Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Meğer sorun bende değilmiş. Meğer tat almayan, dinleme ve takdir etme yeteneğini kaybeden ben değilmişim. Sadece son zamanlarda tatsız tuzsuz şeyler dinlemişim. Benim yerimde olsanız ve her gün maruz kaldığım kötü ve vasat müziğin yarısına maruz kalsanız kulaklarınızı kapayıp koşarak kaçarsınız. Eğer siz de zaman zaman müzikten uzaklaşır gibi hissediyorsanız son zamanlarda piyasaya çıkan şu albümleri bir kenara yazın. Ben beğendim, kendimi tedavi ettim. Belki sizin de hoşunuza gider.

Yeni U2 olabilirler mi?
“The Suburbs” - Arcade FIre

Şu ara dinlemeniz gereken 4 albüm

Üçüncü stüdyo albümleri. İlki “Funeral” iyiydi. İkincisi “Neon Bible” daha iyi. “The Suburbs” çok daha iyi. Ve bir grup için bunu yapmak çok zordur. Alternatif müzik kategorisinde kabul ediliyorlardı. Ama o kadar beğenildiler ki artık dev bir kitleleri var. Bana sorarsanız yeni U2 derim. Şu anda tartışılan konu da bu zaten. Arcade Fire son albümüyle de o kadar sattı ki (2 Ağustos’ta çıkan albüm şu anda Amerika, Kanada, İngiltere, İrlanda, Belçika’da bir numara) alternatif olmaktan çıkıp karakterlerini mi kaybedecekler acaba endişesi var dinleyicide... Gördüğünüz gibi insanlar dünyada böyle şeylerden de endişe edebiliyor.
U2 dediysem, Kanadalı Arcade Fire’ı müzikal açıdan değil, konum, belki tarz ve duruş olarak benzetiyorum biraz U2’nun ilk zamanlarına. Ve elbette Arcade Fire klasik anlamda bir rock grubu değil. Gitarın baskın olduğu bir müzik yapmıyorlar. Solistleri Win Butler’ın bir duyduğunuzda bir daha unutamayacağınız kadar güzel bir sesi var. Ve bu albümde 16 birbirinden güzel şarkı var. Ben dinlerken kalkamadım başından. Sizi buna zorlayan albümler güzeldir. Bunu bilirsiniz.
Neden dinlemeli? Muhtemelen şu aralar yayımlanan en iyi albüm bu. Ticari dünyanın dışında da bir dünya var ve anlayana çok büyük hazineler sunuyor. Bu albümde bu var. Rolling Stone’un en sevdiğim yazarı Rob Sheffield şöyle diyor: “İlk albümünüzün adını ‘Funeral’ (Cenaze) koyuyorsanız olgunluk çıtanızı çok yükseğe çıkarıyorsunuz demektir. Ama Arcade Fire ‘The Suburbs’ ile bunun kendileri için bir sorun olmadığını kanıtladı.” Bundan daha iyi ne anlatabilir
ki Arcade Fire’ın başarısını?
Kilit şarkı: “Suburban War”

Haberin Devamı

19 yaşındaki dahi bestecinin ilk albümü heyecan verici
“AvI Buffalo”- AvI Buffalo

Şu ara dinlemeniz gereken 4 albüm

The Shins kadar canlı ve melodik bir müzik. Kendini tekrara düşmeden, tanıdık kalıplardan da kopmadan orijinal bir şey koyuyor ortaya Avi Buffalo. Dört kişilik grup meşhur alternatif plak şirketi Sub Pop tarafından geçen nisanda piyasaya sürülen ilk albümüyle dikkat çekmiş. Benim dikkatimi ise daha yeni çekti. Gecikme için özür diliyorum. Solist ve grubun lideri Avigdor Zahner-Isenberg (19) kafayı fena halde yemiş genç bir adamın hikayesi üzerine bestelerle donatmış albümü. Bu kurgu albüme neredeyse saykodelik bir hava katıyor. Benzer tarzdaki pop indie pop albümlerinden hayli farklı.
Neden dinlemeli? Yeni, dramatik, can sıkıcı değil. Üstelik 19 yaşında böyle besteler yapabilen biri dikkate alınmayı fazlasıyla hak ediyor.
Kilit şarkı: “Remember Last Time”

Haberin Devamı

Şu ara dinlemeniz gereken 4 albüm
Uyuşturucusuz Amy Winehouse
“MemoIrs” - Rox
Bir arkadaşım bir süredir Twitter’da ballandıra ballandıra Rox’tan bahsediyor. “Kim bu?” dedim. “Uyuşturucusuz Amy Winehouse düşün, öyle bir şey” dedi. Basbayağı doğru. Rox da İngiliz, onun da sesi şahane, o da eski tarz blues şarkıları ve şarkıcıları tadında. Bir tür zamane Shirley Bassey’si diyeyim, siz anlayın. Ve Amy Winehouse gibi “Yuri Gagarin” değil. En azından şimdilik. Ayağı yere basıyor. Asıl adı Roxanne Tataei. İlk albümü “Memoirs” İngiltere’de yaz başında yayımlanmış. Ses şahane (Amy Winehouse-Rihanna arası bir yer), yorum yerinde. Dinlerken kendime geldim, tedavi oldum.
Neden dinlemeli? Eski tarz blues ve soul yeniden söylenip yorumlandıkça daha da güzelleşiyor. Rox bunun az bilinen yeni ve kayda değer örneklerinden. Ve görünürde yeni bir Amy Winehouse albümü yok henüz.
Kilit şarkı: “No Going Back”

