Henüz açılmamış bir müzik arama motorundan MÜYAP tarafından bir yıl için talep edilen telif bedeli bu. “Neye göre, hangi parametreler üzerinden fiyatlandırma yapıyorsunuz?” diye sorulduğunda ise açıklama yok. Böyle. Yersen...
Bir müzik arama motoru ve paylaşım sitesi açmak istiyorsunuz. Olur ya, insan serbest piyasada istediği işe girişebilir. Teknoloji gelişiyor, yeni alanlar açılıyor. Talep var. İnsanlar müzik dinlemek ve paylaşmak istiyor. Hazırlıklarınızı yaptınız, altyapınızı hallettiniz, hizmet vermeye hazırsınız...
Yapacağınız şey, kullanacağınız müziklerle ilgili telif kuruluşuna gitmek ve kullanım hakkının bedelini ödemektir. Bu ödemeyi yaparken de elbette neye, nasıl, ne kadar, hangi ölçüler üzerinden ödeyeceğinizi bilmeniz lazım. Fiyatlandırma dediğimiz şey yani...
VideoNmusic.com sitesini hazırlayan ekip de aynen böyle yapıyor. MÜYAP’a gidiyor. Bu site şarkıları arama motorlarından bulup dinletiyor ve kullanıcılarına kişisel dinleme listeleri yapmaya imkan tanıyor. Yani şarkıları kendi bünyesinde tutmuyor. Telif kuruluşunun onay verdiği kanallardan kendi arayüzü üzerinden dinletiyor. Bunu için de elbette kendi kullanım telifini ödemek niyetinde. Başvurunun nedeni
Youtube’a girecek, sosyal medyada takılacak, günümüz dünyasına uyum sağlayacaklarmış. MTV’nin başkanı Van Toffler böyle diyor
Van Toffler’ı uyku tutmamış. Televizyonda izleyecek bir şey ararken çok sıkılmış (zaten en yaratıcı ya da başınıza en fazla bela olacak fikirler hep böyle anlarda gelir), “Beavis ve Butt-Head olsaydı da izleseydik” diye düşünmüş. Bunu ben de bazen düşünüyorum. Aramızdaki fark, adamın global bir eğlence kanalı olması. Dolayısıyla Beavis ve Butt-Head tıpış tıpış geri dönüyor.
Elbette farkındayım, şimdi 90’lılardan oluşan gençlik bu çizgi kahramanları pek hatırlamaz. İki tipik ergenden bahsediyoruz. Rock’çılar, abazanlar, hafif embesiller, kafaları farklı çalışıyor ve en önemlisi komikler. Metallica’nın tavan yaptığı, rock ve metalin kitleselleştiği yıllarda bu ikili zamanın ruhunu yansıtıyordu.
Kevin Smith o yıllarda “Mallrats / Aylaklar” filmini çekmişti. Bu film Fellini’nin 1953’te çektiği, İtalya’da bir grup aylak arkadaşın hikayesine odaklanan “I Vitelloni / Aylaklar” filminin 90’lar versiyonu kabul ediliyordu. Amerika’daki alışveriş merkezi çılgınlığı ve orada takılan işsiz güçsüz, alt ve orta sınıf gençlerin muhabbetleri vardı bu filmde.
Beavis ve
Fazıl Say duymasın, yeni bir “alternatif arabesk fantezi” şarkı dinledim ve pek beğendim. Şarkının adı “Enerji Sinerji”. Söyleyen nevi şahsına münhasır karakterin adı Emmo...
Albüm pek yakında çıkacak. Adı “Sanayi Mahallesinde Aşk” olacakmış. Bunu duyunca tabii bu işte muhakkak bir “yavşaklık” var diye işkillendim. İşkillendiğim kadar da varmış.
Emmo, Gorillaz misali bir çizgi karakter. Cep telefonunda “yeni mesaj yok” Emmo’nun. Boynu bükük ve genellikle sanayide takılıyor. Kaşları Emrah kaşları. Arabeskin bir tür karikatürü yani. Klişeler üzerinden gidiyor ama aşağılamak, dalga geçmek için falan değil. Bayağı iyi arabesk bir müzik söz konusu çünkü.
