Bazı Afrika ülkeleri dahil... Tam 90 ülkede sivil toplum kuruluşları seçim sandığı başında müşahit (gözlemci) bulundurabiliyor. Türkiye’de bu mümkün değil. Yasaya göre sandık başında sadece siyasi partiler gözlemci bulundurabilir.
Bu önemli mi? Önemli... Çünkü siyasi partilerin gücü bütün sandıkların başında üye ve gözlemci bulundurmaya yetmiyor. Örneğin muhalefetin en örgütlü partisi CHP, referandumda 9 bin 300 sandıkta üye ve müşahit bulunduramadı.
Bu defa da birçok sandığın başı boş kalabilir.
O yüzden vatandaşların müşahit olmak için partilere başvurması yararlı olur... Hâlâ vakit var...
Konuyu Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ile konuştuk. Feyzioğlu barolar ve benzeri sivil toplum kuruluşlarının sandık başında müşahit bulundurması için partilere çağrıda bulunduğunu ancak hiçbir partinin konuya ilgi duymadığını anlattı. Yine de Barolar Birliği üyelerini sandık müşahidi olmak üzere eğitmiş. Bu üyeler partilerin davetine hazır bekliyor. Barolar başka ne yapıyor? Metin Feyzioğlu anlatıyor:
- Seçim günü bir sandık güvenliği çağrı merkezi kuracağız. Vatandaş bir sorunu olursa bizi arayacak, seçim hukukunu çok iyi bilen avukatlar telefon başında hazır olacak,vatandaşı
Demokrasi, insan hakları, eşitlik, hukukun üstünlüğü, refah, huzur yönündeki vaatler iyi niyetli vaatlerdir. Ancak bu vaatlerin hayata geçirilmesi için sadece “iyi niyet” ve “istek” yetmez...
Eğer bir toplumda ekonomik adalet yoksa hiçbir alanda eşitlik ve adaleti sağlayamazsınız...
Parasız halk, ne toplumun, ne demokrasinin nimetlerinden eşit yararlanabilir...
Ekonomik adaletin başlangıç noktası ise vergi adaletidir...
DİSK’in son raporuna göz atıyoruz:
“AKP döneminde vergi, çalışanın ve tüketicinin sırtına yüklendi. Vergi gelirleri içerisinde dolaylı vergilerin oranı 2000 yılında yüzde 59, iken 2017 yılında yüzde 65’e yükseldi. Doğrudan vergiler ise yüzde 41’den yüzde 35’e geriledi. Yandaş şirketlerin vergileri bir gecede sıfırlanırken, asgari ücretten yapılan kesinti 426 TL’ye ulaştı.”
Cumhurbaşkanı adayları bu tabloya iyi bakınız...
Vergi ve gelir adaleti önceliğiniz olsun...
Gazetemizin sahibi Erdoğan Demirören’i beş yıl önce Milliyet’i satın aldıktan sonra tanıdık. Çağlayan’daki binamıza geçerken bütün odaları en küçük ayrıntısına kadar bizzat planlamış, eşyayı bizzat seçmişti. Titiz, dikkatli, babacan tavırlı bir yöneticiydi. Gazete sahipliği zor ve yorucu iştir. Ekonomik şartlar, yönetim zorlukları, siyaset gerçekleri, okur talepleri arasında ahengi kuracak... Bu tahterevallide asgari denge sağlayacaksınız. Erdoğan Bey işte bu zor işi üstlenmişti. İş hayatına erken yaşta girmesi sanırız başarısının en büyük etkeniydi.
Tesadüf bu ya... Erdoğan Bey’le aynı zamanlarda aynı okulda okumuşuz. Ben Saint Benoit Lisesi hazırlık sınıfındayken o ortaokul son sınıftaymış... Bir iki yıl aynı havayı solumuşuz. Erdoğan Bey babasının işini yürütmek için erken ayrılmış okuldan... Kısa okul arkadaşlığımızı da sohbet konusu yapmıştık...