Haberin Devamı

New York’lu “İngilizler”
“The Drums”-The Drums

Şu ara dinlemeniz gereken 4 albüm
Benim ilk izlenimim The Smiths ve James arası bir şeylerin çalmakta olduğuydu. İçten içe 80’ler tınlıyordu ve kurşuni İngiliz gökyüzünün etkisi hissediliyordu (kurşuni gökyüzünün bizdeki etkileri için bkz. Bulutsuzluk Özlemi’nden “Gün Başlıyor”). The Drums beni yalancı çıkarmadı. Sadece albümü dinledikçe hafiften Joy Division etkileri baş gösterdi. Ve elbette şunu söylemeliyim: The Drums New York’un Brooklyn yöresinden İngiliz değiller. İnsanı baştan sona alıp dürükleyen, özgün bir albüm.
Neden dinlemeli? Çok basit ve sade melodilerle harika müzik yapılabildiğini kanıtlıyor bu albüm. Daha ne olsun?
Kilit şarkı: “Forever and Ever Amen”

“Kaybedenler Kulübü” film oluyor
Radyoda bir şişenin kapağının açılma sesi duyulur. Ardından lökür lökür bardağa dökülür o içki. Siz dinlemedesiniz. İçkiden bir yudum, yutkunma, sonra mırıldanan tok bir erkek sesi hatta “Merhaba”sına yanıt bekleyen kıza sorar: “Sevgili dinleyici, sizinle daha önce sevişmiş miydik?”
Dünyanın en cool iki sesinin yaptığı, dünyayı takmayan acayip tarzlarda takıldığı, içki ve sigaranın bol kullanıldığı bir program vardı. Salata yemenin, spor yapmanın moda olmadığı zamanlardı. Özel radyolar yeni çıkmıştı. Çeşit az ama seçenekler iyiydi. Bayağı sağlam müzik çalınırdı. Kanalın adı Kent FM 101. O programın adı “Kaybedenler Kulübü”. O seslerin sahipleri Mete Avunduk ve Kaan Çaydamlı’ydı. Bir anda fenomen oldular. Haklarında bir sürü şehir efsanesi uyduruldu. Hangisi doğru, hangileri palavra artık hepsi birbirine karışmış durumda.
Ve şimdi o dönemin, o programın, o dönem olan bitenin filmi çekiliyor. İşin ilginci yönetmen “Hititler”, “Gelibolu”, “Devrim Arabaları” gibi belgesel özelliği taşıyan filmlerin yönetmeni Tolga Örnek olacak. Çekimler ekim başında başlıyor.
Şu anda oyunculara karar verilme aşamasında olunduğunu biliyorum. Seçilen oyuncular Avunduk ve Çaydamlı’nın tedrisatından geçeceklermiş önce. Üstatlar herhalde “Kaybedenler Kulübü” kafasını (felsefesini diyeyim) anlatacaklar herhalde.
Önümüzdeki günlerde bu filmle ilgili bir sürü haber duyacaksınız. İlk benden duymuş olun.

Meraklısına...
Bruce Springsteen and The E Street Band“London CallIng LIve In Hyde Park”
Springsteen’in 2009 tarihli Hard Rock Calling Festivali’nde Hyde Park’ta verdiği konser iki DVD’lik bir paket halinde piyasaya çıktı. Springsteen usulü Amerikan rock / country bugün artık klasik kabul ediliyor. Albümde üstadı grubuyla iş başında görebilirsiniz. Springsteen henüz Türkiye’ye gelmemiş isimlerden. Belki biri akıl eder de şarkıları geçen yüzyıla damgasını vurmuş bu türünün ender örneği ozanı memlekete getirir. O zaman kadar bu DVD emrinizde.

Oasis / “TIme FlIes... 1994-2009”
“Bazı şarkılar ölümsüzdür” lafı boşuna söylenmemiş. Oasis artık yok ama şarkıları yaşıyor. Ve hâlâ plak şirketine ve Gallagher kardeşlere kazandırıyor. “The Complete Oasis Single Collection” yani Oasis’in bütün single’larını bir araya toplayan iki CD’lik albüm ilk CD’de gözyaşları içinde “hey gidi” günler etkisi yaratıyor. Hep bir ağızdan marş misali. İkinci CD benim gibi, büyük grupların zamanlar kendini tekrar edip tatsızlaştığını düşünenler için etkileyici değil ama arşivdir neticede.