Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bağlanacak mıyız, bağlanmayacak mıyız Mazhar abi



MFÖ’nün yeni albümü “Ve MFÖ” sonunda masamdaki yerini aldı. Bir haftadır dinliyorum, ara ara notlar alıyorum. Her şey tamam ama şu meseleyi çözemedik gitti



Mazhar Alanson böyledir. Bir âşık ol der, bir olma. Bir pervane misali ateşe yanar, bir yalnızlık ömür boyu der, hepimizi depresyonlara gark eder. Kafamızı karıştırır durur. Bu albümde de aynısını yapmış. Aşk meşk dediğinizde kimse güvende değil yani aslında. Mazhar Alanson herhalde bunu anlatmaya çalışıyor.
Önce “Hep Yaşın 19” isimli şarkıyı duyduk bu albümden. Ne diyor yazar?
“Ne güzel şeysin sen, hep yaşın 19 / Gel yanıma sar beni, bugün var yarın yokuz.”
Vay be diyoruz. Ne güzel. Hakikaten bugün var yarın yokuz; nedir yani, neden bütün bu pozlar, nazlar? Ne bekliyorsun? Ne arıyorsun? Ne bu tripler hayat boyu?
Peki sonra ne oluyor?
Çok değil bir şarkı sonra Mazhar Alanson canımıza okuyor “Bu Aşk Olur Mu”da. “Buldun da ne oldu, tuttun yok oldu...” İki dize sonra tabuta son çiviyi de çakmış: “Mahsun mahsun oturma yatağında / Mükemmel bir yaştasın, bana bağlanma.”
Hani sarılıyorduk, hayat faniydi; ne oldu Mazhar abi gene karıştırdın kafaları...
İtiraf et; “Yalnızlık Ömür Boyu”, biliyorsun ama gene de aşk şarkıları yazıyorsun...


“Ve MFÖ”den notlar...


-11 şarkıdan beşini Bora Uzer düzenlemiş. “Bu Aşk Olur Mu?”, “Sorma”, “Sensiz Olamam”, “Dedikodu Medikodu”, “Vur Vur”. Uzer şarkıları bir tür funk/hip hop/R&B prodüktörü kafasıyla işlemiş. Onun tarzı bu. Ve bu formül işe yaramış da...
-Hoşuma gitti ama MFÖ ile çalışan bir aranjör düzenlemelerde zaman ve dönem çağrışımlarından uzak durmalı. Yarın bu düzenlemeler eskir, modası geçer ama esas olan şarkıdır MFÖ’nün müziğinde.
-Albümün çıkış şarkısı olan “Hep Yaşın 19” eski usul şahane bir MFÖ klasiği. Bir Fuat Güner bestesi olan “Kıskanınca” için de aynı şeyi düşünüyorum. “Sorma” her yönüyle etkileyici, esaslı bir şarkı. Sözleri Aysel Gürel’e ait Fuat Güner bestesi “Çözemedin”den de zevk aldım.
-Özkan Uğur’un albümün en sonunda “Milenyum Süvarileri” gibi bir şarkıya funk kafasında bir düzenleme yapması isabet olmuş. MFÖ’nün en hınzır ritimli şarkılarını yapan adamdır zaten kendisi.
-Sözlere genel anlamda bakınca, şarkıları dinleyince insan çölde vahaya rastlamış gibi oluyor. O kadar çok içi boş, klişe laf var ki etrafta, Mazhar Alanson’u dinleyince derin bir oh çektim.
-İyi şarkı sözü ne güzel şeymiş, müziğe nasıl hayat veriyor, notaları, akorları nasıl da anlamlandırıyormuş meğerse.
-MFÖ’nin 2011 albümü şu ara yayımlanan albümlerin büyük kısmından daha farklı, daha etkileyici ve daha yeni fikirler içeriyor. MFÖ sadece eski şarkılarını dinleyip sevdiğimiz gruplar kategorisinden de iyice uzaklaşıyor bu albümle...
Son not: Bora Uzer aranjör yanını öne çıkarırsa Türk popu kazanır.





