Masa üstünden notlar

17 Eylül 2011

Masamın üzeri yine CD’lerle doldu taştı. Bırakın bilgisayarı, çay koyacak yer yok. Alttan üstten rastgele seçip CD player’ın play tuşuna basıyorum.

Ayna / “Mavi Şarkılar”
Öncelikle müjdemizi verelim. Ayna’da bir dazlak gitti ama yerine başka bir dazlak gelmiş. Yani dazlağı dazlakla ikame etmiş Ayna. Bazı grupların iç dengeleri var ve bunların bozulmaması grubun ruhunu korumak açısından önemli. Misal Ayna’da bir dazlak bir de gözlüklü olmalı. Yüksek Sadakat’te en az bir dazlak, iki uzun saçlı, bir sakallı. Hatırlarsanız solist Cemil Demirbakan ayrıldığında bir başka dazlak olan Kenan Vural girmişti gruba. Bunun gibi...
Müzik nasıl diye merak ediyorsanız eğer, eski Ayna’nın aynısı. Hani “Akdeniz” diye bir şarkısı vardı ya Ayna’nın. Oradan devam... Ayna’ya Buena Vista Social Club tarzı giyim kuşamları, sarı ve mor pantolonlarıyla başarılar diliyorum. 2011’de değil de 1991’de olsaydık onlar için şahane bir gelecek olabilirdi.
Lenny Kravitz / “Black and White America”
Bizim 90’larda pop-rock - funk çizgisinde tanıdığımız, sonra bu çizgiden popa mükemmel bir geçiş yapan Kravitz yeni albümü “Black and White America”da 90’lara dönüyor. Funk, disko ve gitarlar bir arada.

Yazının Devamı

ALIŞVERiŞ BAYRAMINDAN iZLENiMLER

17 Eylül 2011

Abdi İpekçi’nin vurulduğu yerde bir DJ kabini var. Hüsrev Gerede Heykeli’nin altında ‘Bamboleyo’ çalıyor. Atiye Sokak Bodrum Barlar Sokağı’nın 1990’lardaki hali gibi. Gidenden haber alınamıyor. Ve kadınlarımız, topuklu ayakkabıları ve poşetleriyle sokaklar onların

Tanrı kadını yarattı, kadın alışveriş yaptı. Nişantaşı’nda gecenin teması bu. Alışveriş yapan ilk kadın kim ve bir heykeli var mı bilmiyorum ama buradaki bütün kadınlar heykeli dikilesi performanslar sergiliyor.
Topuklu ayakkabıları üzerinde tok tok tok sesleriyle Nişantaşı sokaklarını, Abdi İpekçi Caddesi’ni, Teşvikiye Caddesi’ni ve muhtelif ara sokakları arşınlıyorlar. Mağazalara girip çıkıyor, tezgahlardaki ürünleri inceliyor karıncalar gibi saldırıyorlar. Topuklarının sivri uçlarının kaldırım taşları arasına saplanıp onları yavaşlatmasına aldırış etmeden cesurca mağazalara dalıyor, tanıdıklarını selamlıyor, muhabbet ediyor ardından gruplar halinde alışverişe devam ediyorlar.

Bodrum Barlar Sokağı’nın 90’lardaki hali
Abdi İpekçi’nin vurulduğu yerde bir DJ kabini var. Hüsrev Gerede Heykeli’nin altında ‘Bamboleyo’. Atiye Sokak Bodrum Barlar Sokağı’nın 1990’lardaki hali gibi olmuş. Giriş yok, çıkış da.

Yazının Devamı

Bizim kuşağın ozanları kim?

11 Eylül 2011

Hepsi hayatlarını birer proje olarak yaşama peşinde. Standart yollardan geçiyorlar. Standart röportajları verip standart lafları ediyorlar. Hepsi tornadan çıkmış gibi. Hepsi kariyerist. Hepsi kısa yoldan yırtma peşinde.
Lüks arabaya bineyim, İstinye Park’ta görüneyim, yazın kazıklanmaya güneye gideyim, kışın kazıklanmaya Ulus’a Etiler’e Boğaz’a...
Hayalleri bunlar.
Aynı kebapçı, aynı gece kulübü, aynı marka araba, aynı sevgisiz, samimiyetsiz açıklamalar. Aynı bayağı şarkılar, aynı bayağı sözler.
Hepsi gururlu, hepsi şerrrefli, hepsi hassas, hepsi hisli, hepsi Anadolu delikanlısı, hepsi iyi aile kızı, hepsi çok ama çoooook “keyifli” insanlar...
Keyifli programlara katılıp, keyifli sohbetler ediyor, keyifli yemekler yiyor, keyifli tatiller yapıyorlar. Herkes keyifli bir şeyler yapma peşinde, ama kimsenin iyi bir şey yapmaya niyeti ya da vakti yok. Hayat kısa.
Ne “gidiyorsa” o sırada onu yapacaksın.

Yazının Devamı

Yoksa U2’laşıyorlar mı?

