Ekonomide sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz. Gazetelerde eskisiyle kıyaslanmayacak kadar çok şirket iflasları ve konkordatolar okuyoruz. Yanı sıra, fabrika yangınlarında adeta patlama yaşanıyor. Bu haberler okunduğunda genel olarak ilk planda düşünülen şey işverenin durumu. Onun kayıpları, onun uğradığı maddi zarar.
Peki, iflas eden patronların fabrikalarında çalışan işçiler ne oluyor?
DİSK eski Genel Başkanı, CHP İzmir Milletvekili Kani Beko’ya bunu soruyoruz. Diyor ki:
“İşçiler alacaklarını çoğu zaman ya hiç alamıyorlar ya da çok küçük bir bölümünü, o da uzun uğraşlar sonucunda alabiliyorlar. Çünkü yasaya göre bu tür durumlarda işçi alacakları beşinci sırada. Rehinli alacaklar, masa alacakları, kamu alacakları, imtiyazlı alacaklar, vb. ödendikten sonra geriye para kalırsa işçi alacağını alabiliyor. Aynı durum sadece iflas ve yangınlarda değil, konkordatoda da aynı. Biz sendikacılar olarak Başbakan, Çalışma Bakanı ve sendikacıların katıldığı üçlü toplantılarda bu haksızlığı defalarca dile getirdik. İşçi alacaklarının birinci sıraya çıkarılmasını istedik ama her defasında bir bahane bulunarak reddedildi.”
Yangınlarda, iflaslarda esas yananlar, esas iflas edenler işçiler...
Ama kimse
Türkiye’de demokrasinin hangi dürüstlük ve vicdan ölçüleri içinde işlediğine örnek mi istersiniz. İşte size HADO...
Hataylı turizmciler, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları bölgenin kalkınması için kafa yordular. Sonunda Hatay-Mersin-Kıbrıs-Lübnan arasında deniz otobüsü çalıştırmanın faydalı olacağını tespit ettiler. Talepler üzerine Hatay Belediyesi harekete geçti, Yunanistan’dan 3 milyon 750 bin euro’ya 300 kişilik bir deniz otobüsü satın aldı. HADO adlı şirket kuruldu. Deniz otobüsü üç ay önce Hatay’a getirildi.
Ve üç aydır kıyıya bağlı duruyor.
Sebebini Hatay Deniz Otobüsleri işletmesi (HADO) Yönetim Kurulu üyesi Mehmet Bozkurt anlatıyor:
“Bu gemi için halktan yoğun bir talep vardı. O nedenle, Belediye Meclisi’nin sadece CHP’li üyeleri değil, diğer üyeleri de şirket kurulmasına evet dedi. Ancak karşımıza umulmadık biçimde liman problemi çıktı. Liman başkanlığı talebimizi reddetti. Ardından Limak’ın iskelesi için başvurduk. Oradan da ‘hayır’ yanıtını aldık. İskenderun-Arsuz arasında kullanılmayan bir balıkçı barınağı var. Orasını istedik, ona da Tarım Bakanlığı izin vermedi.”
Hatay’da kime sorsanız aynı şeyi söylüyor...
- İktidar CHP’li belediyenin başarılı görünmemesi için
Muhammes (beşgen), müseddes (altıgen), müsellesi mütesaviyüladla (eşkenar üçgen) hattı münkesir (kırık çizgi), resen mukabil zaviye (ters açı), sahai müselles (üçgenin alanı), mütevafık zaviye (yöndeş açı), vs...
Nedir bunlar? Geometri terimlerinin eski dil ve yeni dilde adları...
Atatürk 1936-37 kışında Dolmabahçe’de oturup aylarca geometri terimleri üzerinde çalıştı. Öğrencinin dili bu deyimlere dönmezdi. Atatürk eski ve yeni dil üzerinde uzun incelemeler yaparak Arapça ve Farsça deyimlere Türkçe karşılık üretti. Yeni deyimleri anlatan geometri kitabı o yıl basılarak okullara dağıtıldı. Atatürk kitabın üzerine adını koymadı.
