Mehmet Tezkan

Mehmet Tezkan

mtezkan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bu iktidar iki şeyle övünüyor.. BİR: Yolsuzlukların üzerine gitmekle..
İKİ: Kendi dönemlerinde yerel yönetimler dahil yolsuzluk yapılmamasıyla..
Herhangi bir AKP ileri gelenine sorun size bunu anlatacaktır.. Yolsuzluk kavramını defterden sildik diyecektir..
*
Yolsuzluğu bitirme işinin çeşitli yöntemleri var.. İçlerinden biri de soruşturma izni vermemek..
İçişleri Bakanı’nın elinde değil mi?
Soruşturmaya gerek yok der olur biter.. Yolsuzluk molsuzluk kalmaz..
*
Somut örnek mi?
Elazığ Belediyesi’nde yaşananlar..
Mülkiye Başmüfettişi, Belediye Başkanı hakkında yolsuzluk iddiaları olduğuna ilişkin rapor yazıyor..
İçişleri Bakanlığı geçen yıl aralık ayında işleme konulmasın diye karar alıyor..
Yani..
Yolsuzluk yok, iddialar yalan!..
İtiraz olmasa dosya kapanacak, iş bitecek!.. Konu Danıştay’a gidiyor.. Danıştay, şikâyetçilerin belli olduğunu, iddiaların ciddi bulgu ve belgelere dayandığını belirterek kararı kaldırıyor..
Yani soruşturun diyor..
Top, Elazığ Başsavcılığı’nda..
*
Bu ilk vaka değil.. Kayseri işinde de aynısı oldu.. Anında soruşturmaya gerek yok kararı çıktı..
Başka belediye olsa.. AKP’li olmayan bir başkan olsa..
Bırakın anında soruşturmayı, o belediye başkanı aynı anda açığa alınır!..
Örnek..
Adana..
*
Demek istediğim şudur.. Bu da bir yöntem.. Yolsuzluk dosyalarının kapağını açmazsanız, açtırmazsanız, yolsuzluklar ortaya çıkmaz..
Memleket güllük gülistanlıkmış gibi görülür..

Bakan kötü avukatmış!
Başbakan herkesin gözünün içine bakarak Kars’ta yapımı devam eden İnsanlık Anıtı için ‘ucube’ dedi..
Bir daha geldiğimde görmeyeyim diye talimat verdi.. Televizyonlar bangır bangır yayınladı..
Dışişleri Bakanı anıtın kaldırılacağını açıkladı..
Eee, tabii tartışma da koptu..
Meğer Kültür Bakanı o heykeli daha önce görmüş, ucube falan dememiş!..
Bu konu dün Kültür Bakanı’na soruldu, Bakan öyle bir cevap verdi ki soranların ağzı bir karış açık kaldı..
Ne mi dedi?
Meğer Başbakan ucube derken heykeli değil, gecekonduları kastetmiş.. Bunu bir tek Kültür Bakanı anlamış..
Hepimiz uyumuşuz!.. Yanlış anlamışız..
*
Bakan hukuk fakültesi mezunudur, bir süre avukatlık yapmıştır..
Belli ki kötü avukatmış!..

Ahmet Hakan Nâzım Hikmet’in hakkını yedi..
Ahmet Hakan’ın Hürriyet’te Said Nursi’nin çektiği acılar başlıklı yazısı yayımlandı..
Açılan davaları..
Gönderildiği sürgünleri..
Yattığı hapisleri sıralamış, Bakanlar Kurulu kararıyla kitapları toplatıldı, kitaplarını okuyanlar tutuklandı, naaşı bilinmeyen bir yere defnedildi hatırlatmasından sonra..
Böylesi bir hayat yaşamış olan Said Nursi dört dörtlük bir mazlumdur demiş..
Doğru..
Aynen katılırım..
Ancak bu satırları yazarken şöyle bir ifade de kullanmış.. Ben oraya takıldım.. Demiş ki: “Mazlumları mukayese etmeyi sevmem ama onun yaşadığı zulmün yarısını bile yaşamamış olan Nâzım Hikmet için yaptıklarımızın ve söylediklerimizin yarısını hiç olmazsa Said Nursi için söylesek fena olmaz mı?”
Anlamadığı şu..
Nâzım Hikmet’in çektiklerinin, Said Nursi’nin çektiklerinin yarısı bile olmadığı sonucuna nasıl varmış ki..
Okuyunca Nâzım Hikmet’in kemikleri sızlamıştır dedim..
Daha ne çeksin..
1924’te Aydınlık dergisinde şiiri nedeniyle 15 yıl hapsi istendi.. Sovyetler Birliği’ne kaçtı..
1928 affıyla döndü..
1925-1938 yılları arasında yazıları nedeniyle 10 ayrı mahkemede yıllarca yargılandı..
1938’de 28 yıl hapse mahkûm oldu.. 12 yıl hapis yattı..
1950 affıyla çıktı.. Çürüğe ayrılmış olmasına rağmen 48 yaşında askere çağrılınca Moskova’ya kaçtı..
1951’de Bakanlar Kurulu kararıyla vatandaşlıktan çıkarıldı.. Şiirlerini okuyanlar çok uzun yıllar komünist damgası yedi, hapse atıldı..
Bu zulüm az mı?
Dört duvar arasında geçen hapislik günlerine bakarsak.. Said Nursi 3 yıl 4 ay yatmış.. Nâzım Hikmet 12 yıl..
Onun da mezarı bu topraklarda değil..
*
Ahmet Hakan nasıl bir hesap yaptı ki; Nâzım Hikmet’in yaşadığı zulmün, Said Nursi’nin çektiği zulmün yarısı bile olmadığını buldu..
İzaha muhtaç bir durum..