10 Eylül 2011

Red Hot Chili Peppers’ın yeni albümü geçen hafta piyasaya çıktı, hemen Türkiye’ye geldi. Adı “I’m With You”. Son albümleri çift CD’lik “Stadium Arcadium”dan bu yana beş yıl geçti. Gitarist John Frusciante ikinci kez ve söylediğine göre bu sefer dönmemek üzere gruptan ayrıldı. Onun yerine Josh Klinghoffer var.
Red Hot Chili Peppers’ın yeni albümü önemli. Neden derseniz, onlar 1980’lerden bu yana müzik yapan ender büyük gruplardan. Badireler atlattılar ama dağılmadılar. Sıra dışı bir enerjileri, kökleri punk’a dayanan kendilerine has bir müzikleri, milyonlarca hayranları ve sebep oldukları dev bir ekonomi var.
Hâlâ en sevdiğim şarkılardan bazıları onlara ait. Ve elbette milyonlarca albüm satan grupların neslinin tükendiği bir müzik ortamında çok değerliler.
Belki tam da bu yüzden bazılarınca U2’laştıklarına inanılıyor.
U2’laşmak demek, eskiye göre yavan şarkılar yapmak, ana akıma teslim olmak, sistemi eleştirmekten uzaklaşıp sistemin göbeğine oturmak, dev bir ekonomiyi yönetirken mesajlarının gücünün azalması demek. U2’laşıyorlar mı emin değilim ama bu eleştiriyi yapanların (dünya müzik basınında, özellikle Pitchfork gibi alternatif mecralarda dile getirildi bu fikir) ne

Yazının Devamı

“Somali Konseri”nde gelişme var

4 Eylül 2011

Somali için her tarzdan müzisyenlerin ve şarkıcıların bir araya geleceği bir konser düzenleyelim diye yazdım. Ümitli değildim. Ama yazının yayımlandığı gün gelen haber fikrimi değiştirdi



Somali için 1985’teki Live Aid tarzında
bir konser düzenleyemez miyiz?” diye sormuştum. Aç insanlara yardım götürmenin yanında her türden sanatçımızın bir araya gelmesi de şahane olurdu. Dev bir konser, bu konserin kaydı ve bir de Somali şarkısı. Saklanacak bir eser olabilirdi.
Arayan soran, mesaj atan çok oldu. Bir kısım okur “Hayatta bir araya gelemezler birbirlerini kıskanırlar” diyor. Bir başka okur görüşüne göre

Yazının Devamı

Terk edilmemiş Rum köyü!

3 Eylül 2011

Bayramda Midilli adasında bir-iki gün geçirince şunu fark ettim: Terk edilmemiş Rum köyü ne güzel bir şeymiş meğer



Benim gördüğüm tek Rum köyü tipi terk edilmiş Rum köyü. Memleketimizin her yerinde vardır. İlk kez Fethiye’deki Kayaköy’ü görünce etkilenmiştim. Sanki bir günde bırakıp gitmişlerdi evlerini. Masaların üzerinde çaylar kahveler tüterken.
Gönderilmişlerdi. O görkemli köy, o etkileyici sokaklar, dağın yamacına dizilmiş yüzlerce ev...
Yaşayan dev bir organizmanın etleri, derileri çekilince ortaya çıkan iskeleti gibi. Dağa dayanmış, devden de dev bir dinozorun kalıntıları gibi.

Yazının Devamı

Gelin Somali için konser yapalım!

28 Ağustos 2011



1985’teki Live Aid’de Afrika için yaklaşık 150 milyon TLtutarında bağış toplanmıştı.


Madde bir: Bu işten kimse para kazanmayacak. Madde iki: Toplanan bütün para aracısız, komisyonsuz doğrudan Kızılay’a gidecek. Madde üç: Bu konserde siyasi görüş, etnik kimlik, parti, cemaat, müzik tarzı ayrımı olmayacak. Herkes kendince müziğiyle katkıda bulunabilecek. Madde dört: Bir Somali single’ı yapılacak. Bu single hem CD olarak hem de dijital platformlardan satışa sunulacak. Madde beş: Büyük bir konser verilecek, bu konser internet ve televizyonlardan canlı yayımlanacak, DVD ve CD olarak basılacak, dijital platformlardan satılacak.
Olmaz mı? Bilmem, neden olmasın? Sanatçılarımız sen Somali’ye gittin ben gitmedim, seni davet ettiler beni etmediler, kim ünlü kim sanatçı gibi tartışmaları bırakıp belki anlamlı bir hedef için bir araya gelir.

Yazının Devamı

Ey sponsorlar!

27 Ağustos 2011

Şarkıcılarımızı ücretsiz halk konserlerine çıkarıyorsunuz, Türkiye’yi dolaştırıyorsunuz, turneler yapıyorsunuz, şahane...
Büyük konser salonlarını adeta kapatıp dizi konserler düzenliyorsunuz, masrafa giriyorsunuz, âlâ...
Güneydeki bir sürü beach’i, sahili, koyu reklama boğup “birending” manyağı yapıyorsunuz, yakışır...
Ne kadar mekan, bar, kulüp varsa ihya ediyorsunuz, destek veriyorsunuz, organizasyonlar gırla... Çok da iyi oluyor, hiç itirazım yok...
İyi yapıyorsunuz, hoş yapıyorsunuz da... Sonuçta ne oluyor?
Konserler bitiyor, kış geliyor, her şey unutuluyor.
Bir-iki sanatçı sağlam para alıp satmayan albümlerinin kaybını karşılamış, diğerleri yıllık lüks kılık kıyafet masrafını çıkarmış, bazı mekan sahipleri de sezonu kurtarmış oluyor, hepsi bu. Bütün o tantanadan geriye kalan, ‘gugıllayınca’ karşınıza çıkan bir-iki sonuç, birkaç resim bir iki başlık... Her sene sil baştan aynı hikaye. Gene aynı turne, gene aynı konserler, gene aynı isimler...

Yazının Devamı