Önceki akşam televizyon programında anladım ki türbanı konuşmak zor.. Herkes kendi penceresinden bakıyor..
Yasak da yasak diyorlar, bir adım öteye geçmiyorlar..
Türban sorgulanmaya, bir iki soruyla deşilmeye başlandığında; bütün enerjimizi üniversitede kabulüne verdik, 28 Şubat’ın yarattığı korku düzenini uzun süre üzerimizden atamadık falan diyerek yasaklara sığınma haline giriyorlar..
Anladım ki; takan da takmayan da türbanın bu halini seviyor.. 13 yıl önce takılan plaktan çok da şikâyet etmiyorlar..
Çünkü yarı yasaklı bir dönem bazı şeyleri kamufle ediyor, sorgulanmasını engelliyor..
* * *
Mesela, türbanın kadınları sosyal hayata, iş hayatına sokacak önemli bir işlevi olduğu söyleniyordu.. Modern mahremdi ve kadının evden çıkmasını sağlayacaktı..
Anlamış değilim.. İktidara yakın duran gazeteleri okuyorum bir türlü karar veremedim.. Türbanın üniversiteye girmesine sevindiler mi, üzüldüler mi anlamadım..
Öyle yayınlar yapıyorlar ki zannedersin ki türbana karşılar.. Aslında karşı değiller de çıngar çıkmasını istiyorlardı, çıkmayınca diskurları şaştı..
Mesele şu..
YÖK Başkanı hinlik yaptı, bir genelgeyle yani kendi hukukunu yaratarak türbanı üniversitelerde serbest bıraktı..
Zaten fiili durum vardı.. Fiili durumu yazılı emre dönüştürdü.. Bunu yaparken de öğretim üyelerine aba altından sopa gösterdi, gününüzü gösteririm diyerek tehdit etti..
Pek hoş olmadı ama CHP sesini çıkarmadı..
Hop ne oluyor orada diye gümbürtü koparmadı.. Türban meselesi üniversitede sessiz sedasız yoluna girdi diyerek görmezden geldi..
Tehlikeli laftır; yazılıp çizilmeye, konuşulmaya, tartışılmaya başlandığı zaman uyku kaçırır..
Kafa karıştırır..
Nedir diyeceksiniz?
O laflardan biri bedelli askerliktir, ikincisi askerlik süresidir.. Askerde olanın da, askere gidecek olanın da tek konusu budur artık!..
Hele o bedelli yok mu bedelli!..
Acayip beklenti yaratır, virüs gibi bir anda yayılır; yaşama dair bütün hesap kitapları altüst eder..
Hükümet böyle bir taahhüdümüz yok dese de..
Memlekette ne zaman önemli bir mesele tartışılsa başlık hazırdır..
Çare Osmanlı modeli..
Sünni, Alevi meselesi mi? Ermenilerin, Yahudilerin, Türklerin yan yana yaşaması mı? Müslim, gayrimüslim mevzuu mu?
Aklınıza ne gelirse..
Çantadan aynı formül çıkıyor..
Meğer Kürt sorununa da aynı sihirli formülle çözüm aranmış.. Orgeneral Eşref Bitlis çarenin Osmanlı modeli olduğunu anlayınca uçağı düşürülerek öldürülmüş!..
* * *
Türban meselesi fazla abartıldı.. Çok fazla sömürüldü!.
Sanki türban takana öcü muamelesi yapılıyormuş gibi..
Sanki türban takana iş verilmiyormuş gibi..
Sanki başörtüsüyle gezmek suç sayılıyormuş gibi..
Bir yangındır gidiyor..
Türbanlı polis yok, asker de yok, öğretmen, savcı, hakim yok.. Devlet memurları takamıyor..
Tamam da..
Yazlık yörelerin yazını sevmeyenlerdenim.. Sıcak bir taraftan, kalabalık bir taraftan, itiş kakış diğer taraftan.. Balık desen doğru dürüst balık bulunmaz..
Deniz kenarına oturup yaz akşamının keyfini çıkarmak istesen, sıkı bir torpil bulman gerekir..
Velhasıl, yaz ayının adı iyidir kendisinin çekilesi tarafı yoktur..
* * *
Ben ilkbaharcıyım.. Sonbahar da iyidir ama hüzünlüdür.. Lokantalar birer ikişer kapanır, çardaklar toplanır, kepenkler peş peşe kilitlenir..
O köşedeki poğaçacı yoktur artık.. Balıkçı da tezgâhını toplayıp gitmiştir; kim kaldı ki zaten diyerek..
Yürekler hafiften burulur!..
Dün türbanlı nerede daha özgür diye sordum; Sultanbeyli’de turlarken mi, Ortaköy’de gezerken mi?
Bitlis’te mi, Antalya’da mı?
Daha çok özgürlüğü, daha çok demokrasiyi, daha fazla hoşgörüyü simgeleyen, değişimi talip eden ‘evetçi’ bölgelerde mi?
Statükocu, bağnaz, değişime direnen ‘hayırcı’ bölgelerde mi?
Türbanlı kız kendini nerede daha rahat hissediyor?
* * *
Bugün tersini soralım..
Ortaköy’de gezerken mi? Sultanbeyli’de turlarken mi? İzmir’de yaşıtlarıyla şen şakrak sohbet ederken mi?
Bitlis’te yaşıtlarıyla laflarken mi?
Nerede?
Kilit soru budur..
Türbanlı kız nerede yaşamaktan daha mutludur..
Kendini nerede daha çok özgür hisseder..
* * *