Kurt Cobain yaşasaydı...


a) Hâlâ Courtney Love ile birlikte olacaktı. Beverly Hills’deki evlerinin kapısını dergilere açacaklar, üç çocuklarıyla Vogue’a ya da Vanity Fair’e pozlar verecekler, pek yakında başlayacak “Smells Like -Clean- Spirit” isimli reality şovlarını müjdeleyeceklerdi: “Ailecek nasıl temizlendik...”
b) Rock ya da punk’ı terk etmiş olacaktı. Belki kendi kendine gitar çaldığı minimal bir müzik icra ediyor olacaktı, belki de Thom Yorke gibi elektronik müziğin derinliklerinde kendine yeni bir hayat arayacaktı. Her iki şekilde de eskisi kadar popüler olmayacaktı.
c) Dave Grohl ile grubun dağılması sırasında mahkemelik olacaklar, uzun bir dargınlık dönemi sonucunda, mesela bugünlerde barışacaklardı. Cazcı olup kayıplara karışan Krist Novoselic’i de alarak sağlam bir paraya Live Nation ile anlaşıktan sonra bir “reunion” turnesi yapacaklardı. Bu turne U2’nun
“360 derece” turnesini her anlamda sollayacaktı.
d) Paul McCartney gibi artık müziğiyle kimseyi etkileyemeyen bir eski yıldız olacaktı. Hayır işleriyle
ve evlilikleriyle gündeme gelecekti.
e) Fazıl Say’ın arabeske salladığı gibi yeni popa, 2000’lerin punk ve rock revival’ına ve kapitalist müzik sektörüne sallayacak, sistemin dışında kalıp kendi müziğini icra edecekti. İnternetin imkanlarına bayılacaktı.
f) Kendi plak şirketini kuracak, genç sanatçılara destek olacak ve yapımcılığa yönelecekti.
Neticede öyle ya da böyle hayatta olacaktı ve kimbilir daha ne güzel şarkılar yapacaktı... “Nevermind”ın 20’nci yıl özel yeniden basımındaki şarkıları, daha önce yayımlanmamış canlı performansları dinlerken bunları düşündüm hep.



İTİRAF EDİYORUM

-Afrika konusunda en büyük gürültüyü biz koparıyoruz ama icraat zayıf. Bakın Paul Simon “Graceland” albümünün 25’inci yılı için turne planlıyor. Dönemin siyasi ve estetik özelliklerini gündeme getirecekmiş. Başkaları da yoldadır.
-Bülent Ersoy’un yeni albümünü yanıma alıp şehirlararası otobüslerle Anadolu yollarında otogar otogar gezesim var.
-Yağmur yağdı mı Radiohead’i dayardım bünyeye, son zamanda The Radio Dept. de işimi görüyor.
-Atlas Jet’in, müzisyenlerin enstrümanlarını kabine almadığına dair gelen yakınmalar arttı. Sıkça seyahat eden müzisyenlerin değerli enstrümanlarına bavul muamelesi yapılması fena. Tabii kontrbasıyla kabine girmek isteyen birine ne yapılır, onu da bilemedim. En iyisi havayollarının bu konudaki politikalarını açıklamaları.



Çok sev, az sev!

Adam aynanın karşısında çıplak. İki eli yüzünün yanlarında boksör gibi gardını almış kendini izliyor. Büyük aşkı küvette elinde şampanya ona hayranlıkla bakıyor:
“Seni az seviyorum.”
“Ben daha az...”
Bu diyalog bir romancımızın son kitabından...
Kız hapşırıyor. Adam ona “çok sev” diyor.
Bu da reklamdan.
Bu aralar hem “Çok sev” hem de “Az sev”le karşılaşınca paylaşmadan edemedim.
Fesatlıktan değil, şaşkınlıktan.