Kaş yaparken göz çıkartın!

21 Ağustos 2011

Tophane’deki nargilecileri denetlemeye gidin. Masalar sandalyelerle beraber nargileleri de toplayıp kaldırın. Dükkanlar komple tertemiz olsun. Ortalıkta bir Allah’ın kulu kalmasın.
* Ortaköy’deki incik boncukçuları denetlemeye gidin. Ortalığı dağıtın, toplanan ganimeti masalarla birlikte denize dökün. Meydan açılsın, herkes rahat etsin.
* Taksim meydanında metronun yanında duran tır dükkanları şikayet üzerine denetlemeye gidin. Hepsini toplayıp Tarlabaşı’ndan aşağı yuvarlayın, devrile devrile emniyetin önüne kadar gitsinler. Giderken yolun üzerindeki seyyar köftecileri ve nohut-pilavcıları da dağıtsınlar. Semte düzen gelsin.
* Galata Meydanı’na gidip gördüğünüz herkesi kovun,
meydana baştan aşağı su sıkıp cillop gibi yaptıktan sonra meydanın etrafına lahana ve lale ekin.
* Caddebostan sahilini denetlemeye ve düzenlemeye gidin, kalan son çimlerin üzerine de beton atarak üç-dört tane daha dev kadar Beltur çay plaza dikin. Her yerin etrafını tellerle korkuluklarla çevirin (pardon bunu zaten yapmıştınız).

Yazının Devamı

Sokak müzisyenleri meselesi (!)

20 Ağustos 2011




Bu yıllardır devam eden bir durum aslında. Dönem dönem rahat bırakırlar, sonra birden polis veya zabıta gelir, ‘İzniniz bitti, gidin’ der. Hatta üç ay gelmedikleri zaman ‘Başlarına bir şey mi geldi acaba?’ deriz. Ama bu sefer sandalye-masa toplama operasyonuyla çakışınca çok dikkat çekti.”
Sokak müzisyenleri meselesini merak ediyorsanız işin aslı bu. Kim diyor? Alavat isimli grubuyla sokaklarda çalan müzisyen Ahmet Öztürk (Radikal, 18 Ağustos, Elif İnce’nin haberi). Bundan ötesi edebiyata girer.
Ne ilk ayağı masa toplama olan gizli bir operasyon (!) devreye sokulmuş durumda, ne bundan sonra sırada mini etek yasağı gelecek, ne de insanların başları kapatılacak.
Sadece Beyoğlu Belediyesi’nin, eleştirilmesi son derece doğal, yersiz, plansız programsız uygulamalarından biri daha.

Yazının Devamı

Madem burnumuzun dibinde ıssız bir ada var...

14 Ağustos 2011

Yollara düşelim, 1950’lerde çekilmiş bir Türk filmine ışınlanmış gibi Gökçeada’ya şöyle bir uzanalım bakalım


-Gökçeada’da altınızda bir araba, bisiklet ya da motor falan yoksa tatilin anlamı yok. Adayı karış karış dolaşmadan hiçbir şey görmüş sayılmazsınız.
-Türkiye’nin en batı noktası var. Gittim. Gördüğüm şey bir duştu. Türkiye’nin en batısındaki duş. Göbekli bir adam yıkanıyordu. Batıda bir şey yok, ne varsa doğuda...
-Telefonunuz var diye rahat rahat takılmayın. Neredeyse hiç çekmiyor. Marka, şirket fark etmez; hepsi aynı derecede çekmiyor.
-Uğurlu plajı tarafına giderseniz dönüşünüzü günbatımına getirin. Yüzlerce yıllık zeytin ağaçları ve başıboş dolaşan keçi ve koyunların hüküm sürdüğü kekik kokulu, gökyüzü yıldız dolu “Yüzüklerin Efendisi” filminden çıkma bir sihirli ülke burası. Tarifi imkansız.

Yazının Devamı

Bizde varoşlara neden kültür gitmemişti?

13 Ağustos 2011

Kimilerine göre bir milyon dolar bulamadığımız için. Bana göreyse olayın parayla pulla alakası yok. Bakın anlatayım. Daha doğrusu hatırlatayım


Bizim dünya çapında bir piyanist ve bestecimiz var. İşler istediği gibi gitmediğinde televizyona çıkıp birilerine (ve bana) hakaret etmesiyle tanınır. Bu değerli müzisyen 2007’de varoşlara neden kültür gitmediğini şöyle yazmıştı:
“İstanbul okullarında 1000 konser’ isimli bir projem vardı. 200 okul belirlenecek, her birine beş konser götürülecek. Bir-iki öğrenim yılı içinde 600 bin çocuğa ulaşılacaktı... 2002’de Türkiye’ye dönme sebebimdi bu proje; çalmadık kapı bırakmadım ama sponsor bulamadım. Toplam bütçe 1 milyon dolardı.”
Bir de şunu dinleyin: Yıl 1975. Venezuela’da bir garaj. 11 çocuk, birkaç nota sehpası ve enstrümanlar. Hepsi bu. Çalışmaya başladılar. Başlarındaki insan varoşlardaki suçla müzik aracılığıyla mücadele edilebileceğini iddia etti. Kimse ona inanmadı. Ama o ve çocukları yılmadı. Klasik müzik çalıştılar. Orkestralar kurdular. Kimseden destek almıyorlardı. Ta ki 1977’de İskoçya’daki bir yarışmada birinci olana kadar. O noktada memleketlerinde dikkat çektiler. Sosyal örgütler ve bakanlıklardan yardım alarak