Enteresan olan, Emmo’nun arkasında Dağhan Baydur’un adının olması. Baydur’un sahip olduğu lisanslama şirketi (teknik olarak EMI katalogunu temsil ediyorlar) Müzikotek’in bir yapımı. Baydur’u müzik sektöründen tanıyan çoktur. Tanımayanlar da belki Fuat Güner ve Erdal Kızılçay ile birlikte yaptıkları “Beatles Alaturka” projesinden hatırlayacaklar. Sendur Güzelel ve Uçan Yaylılar eşliğinde diye belirtilmiş. Sendur Güzelel İbrahim Tatlıses’in baş kemancısı olarak biliniyor. Durum böyle olunca, yani müzisyenler seçkin, prodüksiyon
İnternette gezinirken Kim Kardashian’ın yeni şarkısına rastladım. “Herkes şarkıcı olmak zorunda mı?” diye düşündüm. Aslında hayır
Ama şarkıcı kotası diye bir şey de yok Allah’a şükür. İsteyen olabilmeli.
Mahsun Kırmızıgül’ün eskiden her fırsatta konser vermeyi çok sevdiği Orta Asya diktatörlerinden birinin ülkesinde olmadığımız sürece isteyen herkes şarkıcı olabilmeli. Playback yapmak yasak değil.
Ünlüyseniz, işin içinde daha fazla para ve ün varsa neden şarkıcı olmayasınız?
Hülya Avşar’dan Banu Alkan’a, Türkan Şoray’dan Ayhan Işık’a herkes denedi bu işi. Cüneyt Arkın 1980 yılında İzmir Fuarı’nda sahneye çıktı. Repertuvarı bilmiyorum. Ama gözümün önüne getirmek bile zor şu anda.
Futbolcular da meraklı. Ümit Davala’nın hip hop albümünü hatırlayın.
Neticede Kim Kardashian’a refleks gereği çemkirmeye hazır bir haldeyken bunda zorlandığımı fark ettim.
MÜYAP Myspace’e erişimi engellettiğinde “Site kapatarak sansürü bir ticari araç olarak meşrulaştırmak yanlış” diye itiraz ettik. “Sen korsanı mı destekliyorsun?” dediler. Şimdi de Digitürk blogları erişime kapattı
İki kişi telefonda cinayet planlayabilir. Herhalde hırsızlıktan daha büyük suç. Peki telefon komple yasaklanıyor mu? Bunu Twitter’da biri yazmıştı. Olayı çok net anlatıyor. İnternetteki yasa dışı olaylara da belki bu gözlükle bakmak lazım.
Google’ın blog hizmeti verdiği Blogspot çatısı altında yasadışı bir iş oluyorsa o blog kapanır. Ama mahkemeler üşeniyor, yasa da müsait: “Kim uğraşacak şimdi yazışmayla falan? Kapatın gitsin...”
MÜYAP Myspace’i kapattığında sanatçılarına söz geçirmek yerine bu yola gitmişti. “Kapattığınız sitede sizin firmalarınıza ait sanatçıların kendi adresleri var. Söyleseydiniz kapatırlardı” dediğimde “Tek tek uğraşamıyoruz” yanıtını almıştım. O yüzden toptan kapanmıştı Myspace. E zor tabii tek tek uğraşmak; telefon et, konuş, ikna et falan, MÜYAP da haklı.
Youtube... İki-üç sersem Atatürk’e hakaret etti. Bütün Youtube yıllarca erişime kapatıldı. İnsanlar Youtube’un hizmetlerinden faydalanamayacak ama olsun. Ne önemi var ki...
Neden mi
“Live It Up” alışılmış tarzınızdan farklı. Şarkının arkasındaki hikâye nedir?
Kenan Vural: “Live It Up” hazırlamakta olduğumuz üçüncü albümümüzde yer alıyordu. Ancak düzenlemesi daha farklıydı. Şarkının anlattığı hikâyeye uygun, İngilizce sözler yazıldı ve yeni bir düzenleme yapıldı. Ama şarkının ruhunun çok değiştiğini söyleyemem. Tek gitarla da çaldığınızda aynı his geçiyordu dinleyene.