***
26 Eylül yani dün “Dil Bayramı” idi. Atatürk 1932 yılı 26 Eylül’ünde ilk dil kurultayını toplamış, Türk Dil Kurumu’nu kurmuştu. TDK’nın amacı:
“Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak” idi.
Cumhuriyet aydınları, edebiyatçılar, yazarlar, şairler; Orhan Kemal’den Yaşar Kemal’e, Reşat Nuri’den Aziz Nesin’e, bu dili oya gibi işleyerek birbirinden güzel eserler verdiler. “Türk dili fakirdir düşünce ve duyguları ifade etmeye yetmez” diyenlere karşı yanıtı da Yaşar Kemal’e bırakalım:
İstanbul Anadolu yakasının en değerli yeşil alanlarından biri olan 354 dönümlük Validebağ Korusu’nun “millet bahçesi” olmasına karar verilmiş... İBB bu konuda projeler hazırlıyormuş...
İBB’den yapılan açıklamaya göre, koruda yürüyüş, koşu, bisiklet parkuru, çocuk oyun alanları ve fitness alanları olacak... Çalışmalar sırasında granit, doğal taş, dişli kum, çim taşı, ahşap travers ve granit bordür kullanılacakmış.
Yani, alanı mümkün olduğunca betonlayacaklar.
Rantçılara karşı bu koruyu korumak için 20 yıldır kavga veren Validebağ gönüllüleri bu son projeye de şiddetle karşı çıktılar... İki gün önceki basın toplantısında dediler ki:
“Validebağ Korusu bahçe değildir, park değildir, halka açık korudur. Doğal yaşam alanıdır. İçinde bulunan Adile Sultan Kasrı ve Abdülaziz Av Köşkü tarihi değere sahiptir.
Biz gönüllüler geçmişte olduğu gibi bundan sonra da belediyenin bu alana iş makineleri sokmasına karşı duracağız...”
Gönüllüler basın toplantısını üç gün önceden duyurmuşlardı.
Ancak Validebağ’daki protesto gösterisi ve basın açıklamasına ne İBB CHP Meclisi üyelerinden ne de CHP İstanbul milletvekillerinden katılan oldu. O gün daha önemli ne işleri varsa!
Türkiye ve Rusya, Soçi’de, İdlib’deki durumu geçici olarak sakinleştiren bir anlaşma imzaladılar. Buna göre... Sınırlarda 15-20 km’lik silahsız tampon bölge kurulacak, yabancı cihatçılar ağır silahlarını bırakacak ve tampon bölgeyi terk edecekler.
Ancak daha Soçi’nin mürekkebi kurumadan HTŞ liderleri silahları teslim etmeyeceklerini açıkladılar.
Bizim basit bir sorumuz var.
Hadi diyelim HTŞ ve diğer azılı teröristleri yola getirdik, silah bıraktırdık.
Aradan zaman (diyelim bir yıl) geçti.
Bu cihatçıları ne Suriye ne bir başka ülke kabul etmeyeceğine göre Türkiye bunları ne yapacak? İdlib bizim kontrolümüzde özerk bölge olacak, orada barınacaklar, diyenler var. Suriye ve Rusya buna izin verir mi?
***
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, dün verdiği demeçte, Suriye’nin bütünlüğüne yönelik ana tehdidin “ABD’nin kontrolündeki Fırat Nehri’nin doğu kıyısından” yükseldiğini belirtti. Türkiye için de esas mesele İdlib değil malum, Fırat’ın doğusu.. Ve Rusya bu konuda çok net bir açılım yapıyor... İran Rusya’yı destekliyor. Eğer Şam ile yakınlaşırsak, ABD’yi hep birlikte Suriye’den çıkarmamız ve Fırat’ın doğusunda ABD destekli bir PYD devletçiği kurulmasını önlememiz mümkün olacak. Fı
Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan dün bir basın toplantısıyla Yerli Üretim Logosu’nu tanıttı. Logoda bir ay yıldızın olması beklenirdi, ama yoktu. Bakan Pekcan,
- Türkiye’de istihdam yapan yabancı firmaların Türkiye’de üretilen ürünleri de yerlidir. Onlar da aynı yerli logoyu kullanacaktır, dedi...
