanal bir tatil çantasına atılan hayali CD’lerden bahsediyoruz. Zira artık hiçbirimiz yanımızda telefondan başka bir şey taşımıyoruz demiştik dün. Devam edelim o halde.

“Abysmal Thoughts” - Drums: Drums’ın müziğinde çok büyük bir coşku ve yaşam enerjisi, sözlerinde insanı ansızın sersemleten bir keder var. Bu kadar neşeli melodiler, zıp zıp ritimler, bu denli şahane bas yürüyüşleri ve yumuşak vokaller. Ama taşa çarpar gibi, kafanızı bir sözcüğe çarpabiliyorsunuz. Bu grubun ilk single’ı “Best Friend” şöyle başlıyordu: “En iyi arkadaşımdın ama öldün.” Bilmem anlatabiliyor muyum... Cümlenin ilk yarısında coşup ikincisinde bir keder tokadı yenebiliyor. Ben Drums’ta bu ikiliği her zaman algılıyorum ve onların 80’ler pop anlayışı üzerine bina ettikleri bu müziğe bayılıyorum. Bu keder / neşe zikzakını da açıkçası heyecan verici buluyorum. Yeni albüm “Abysmal Thoughts” adını Nietzsche’den mi almış yoksa başka bir edebi göndermesi mi var açıkçası tatilde bunlara kafa yoramam.

Mutlaka dinleyin: “Blood Under My Belt”.

Şansınızı deneyin

“B-Sides and Rarities” - Beach House: Tatil demek dinlenmek demek ya. İşte bu albümü dinlenmek için yanımda taşıyorum bu yaz. Beach

Yazının Devamı

Tatil albümlerim Vol.1

8 Temmuz 2017

Bu kalıba bayılırım: “Tatil çantanızda olması gereken albümler.” Eskiden “arabanın torpido gözünde bulunması gereken albümler” listesi yapmışlığım vardır. Bagajdaki beşli CD çalarda bütün yaz durması gereken albümler listesi de yapmış, beş albüme indirmekte zorlanmıştım. Beşli CD çalar nedir diye sorabilirsiniz. Bilenler bilmeyenlere anlatır.

Buradaki ana fikir şudur: “Bütün albümleri yanına alamazsın, bazılarını seçmen lazım ama hangileri?” Bütün mesele kendine böyle yoktan bir sorun yaratıp tatlı tatlı çözmeye girişmekte. Ve elbette pek çok tatlı tatlı yaptığımız şey gibi bu da teknolojiyle tarih oldu. Şimdi tatlı tatlı telefona bakıyoruz.

Zira şimdi yanımıza cep telefonunu almak yeterli. Ki zaten yanımızda. Dolayısıyla hiçbir şey yapmıyoruz. Bu konuda düşünmüyoruz bile. Aklımıza gelince kafayı eğip bir iki tuşa basıyoruz.

Bir kamu hizmeti

“Issız adaya düşsen yanına aldığın üç albüm hangisi olurdu?” sorusu gibi, “Tatilde yanına hangi albümleri alırdın?” sorusu da, mesela kızım Leyla için ileride muhtemelen pek anlamsız olacak. Bütün ıssız adalara imar verileceği, internet uzaydan bütün dünyaya yayılacağı için...

Şimdi ben bu yazının spotunda tatil çantası, albüm, yanımıza albüm almak

Yazının Devamı