Commute” İngilizce bir sözcük. Her gün düzenli olarak evden işe uzunca sayılabilecek mesafeyi kat etmek anlamına geliyor.
“Banliyödeki evinizden şehir merkezindeki iş yerinize her gün gidip dönmek” demek işin aslı bu. Öncelikle ABD’deki büyük şehirlerde ortaya çıkan, şehirlerin büyümesi, çalışma hayatının şehirlerde yoğunlaşması ve banliyölerin oluşmasıyla zamanla bütün dünyaya yayılan bir gerçek.
İnsanlar iş yerlerinin bulunduğu şehirlerde barınamayınca, ev kiraları fazla yüksek ya da şehirler dar gelmeye başlayınca “commute” edeyim ben demişler. Şehrin bir saat dışında bir kasaba bulup yerleşmişler.
Bugün pek çok gelişmiş büyük dünya şehri gibi Londra’da da “commute” çok önemli ve hayati bir kavram. Herkes “commute” ediyor. Ancak hayatın temelinde otomobil değil tren var. Karayolları yerine tren yolları büyük öneme sahip. Ulaşımın can damarı otomobil değil tren.
İstanbul karayollarına sırtını yaslamış bir şehir. Arabanız yoksa şehir dışındaki evinizden işe
Hadise’nin “Geliyorum Yanına” adlı geç yaz hit’i geçen haftanın en popüler şarkılarındandı. Sedef Şensoy’un “Kaç Kaç” adlı şarkısı popa yeni bir yön önerirken Hande Yener’in “Krema”sı daha fazla ilgiyi hak ediyor.
Türkçe popta geçen hafta şarkı yayınlayan en büyük isim Hadise’ydi. “Geliyorum Yanına” adlı şarkı bir yaz hit’i olarak tasarlanmış. Belki bu yüzden biraz geç kalmış diyebiliriz. Hadise 10 Ağustos’tan bu yana 5 milyona yakın izlenme almış. Sanırım beklentileri daha yükseklerdeydi. Bu klasik beat’lerdeki Türkçe pop şarkısında sabaha kadar kopuluyor, keyifler gıcır, adlar sahillere yazılıyor ve “buralar bize dar geliyor.” Yani her şey bildiğimiz gibi.
Banu Parlak’ın 8 Ağustos’ta yayınlanan “Aman” adlı şarkısı 1 milyonun üzerinde. Bir diğer pop çıkışı Çağla’nın “Bir Yere de Yaz” adlı şarkısı oldu. O da 2 milyonlarda. Klasik anlamda Türkçe popun bu haftaki karnesi aşağı yukarı bu şekilde gelişirken,
Tatildeyseniz şu anda muhtemelen bir sahilde şezlong stresi yaşıyorsunuz. Erkenden havlu atmak diye bir şey var. Şezlonga havlu atmak. Güney sahillerimizden yeni döndüğümden bu stresi gayet iyi biliyorum. Şezlongsuzluk evsizlikten beter. Çantalar torbalar öylece kala kalıyorsunuz güneşin altında. İnsan ağlamaklı oluyor. Şu anda bayram olduğundan durum daha da beter. Güneyden gelen haberlere göre boş şezlong için kardeş kardeşi vuruyormuş. Tatildekilere kolaylıklar ve sabır diliyorum. Ben atlattım işime gücüme döndüm darısı sizin başınıza.
Tatilde kendimce notlar tuttum ancak daha sonra oturup hepsini bir arada okuyunca sanki hiç eğlenmemişim gibi duruyor. Hâlbuki eğlendim. Babanın tatili demek, “eğlenmemişim gibi duruyor ama aslında eğlendim” demek zaten.
Tatilde herkes gibi fotoğraf çekip Instagram’a koymak istedim. Ama başaramadım. Bir süre sonra da çabalamaktan bıktım. Benim görüntüler Instagram’lık değil Tik Tok’luk oldu. Ne zaman pırıl pırıl bir deniz, egzotik görünümlü bir sahil çekmeye çalışsam
Geçen hafta yayınlanan single ve videolara yakından bakarak Türk dinleyicisinin değişen zevkleri ve beklentileri hakkında bazı bilgiler edinmek mümkün.
Murat Boz’un yeni klibi “Aşk Bu” 19 Temmuz’da büyük beklentilerle yayına kondu. Ancak izlenme sayısı bir buçuk milyonlarda kaldı. Özenli elektronik altyapılara sahip olan bu hayli düzgün ve dikkatle hazırlanmış pop şarkısından sadece bir gün önce 18 Temmuz’da yayına verilen Norm Ender imzalı “Mekanın Sahibi” 19 milyonu bularak en popüler yerli klipler arasına girdi. Rapçi Norm Ender’in popçu Murat Boz’dan üç kat fazla izlenmesi günümüz dinleyicisinin ruhu, doğası, davranışları ve beklentileri hakkında bir fikir veriyor olmalı. Bildiğimiz anlamda klasikleşmiş Türkçe pop’un ‘80’lerin ortasından 2000’lerin ortasına kadar rakipsiz devam eden hükümdarlığı artık sanırım sona ermiş durumda. Bu cümle karamsar ya da olumsuz görünebilir ama asla değil. Sadece bir saptama. Popta güzel şarkılar yapılmıyor ya da
Marianne Ihlen ve Leonard Cohen’ın yaşadığı aşkı anlatan belgesel film “Marianne & Leonard: Word of Love” İngiltere’de 26 Temmuz’da vizyona girecek. Bu vesileyle sanırım bir süre Leonard Cohen’den söz edilecek ama aslında bu belgeselin odaklandığı kişi Marianne.
