Ali SİRMEN
SEVGİLİ,
Haldun Taner ve Metin Oktay'ı tanımak mutluluğuna eriştim. Birincisinin önce okuruydum. Öykülerine, tiyatro oyunlarına hayrandım. 1961 yılında İstanbul Şehir Tiyatrosu'nun açtığı kurslarda, onun dramaturji derslerini noktasını, virgülünü kaçırmadan izlerdim. Engin kültürü, insanı hemen saran anlatımının dışında, alçakgönüllü hoş bir insandı.
Hoca'nın edebiyat ve tiyatro tarihimizde çok ayrı bir yeri vardı. Birlikte kabare tiyatrosu yaptıkları
Metin Akpınar, onun için
"Türk tiyatrosunun tıkandığı noktada onu iki kez soluklandırmıştır. Birincisinde epik tiyatroyu getirdi, ikincisinde ise, kabare tiyatrosunu çıkararak, seyirciyi tiyatroya çekti" der hep.
Daha sonra, Haldun Bey ile öğrenci öğretmen ilişkimiz, onun alçakgönüllüğü sayesinde, dostluğa dönüştü. Mühürdar Caddesi ile Yaverbey Sokağı'nın kesiştiği köşede, bir zamanlar konak iken bahçesinde basketbol oynadığımız yere dikilmiş apartmanda zarif eşi
Demet Hanım ile bizi ağırladığı geceyi hiç unutmam.
Haldun Taner
"Yalı'da Sabah" adlı öyküsünde, yıllarca önünden geçtiğim o köşeyi ölümsüzleştirmiştir.
Metin Oktay'ı da, daha Galatasaray takımına ilk geldiğinde Fenerbahçe Stadı'nda, oynadığı hazırlık maçından başlayarak, hayranlıkla izledim.
O, hem futbolcu hem insan olarak gerçek bir Kral'dı. Gazeteci olduğu zaman da tanıştım.
Sevgili,
Sen, ikisi de artık aramızda olmayan, ikisini de zaman zaman çok özlediğim bu iki alçakgönüllü değeri birden anmamdaki çağırışımı, yadırgamış olabilirsin.
Haldun Hoca'nın bilinmeyen bir yönü, futbola olan tutkusuydu. Gençliğinde futbol oynamıştı da.
"Fasarya" adlı öyküsünü okuyanlar, onun futbolla içli - dışlılığını bilirler.
Haldun Taner'in
"Devekuşuna Mektuplar" başlığı altında önceleri Tercüman sonraları Milliyet'te yazdığı köşe yazıları içinde unutamadıklarımdan biri de, Metin Oktay'ın Galatasaray'dan Palermo'ya transfer olup, İtalya'ya giderken yazdığı yazıdır.
O yazısında Hoca, Metin'in yağmur çamur, markaj, tekme demeden, hiçbir şeyden yakınmadan görevi olan gol atmayı inatla nasıl yerine getirdiğini anlatıyor ve hiç mazeret göstermeksizin, bir nefer gibi görevini yerine getiren insanların her alanda çoğalmasıyla, kaytarmak için her zaman bir mazereti olan toplumun değişeceğini belirtiyor, Metin'in, insan olarak topluma örnek olduğunu dile getiriyordu.
Bunca yıl sonra bu iki insanı, bir kez daha hasretle anmamın nedeni, o yazıda çizilen ve gerçeğe de uyan Metin Oktay portresi ile tıpatıp benzerlik gösteren başka bir kişiyi
Fenerbahçe'nin ve Milli Takım'ın unutulmaz yıldızı, Basri Dirimlili'yi yitirmemizdir.
Onu
Mehmetçik diye anarlardı. Özel yaşamında Metin Oktay gibi, alçakgönüllü, insanları kırmamaya azami özen gösteren Basri, hem klas bir futbolcu, hem de gerçek bir görev adamıydı. O zamanlar kış ayları diz boyu çamur olan sahadan, bir maçtan sonra çamura bulanmış ve başında sargı bezleriyle çıkarken görüntülendiği resim ölümünden sonra gazetelerde yayınlandı.
Haldun Taner, Metin Oktay ve Basri Dirimlili gibi klas, ama alçakgönüllü, görev bildiklerini, koşullardan yakınmadan, böbürlenmeden, bıkmadan usanmadan yapan insanlarımız çoğaldıkça, toplumumuz çok başka yerlere varacak.
Köşe dönücülüğün amentü olduğu bir toplumda, onların temsil ettiği değerleri keşke daha sık anımsayabilsek.
Sanırım Haldun Hoca ve Metin Oktay sağ olsalardı, Basri Dirimlili'yi onlara benzetmemden çok hoşnut olurlardı.
Her üçünün de mekanı cennet olsun!
Yazara EmailA.Sirmen@milliyet.com.tr