Peki, bir yerli veya yabancı firma, ürettiği malın girdilerinin yüzde 80’ini ithal eder, burada montaj yapıp satarsa... O da mı yerli sayılacak? Evet... Üretimde Türk işçisinin çalışması yeterli sayılıyor...
Oysa bunun daha net bir ölçüsü olmalıdır. Örneğin ABD’de “Buy American” kampanyasında bir ürünün Amerikan malı sayılması için girdilerinin yüzde 50’den fazlasının ülke içinde üretilmesi şartı koşulmuştur.
****
Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, basın toplantısında piyasa denetimlerini de anlattı...
680 üründe gramajla oynandığını, 1296 üründe ise haksız fiyat artışı tespit ettiklerini açıkladı.
Birbirlerini tanımayan kadın ve erkek yolculara yan yana koltuk satmama uygulamasını önceleri bir iki otobüs firması yapıyordu. Sonra yayıldı, şimdi yapmayan var mı, bilemiyoruz.
Aynı şey hızlı trenlerde de söz konusu. Yan yana iki koltuktan biri erkeğe satıldığı zaman, diğeri boş da olsa kadın yolcuya verilmiyor. Ya da tam tersi, kadına satıldığında erkeğe...
Çünkü efendim, TCDD’nin “bilet satış sistemi” bu şekilde yapılandırıldı.
Peki, “bilet satış sistemi”nin buna göre yapılandırılmasına kim ya da kimler, neye dayanarak karar verdi?
TCDD’nin bu konudaki açıklaması aynen şöyle:
“Bilet satış sistemimiz yolcularımızdan gelen talepler ve sosyokültürel olgular dikkate alınarak yapılandırılmıştır.”
Sözü edilen yapılandırmayla ilgili yolculara görüşleri ne zaman, ne şekilde sorulmuş? Gelen yanıtların ne kadarı “Kadın - erkek yan yana olmasın”, ne kadarı “Olabilir” şeklinde olmuş... Sosyokültürel olguları kim tespit ediyor?
Bu soruların yanıtı tabii ki yok.
Ambalajlı içme sularına neredeyse günübirlik zam gelmeye başladı... Yarım, 1.5, 5 litrelik pet şişe sularla 15-20 kiloluk damacana sulara son birkaç ayda yüzde 60’a varan zamlar yapıldı.
Her zaman alışveriş ettiğimiz markette Erikli suyun 5 kiloluk plastik şişesi 5 TL oldu, 15 litrelik Taşkesti cam damacana 14 lira... İstanbul Sucular Esnaf Odası Başkanı Ahmet Turan Akkaya, su firmalarının dolardaki artışı fırsat bildiklerini, oysa bu zamları makul gösterecek bir hammadde artışı olmadığını söylüyor... Fiyat artışında yabancı ve büyük markaların öncü olduğunu söyleyen Akkaya, yüzde 10 oranında zamlara hak verebileceklerini fakat yüzde 60’a dayanan zam oranlarının temelsiz olduğunu bildiriyor.
Piyasayı elinde tutan yabancı markalar malum...
Ticaret Bakanlığı ve ticaret odalarının bu zam yarışı konusunda söyleyeceği bir söz yok mudur? Şu saate kadar duymadık... Sadece “sert demeçler” uçuşuyor havada...
Bir başka konu... Acaba Sağlık Bakanlığı bu suların sağlık derecesini kontrol ediyor mu? Gıda Güvenliği Hareketi’nin su raporunda su firmalarının hemen tümünün son analiz tarihi 2010-2012 yılları görünüyor. İçtiğimiz suyun sağlık ve besin derecesi de belirsiz. Her şey belirsiz...
3’ÜNCÜ