Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Seçim izlenim gezilerine bu yıl ben de katıldım. Siyaseti, partileri, talepleri, tahminleri zaten gazeteye yazıyorum. O yüzden şimdi boşverin siyaseti miyaseti, ben size şehirli gözlerimle etrafta gördüklerimi anlatayım



Memleket manzaraları

Bu dedenin adı Yusuf Kaplan (89). “Gece yarısı kapımı çalıp ekmek
istediler verdim” diyor. Bedeli 3 yıl 9 ay. Cezasını yeni tamamlamış.



* Bir sürü minibüs gördüm. Minibüs kültürünü sevdim. İstanbul’daki gibi değil minibüsler doğuda. Birbirini tanımayan, zombi gibi işe gidip gelen insanlar yok.
Dert tasa bol ama muhabbet var yine de... Köylerden, sarp dağların ortasındaki ıssız evlerin yanından geçtikçe yol kenarında duran birileri ellerindeki torbaları öte beriyi gösteriyor: “Bagaja koyayım mı?” “Koy”. Ta ki dolana kadar. Bagaj doldu mu şoförün yanı var. Vardığınız yerde sahipleri gelip alıyor emanetleri.
* Gittiğim her yerde minik taburelere, minyatür sandalyelere oturdum. Oturamadım, iki büklüm oldum. Herkes çok rahat bir ben diken üstünde, şehirli popomu rahat ettiremedim miniklerin üstünde.
* Kebapçıya gitmedim, yöresel lokantalara rağbet etmedim, tıka basa yemedim, yediklerimi övmedim. Ama yıllık çay kotamı doldurdum, orası kesin.
* Bol bol korsan CD gördüm. Kayıt kafası. “Bunu bir arkadaş kaydetti” diyen takıyor CD’yi, türküler başlıyor ortamlarda. Bülent Forta duymasın...
* Tunceli’de Björk çalan bir kafe gördüm. Adı C&C Cafe. Tam meydandaki caddenin bitiminde. Kule gibi bir binanın en üst katı. Püfür püfür esiyor, Munzur manzaralı. Bir Björk, bir türkü...
* Baraj gölleri gördüm, feribotlar gördüm. Pertek yolundan Tunceli’ye giderseniz yolda feribot var. Simitle çay da var. Turist gibi resim çektirdim feribotta.
* Feribotun ardından bakan yalnız martılar gördüm. İstanbul martılarının aksine bunlar kendi başlarına takılıyor, feribotu takip etmiyor. “Cool” martılar...
* Ağaçlara yuva yapmış leylekler, keklikler, ağaçkakanlar, rengarenk çiçeklerle dolu vadiler, çayırlar, dereler, çaylar, bahçeler, koyunlar, keçiler, güzel gözlü mahzun eşekler, sarp yamaçlarda kaleler, üstlerinde beyaz bulutlar da gördüm. Ne seçim umurlarındaydı, ne AKP, ne CHP, ne BDP, ne MHP. Nuri Bilge Ceylan’mışım gibi baktım güzel ve yalnız memleketimize...
* Ben Anadolu insanını tanıyan biri değilim. Hayatım İstanbul’da geçti. O yüzden klasik bir “İstanbullu şehirli adam doğuya gidince etkilenmiş” kafası doğaldır. Zaten böyle bir şey yokmuş gibi davranmadım.
Çok da rahat ettim. Size de tavsiye ederim. Keşfetmenin yaşı yok. Geç olsun, güç olmasın. Ne işimiz var demeyin, gidin bir ara görün memleketi...


Masa üstünden notlar
Gazetedeki masamdan, dokunur dokunmaz devrilen CD kulelerinin arasından bildiriyorum...

“Kedi” / Kedi
İki şarkılık bu single’ı aradan çekince CD kulesi yıkılıyordu az daha. İçinde “Aptal” ve “Aşk Var Mıdır?” isimli iki şarkı bulunan bir demo albüm gibi bir şey. Ceren Taçan ve Özkan Atilla Tokcan’dan ibaret Kedi bir hisli bir de hareketli iki “yeni nesil pop” şarkısıyla dikkat çekici. Albümün tamamını (artık ne zaman hazır olursa) merak ettik. Takibe aldık.