Yazının Devamı

Tatil gündeminden şok gelişmeler

7 Ağustos 2011

Tatil ortamı da Türkiye değil mi? Orası da memleket. Gündemse o da gündem.
Tatilde olduğumuzu hissettiren o güzel detaylar, klişeler hala yerinde duruyor mu? Birlikte tatil gündemimize bakalım.
* Bir kere tombul Efes şişeli üstü çıplak göbekli tatilci duruyor. Bu sefer farklı olarak tıpkı Türk gibi tombul bira şişesini baş parmak ve işaret parmağının yanıyla ağzından kıstırıp yürüyen şortlu, göbekli Hollandalı gördüm. “Üstadım nasıl kaptınız bu taktiği” dedim. “Her yaz geliyoruz” dedi.
* “Denize en son giren adam”ı gördüm. Herkes giyinip yemeğe geçince o sahile gidiyor. Ayrıca “Denize ilk giren adam”ı da gördüm. “Saatlerce kulaç atan adam”la beraber takılıyorlardı.
* Bütün gün denize girip güneşte kavrulan ve akşam yanmış tene beyaz gömlek giyerek piyasaya çıkan tatilci de kaybolmamış. Çokça gördüm, memnuniyetle.
* Kumlu ayak, kızgın kumda yanan ayak, gaddar çakıl taşlarının ayak tabanına eziyeti gibi gelenekler de yaşıyor sahillerimizde.
* Sekiz bacaklı, kan emen hortumlu kanatlı vızıl vızıl sevimli dostlarımız da her yerdeler. Özlemişiz. Odaya girince “N’aber abi selamın aleyküm” diye geliyorlar anında...

Yazının Devamı

Amy Winehouse’un müziğini seviyorsanız bunları dinlemelisiniz

6 Ağustos 2011

Adele: Şu an Amerika’da ondan daha fazla satan bir şey yok. İki albümüyle birden Billboard Top 40 listesinde. İngiliz R&B şarkıcısı bu yıl yayımlanan “21” isimli albümüyle çok ciddi başarı yakaladı. Şarkılar ve sözler hep dram, hep aşk. Zaten müziğinin doğasında da olan bu. İlk albümü “19” ise daha Motown tarzı şarkılar içeriyordu. Doğrusu ben ilk albümcüyüm, ama her ikisini de tavsiye ederim. 23 yaşındaki şarkıcının kendine has bir sesi var ve öyle ya da böyle kendini dinletiyor.



Sharon Jones & The Dap-Kings: Sharon Jones ve 10 kişilik müzisyen kadrosu Dap-Kings tam olarak 60’ların ve 70’lerin ilk yarısının soul ve R&B gruplarının izinden gidiyor.
O dönemi yeniden canlandırmaya yönelik (60’s Soul Revival) bir müzik ve ekip. Amy Winehouse’un “Back to Black” albümünde büyük emekleri var. Grup üyeleri buradaki 11 şarkının altısında yer almıştı. “Rehab”, “You Know I’m No Good” da dahil. 2010’da yayımlanan “I Learned the Hard Way”i öneririm. Sözler mi? Hep aşk, hep kırık kalpler, ama bu bildik meseleler eğer bu kadar güzel ifade edilecekse saatlerce dinlemeye razıyım.

Yazının Devamı

Masasız esnafın dramı(!)

30 Temmuz 2011




Sandalyesiz ve masasız kalan Asmalımescit esnafının dramı pek kimsenin umurunda değil. Hatta herkes içten içe “oh olsun” bile diyor. Ama linç edilmemek için bunu telaffuz edemiyor. İster kızın ister küfredin, durum bu.
Çünkü meselenin yaşam tarzı falan değil belediyeyle esnaf arasındaki ticari bir itiş kakış, bir danışıklı dövüş olduğunu herkes az çok tahmin edebiliyor.
Hoş esnaf diyoruz ya. Esnaf da değil milyon dolarlık işletmeciler bunlar.
Asmalımescit uzun zamandır dev bir açık hava barı gibi. Ya da dev bir restoran mahalle. İstanbul’un bütün görgüsüzlerinin kazıklanmaya gittiği bir yer. Yerlerden biri...

Yazının Devamı

“Ne ayaksın kızım sen?!”

24 Temmuz 2011




Evet, açıkçası ben her konsere-festivale giderken az biraz geriliyorum. En son geçen yıl Sonisphere’de bir grup önümü kesip ‘Ne işin var kız burda?’ dedi. Yarı ciddi yarı alaylı... ‘E müzik dinlemeye geldik arkadaşım, aynı sahada, aynı müziği dinlemeye’ dedim...
Açıkçası onlar da benim ters bir tepki vereceğimi düşünmüşler, konserlerin sonuna dek beraber atlayıp zıpladık... Rock’n Coke’ta da benzer olaylarla karşılaştım. Kolumdan çekip ‘Ayy tebrik ederim’ciler de vardı, ‘Ne ayaksın kızım sen? Ne o kırmızı Lennon gözlükleri?’ deyip ‘triplenenler’ de... Ama sonunda bakıyorlar ki aynı yolun yolcusu, aynı baskıların isyancılarıyız, konser sonunda kol kola zıplaya zıplaya çıkıyoruz...
Ama 2005’teki Rock’n Coke’ta çok ağır laflar yemiştim. Sanki memleketi ben yönetiyorum. Siyasete, yönetilmeye karşı biri olarak bir ‘birey’ olarak değil de bir ‘güruh’un üyesi olarak algılanıp yaftalanmaktan sıkıldım.
Hayde öptüm gözlerinizden.

Yazının Devamı