Kimi 80’lerin, kimi 70’lerin etkisi olduğunu söyledi. Siz nasıl tanımlıyorsunuz?
Kutlu Özmakinacı: Düzenleme olarak 70’ler, ruh olarak 80’leri yansıtıyor. Biz üç şarkı hazırladık. Bir tanesi daha rock diyebileceğim bir düzenlemeydi. Diğer ikisi birbirine yakın şarkılardı. TRT seçici kuruluyla yaptığımız değerlendirmede bu iki şarkı üzerinde yoğunlaşıldı.
Kimler vardı kurulda? Nasıl seçildi şarkı?
Özmakinacı: Kamil Özler, Neşet Ruacan gibi caz dünyasından isimler var. Onlarla değerlendirdik.
Bu isimler müzikal açıdan mı değerlendiriyor, yoksa Eurovision kriterleri açısından mı?
Değerli sanatçılar! Para için gözünüzü kapatıp kime olsa çalar mısınız yoksa bu noktada hisler ve siyasi tavrınız ya da hepsini bir kenara bırakın, vicdanınız devreye girer mi?
Bu sorunun yanıtını çok merak ediyorum. Ama yanıtlaması zor biliyorum. Çünkü profesyonellik diye bir şey var. Ama acaba onun da sınırları olabilir mi?
Bakın Guardian’ın alaycı üslubuyla bilinen köşe yazarı Alexis Petridis’e göre batıdaki pek çok müzisyen şu anda Ortadoğu’daki gelişmeleri kaygıyla (!) izliyor. Çünkü diktatörler bir bir devriliyor ve yerlerine de henüz kimin geleceği belli değil.
Yani bundan sonra kime ekstraya gidilecek ve doğum gününde 10 dakika çalınıp milyon dolarlar alınacak belli değil.
İlla özel parti olması da gerekmiyor. Mesela 2006’da Kaddafi evinin bombalanmasının 20’nci yılında Lionel Richie’ye barış konseri verdirmişti. Richie yeteri kadar milyon dolar karşılığında, Kaddafi’nin bombalama esnasında hayatını kaybeden üvey kızı Hannah’yı da anarak bu “barışçı” ülkeyi selamlamıştı.
80’ler nostaljisi sadece Beyoğlu barlarında parti yapmaya yaramıyor, işte gördüğünüz gibi barışa da faydalı.
Tanımıyorsanız tanışın: Adı Alp Ersönmez. Kendisine Türkiye’nin en iyi elektrik basçısı demeye hiç çekinmem. İlk solo albümünü yayımladı. Üstelik Erik Truffaz da ona trompetiyle eşlik ediyor
Alp Ersönmez’i caz ve türevlerine meraklı müzikseverler zaten yıllardır biliyor. Kangroove’un basçısı olarak tanıdık. Ardından caz konusunda bir üstada dönüştüğüne tanık olduk. Memleketin (benim için) en baba elektrik basçısıdır. Müzik algısı ve zihni de çok açıktır. Caz ve rock türevlerini geniş bir yelpazede çalar. En son Tarkan’ın klibinde rastlayınca onunla da çalışmasına memnun oldum. “Acımayacak”ın klibinde onu görebilirsiniz. Şaşırmadım çünkü Tarkan hep en iyi adamlarla çalışır. İşini bilir.
Ersönmez’in ilk solo albümü geçen hafta Pozitif etiketiyle yayımlandı. Adı “Yazısız”. Albümü merakla açtım, bilgisayarıma koydum. Kulaklığı taktım ve derin bir oh çektim. Bir kere bu albümü bilgisayarınıza koyduğunuzda “Track 01”, “Track 02” yazmıyor. Şarkıların isimleri neyse onlar çıkıyor. Yani hem sanatçıya hem de dinleyiciye saygıda kusur yok. Tebrikler.
Ardından elbette müziğe odaklandım. Açılış parçası “SFG (SağlamFaydalıGüzel)”de Erik Truffaz trompetiyle şahane. “Burada Bir Yaralı