“Su” / Berksan
Tarksan’ın albümü çok başarılı bir Tarkan albümü olmuş. O açıdan kendisine Berksan dememizin hiçbir manası yok. Kendine Tarkan’ı örnek alan bir Gökhan Özen bile jet ski’siyle kaybolup geri dönmesinin ardından kendi kişiliğini bulmuştu.
Gökhan Tepe’nin de zaten modası kendi kendine azalarak geçti.
O bakımdan Tarksan’ın Tarkan’ı taklit etmekle yetinmeyip bizzat o olma çabasını şaşırtıcı ancak yeni ve hip buldum. Gününde bir Tarksan’ın Tarkan’dan farkı yok. Hatta sahte rakı gibi gibi bu albümü de sahte Tarkan olarak satsak satarız. Kimse zehirlenmez.

Keşke yapmasaydınız...
Müzisyenlerin reklamlarda oynaması, şarkı söylemesi, markaların yüzü olması, onlar için şarkılar bestelemesinden rahatsız değilim. İnandıkları, kişiliklerine uygun işlerse eğer bunlar, zararı değil faydası var hatta...
Ama halka mal olmuş, hayatımızın bazı en değerli anılarına, anlarına eşlik etmiş, hafızamızda yeri olan şarkıların reklamlara mal gibi satılmasına karşıyım. Sıkıştıkça baba yadigarı değerli eşyalarını satıp geçinmeye çalışan yaşlı hanımefendinin dramı misali, Levent Yüksel de güzelim “İstanbul” şarkısını mobilyacılara satmış. Hem de sözlerini değiştirip markaya uyarlatmış. Çok üzüldüm. Kaç lira aldılar bilmiyorum ama keşke yapmasalardı. “Biz Aşkın’la size yeni bir şarkı yapalım, bu güzelim eseri mahvetmeyelim” deselerdi...


İtiraf ediyorum
* “Nihat’la Sivrisinek” isimli radyo programında şöyle bir itirafa denk geldim: “Sürekli antidepresan alıyorum, kafam güzel ama kimsenin haberi yok. Başka türlü anneme dayanamıyorum, evlenen arkadaşlarımı ise parçalamak istiyorum.” Nasıl kafa?
* Hülya Avşar’ın yeni sahne şovunda canlandıracağı karakterlerden biri olan “rock’çı”yı (ne orijinal) nasıl yapacağını merak ediyorum. Bence Nuri ile Zeki de merak ediyordur.
* Alişan’ın askerlikte başına gelen ilginç olayları anlatacağı stand-up şovuna ait videoların yeni viral olacağını tahmin ediyorum.
* Bazen uçak yolculuklarında yanımda oturanla dirsek mücadelesi ne giriyorum. Kolluğa kim dirseğini koyacak? Hayır mühim değil de “Neden önce ben çekiyorum dirseği” inadı fena...
* Borajet diye bir havacılık şirketi olduğunu bilmiyordum. Kahramanmaraş’tan Ankara’ya tam 1 saat 40 dakikada sallana sallana uçan pervaneli uçakları, zencefilli çörekleri ve birbirinden hoş hostesleri var.

Haberin Devamı

Pazar albümü
“Give Till It’s Gone” Ben Harper
Ben Harper’ın dinlediğim ilk albümü “Fight For Your Mind”dı. Büyülenmiştim. Ondan sonra aynı tadı aldım desem zor. Yeni albümünü masanın üzerinde görünce heyecanlandım. 10’uncu albümü bu Harper’ın. Hepsi size aynı yoğunlukta hitap etmeyebilir ama Ben Harper çalmaya başladığında bugüne kadar sıkılıp müziği değiştirdiğimi pek hatırlamıyorum. İlk single “Rock’n Roll is Free” klasik rock şarkısı formuna yakın. Ben “Don’t Give Up On Me”yi, “Feel Love”ı, “Get There From Here”i, özellikle de “Do It For You, Do It For Us”ı dinlerken tam tatil albümü bu dedim kendi kendime. Bu aralar ne dinlesem ucu tatile çıkıyor zaten. Harper başlangıç yıllarından farklı. Daha az karanlık, tarz olarak da daha pop artık. Benim itirazım yok. Kendinden buğulu sesi ve gitarıyla pazar günü o konuk olmayacak da kim olacak evimize...