Eskiden de oluyordu ama son zamanlarda daha da arttı.. Polis ıslıklı protestocuların peşine düşünce patlama yaptı diyebilirim..
İnsanlar fikirlerini yazıyor.. Sorular soruyor, sonra aman adımı yazma diye notlar düşüyor..
Beni katma da.. Beni bulaştırma da..
Misal..
Okur mail atmış bir yığın soru sormuş, hemen birkaçını aktarayım:
“Organize olarak hükümeti protesto etmek yasalarımızda suç mudur? Protesto illa münferit mi yapılmalı?
Toplu olarak sokakta hükümeti bağırarak protesto etmek yasalarımızda suç mudur?
Tarihi dokuya aykırı diye heykeli yıktırmak istiyorsunuz ama Hasankeyf’i sular altında bırakıyorsunuz demek suç mudur?
Statta ıslıkla protesto edenleri kameralardan ava çıkan emniyet müdürlüğüne ‘Allah aşkınıza başka işiniz yok mu’ demek suç mudur?
Stat yaptınız cebinizden mi verdiniz demek yasalarımızda suç mudur?”
Bunun gibi sorular..
Altında not; alıntı yaparsanız ismimi vermemenizi önemle rica ederim..
*
Bu sorularda suç var mı, başına dert açacak bir ima, hakaret falan..
Yok.. Zaten soru sormuş..
Bu bile tedirgin etmiş aman ha diyor; adımı verme!..
*
Bu tavrın iki nedeni var..
Birincisi; bu işler bana mı kaldı duygusu.. Üstüme vazife değil anlayışı..
İkincisi; başıma dert açılır kaygısı..
Birincisi kişilikle ilgili mesele.. Çoğu kişi ‘bana ne’ der fikir beyan etmez.. Sadece ülke meseleleri konusunda değil, işyerinde de etmez, apartman toplantısında da etmez.. Kahvede de etmez..
İkincisi toplumsal durumla ilgili.. Ülkenin iklimiyle, demokrasinin eksikliğiyle ilintili..
Hak vermiyor da değilim.. Öyle soruşturmalar, öyle davalar, öyle işler gördük ki ‘ne olur ne olmaz ürkekliği’ yaşam biçimi olmaya başladı..
‘Aman ha.. Ne olur ne olmaz’ sözü dillere yapıştı..
Demek ki ortada normal olmayan bir durum var..
Bu işe Kürtler de şaştı kaldı..
Olay önceki hafta yaşandı.. Diyarbakır’a giden haberci arkadaşım Tufan Güzelgün aktardı..
Beş gün boyunca KCK davasını takip etmiş..
Her gün aynı mesele.. Tutuklular Kürtçe ifade vermek istiyor, mahkeme heyeti konuşulan dili anlamıyoruz diye kabul etmiyor..
İnatlaşma sürüyor..
Duruşmadaki son nokta bu..
Tufan geçen hafta cuma günü son duruşmayı izleyip İstanbul’a dönecekti, bir gün daha kal demişler..
Ne var?
TRT’nin yarışması varmış.. Kürt Starı seçecekler!..
Türkünü Sen Söyle (Strana xwe beje) adlı yarışmanın Diyarbakır seçmeleri yapılacakmış.. TRT 6, en iyi Kürtçe türkü söyleyen kişiyi seçecek..
*
Şaşıp kaldılar demem şundan..
Devletin mahkemesi Kürtçe ifadeyi kabul etmem diyor..
Devletin televizyonu en iyi Kürtçe türkü okuyan kişiyi seçiyor..
İkisi de Diyarbakır’da oluyor..
Bu topraklarda..
Bürokratlar gidince kayaklar da gitmiş
Üniversitelerarası kış olimpiyatları üç gün sonra başlıyor..
Geçen hafta Erzurum’a gitmiştim.. Gördüklerimi yazdım, Türkiye ilk defa atlama kulesine kavuştu, sıra bu dalda sporcu yetiştirmekte dedim..
Hatta; ben hiçbir kış olimpiyatında kuleden atlayan Türk görmedim de duymadım da diye yazdım..
Varmış..
*
Erzurumlu Zekai Oğuz şu notu gönderdi:
“Erzurum’a ilk atlama kulesi Kiremitlik Tabya’da 1949 senesinde yapıldı. Zifte batırılmış kalaslardan yapıldı.
Zamanın hükümeti Mayer adlı Avusturyalı kayak atlama hocasını Erzurum’a gönderdi.
Tahtadan yaptığımız iplerle ayağımıza bağlamaya çalıştığımız kayaklarla ‘Mayer atlıyor’ diye birbirimize nazire yapardık.
Daha sonra halkevleri tarafından ücretsiz olarak Alman menşei paten ve kayak dağıtıldı.”
*
Peki sonra ne olmuş? İşin püf noktası burası, sporcu çıkmama nedeni..
Gelen kayaklar Erzurum’da görev yapan bürokratların çocuklarına dağıtılmış, bölgenin çocukları bakakalmış..
Bir süre sonra bürokratlar başka illere tayin edilince Erzurum kayaksız kalmış..
Bu sporu yapan pek kalmamış..
Zekai Bey gerisini şöyle anlatıyor:
“Çocukluğumuzun dev anıtı olan kule, on binlerce askerin çakıyla yazdığı bir künye defteri oldu çıktı, bakımsızlıktan yıkıldı, gitti.”
Yalı camiler..
Geçen hafta Boğaz’a bakan kutu gibi camiyi anlatmıştım..
Defterdar İbrahim Paşa Camii..
Onarıldı, harika oldu, gidip görün demiştim..
Şu satırları da eklemiştim.. 1661 yılında cami için o yeri neden seçtiklerini çözemedim.. Ortaköy’e uzak, Kuruçeşme’ye uzak.. Arada bir yerde..
Mesele görüldüğü gibi değilmiş..
Restorasyon çalışmasına danışmanlık yapan Prof. Dr. Oğuz Ceylan şu bilgiyi iletti..
İbrahim Paşa Camii de yalı cami olarak yapılmış.. Kuzguncuk, Vaniköy camileri gibi..
Çevresindeki yalılarda, köşklerde oturanlar için.. Çalışanlar için..
Oğuz Hoca, bir de fotoğraf göndermiş, 1900’lü yılların başına ait.. Şimdiki gibi değil, caminin çevresinde yalılar var.. Gidince bu gözle bakın..