Cohen’in aynı adlı şarkısını yazdığı Marianne Ihlen’i ve Cohen ile ilişkisini herhalde müzik tarihine meraklı olanlar dışında pek kimse bilmez.
Leonard Cohen’in henüz müziğe başlamadan şair ve yazar olarak kendini kanıtlamaya çalıştığı dönemde yaratıcılığını kamçılayacağı düşüncesiyle yerleştiği Yunanistan’ın Hydra adasında yaşanan bir aşk hikâyesi bu.
Hydra’nın o dönem avangart bir sanat topluluğuna ev sahipliği yaptığı biliniyor. Bu elektriği suyu olmayan balıkçı köyüne yolu düşen pek çok sanatçının arasında, sanatçı olmayan biri de var. Marianne Ihlen. Marianne adaya 1958’de geliyor. Burada yazar Axel Jensen ile tanışıp evleniyor ve anne oluyor. Jensen bebeğin doğumundan sonra ülkesine dönüyor ve Marianne bebeğiyle yalnız bir
Bir dönemin popüler müziği arabesk nereye gitti? Ne oldu o meşhur arabeske merak eden var mı?
Arabesk artık ‘70’lerdeki ‘80’lerdeki gücüne sahip değil. Özgün ve orijinal bir tür olarak değil, başka müzik türlerinin içine nüfuz etmiş durumda hayatını devam ettiriyor. Pop, alternatif ve indie müzik yapan bugünün yeni kuşak sanatçıları arabeskten beslenip müziklerinde bu türün önemli karakterlerini yansıtıyorlar. Bu doğru. Ama arabeskin ruhu yeni nesil müziklere yansısa da kendisi pek ortalıkta görünmüyor. Bugün arabesk çalan radyolara baktığımızda hâlâ bu türe karakterini veren temel isimleri çaldıklarını görüyoruz. Müslüm Gürses, Bergen, Tüdanya, Ferdi Tayfur, Gönül Akkor gibi isimler Damar FM’in playlist’inde gözüme çarptı. Bunun dışında yeni sayılabilecek isimlere de rastlıyoruz playlist’lerde ama mesela Tuncay Tuncel, Suzan Sümbül gibi son yıllarda albüm çıkarmış isimlerin dinlenme oranları arabeskin
“Gelmiş geçmiş en iyi komedi şovu hangisi?” sorusunun yanıtı benim açımdan çok net: “Seinfeld”. Geçen cuma akşamı Jerry Seinfeld’i sonunda sahnede izledim. Hammersmith Apollo’da, Londra’daki ender şovlarından birini yapacağını duyduğumda -altı ay önce- hiç düşünmeden bilet almıştım. Seinfeld biletleri Glastonbury festivali gibi çıkar çıkmaz dakikalar içinde tükeniyor. Nasıl ki Glastonbury biletini alırken “Acaba bu yıl hangi grup var?” diye düşünmüyorsanız, Seinfeld biletini de acaba hangi konulardan bahsedecek diye düşünmeden alıyorsunuz.
Jerry Seinfeld yaşayan en büyük komedyenlerden biri. Onun penceresinden dünyaya bakmak benim açımdan dünyaya ve kendi hayatıma iyimserlikle bakmamı sağlayan mutluluk verici bir deneyim. İster Seinfeld’in herhangi bir bölümünü, ister Netflix’teki şovu “Comedians in Cars, Having Coffee”yi izleyeyim, bu gerçek benim için hiç değişmiyor.
2019’da 65 yaşındaki Seinfeld’in kafası neyle meşgul? Bunu merak ediyordum. Neleri kurcalıyor, nelerden bahsediyor? Açıkçası, 30 yıl önce “Hiçbir şey hakkında bir televizyon şovu” mottosuyla yayınlanmaya başlayan “Seinfeld”de neyle meşgulsa, şimdi de aynı şeylerle meşgul Seinfeld: Modern insanın günlük yaşamı hakkında
20 Temmuz’da İstanbul Parkorman’da bir konser verecek Years & Years son yılların dünya çapında en iyi çıkış yapan pop ekiplerinden biri. Grubun kurucu üyelerinden Emre Türkmen sorularımı yanıtladı.
Years & Years, 2015’teki ilk albümü “Communion” ile adını duyurdu ve listeleri altüst etti. Her ne kadar az sonra okuyacağınız üzere grubun müzikal geri planından ve bestelerinden sorumlu kurucu üyelerden Emre Türkmen -haklı olarak- “aniden gelen başarı yoktur, onun öncesinde çok uzun çalışma vardır” dese de bu durum grubun hızla büyük bir üne kavuştuğu gerçeğini değiştirmiyor.
“King” ve “Desire” neredeyse her radyonun gözdesi oldu ve Britanya listeleri dahil pek çok ülkede bir numaraya ulaştı. Geçen yaz yayınlanan ikinci albüm “Palo Santo”nun turnesi çok büyük bir başarıyla halen devam ediyor ve ekip 20 Temmuz’da One Love Festival’da Parkorman’da sahne almak üzere İstanbul’a geliyor. Bu onların ilk Türkiye performansları olacak. Açıkçası çok eğlenceli bir konser olacağına eminim. Turnenin önceki konserlerini referans alırsak kaçırılmaması gereken bir pop şovu bekleyebiliriz.
Years & Years’in müziğinde ‘80’lerin synthe’leri, ‘90’ların house ve dans ritimleri iç içe geçiyor. Solist Olly