İki yıl önce ameliyat geçireceğim zaman hastane ödemelerinde kimi sorunlar ortaya çıkmıştı. Sigorta anlaşma gereği ödemeleri yapmak istemiyordu. Erdoğan Bey meseleyi ele aldı. Sorunların çözülmesi için talimat verdi. Usta yöneticileri vardı. Sorunlar onların da sayesinde kısa sürede çözüldü. Sağlığımı bir ölçüde de kendisine
Barolarda da görev alan değerli bir hukukçu, Avukat Başar Yaltı başarılı bir tezle doktor unvanını aldı.
Tezin başlığı “Hukuk Devleti Perspektifinden Avukatların Adil Yargılanma Algısı” idi. Tez, Konda’ya yaptırılan, 3 bin 150 avukatın katıldığı çok kapsamlı bir anketi de kapsıyor.
Varılan sonuçlara göre...
Hâkimlerin tarafsız ve bağımsız olduğu önermesine katılmayan avukatların oranı yüzde 66’yı buluyor.
Araştırmaya katılan her 100 avukattan 86’sı Türkiye’deki yargı sistemini adaletin gerçekleşmesi için yeterli bulmuyor. Yüzde 82’si yargının siyasallaştığı kanısında. İşin ilginç yanı, kendisini dindar, milliyetçi ve muhafazakâr olarak tanımlayan avukatların yüzde 58’i de yargının siyasallaştığına işaret ediyor!
Her siyasal eğilimden avukatların toplam yüzde 74’ü HSYK (şimdiki HSK) hakkında olumsuz görüşe sahip. 79’u Adalet Bakanlığı’nın adil yargılanma hakkının hayata geçmesi konusunda duyarlı davranmadığı algısını taşıyor.
Ankete katılan avukatlar, adil yargılanma hakkına katkısı bakımından Türkiye Barolar Birliği’ni de yeterli bulmuyor. TBB için olumlu görüş bildiren avukat oranı yüzde 31 civarında. Olumsuz yüzde 45...
Özetle... Yargı sistemi tek taraflı çalışan bir makineye dönüştürül
Başbakan Binali Yıldırım gazetecilerle sohbet toplantısında askerlikle ilgili konulara da değiniyor.... Askerlik çağına gelenlerin sayısı 585 bin, yoklama kaçağı 570 bin, bakaya (sevk tarihinde askere gitmeyen) 57 bin... Yıllık asker ihtiyacı 365 bin... Bu birikimi eritmek 16 yıl sürüyor...
Geçmişte askerden kaytarmak kolay değildi... Anlaşılan son yıllarda kolaylaşmış, bu yüzden epey birikme olmuş.
Bunun böyle olmasında bedelli askerlik sisteminin de büyük rolü var tabii... Gençler askerliği geciktirebildiği kadar geciktirmek ve parayı bastırıp bedelli yapmak hevesinde...
Bunun sonuçları ne olur? emekli general Nejat Eslen’i dinleyelim:
“Son yıllarda profesyonel orduya geçiş başladı. Askere alınan gençler geri planda tutuluyor. Ancak günün birinde birden fazla cephede savaşmak zorunda kalırsak profesyonel ordu buna yetmez. Günün birinde topyekûn savaşa da girebiliriz. O yüzden her erkek Türk vatandaşı kısa da olsa askerlik yapmalıdır. Yurt ve ulus savunmasında kendine düşeni yapacak kadar askerlik mesleğini öğrenmelidir. Öte yandan bedelli yüzünden fakir aile çocukları kendilerini aptal yerine konmuş hissediyor ve askerliğin ve yurt savunmasının manevi değeri kalmıyor... Bütün
Ankara Garı, Ankara’da sayıları her geçen gün biraz da azal(tıl)makta olan Cumhuriyet döneminin en önemli simge binalarından biri. Yer aldığı yerleşkede sadece gar değil, Atatürk’ün bir dönem konut ve karargâh olarak kullandığı, sonradan müzeye dönüştürülmüş “Direksiyon Binası”... TCDD Müzesi ve Sanat Galerisi... Eski tarihi Gar Gazinosu da bulunuyor. Konuyu ısrarla takip eden Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka’nın ifadesine göre bu yapılar, eğer yeterli direniş gösterilmezse kısa süre sonra yıkılıp “tarih” olacak.
Diyor ki Aylin Nazlıaka:
- Aldığım bilgiye göre TCDD arazisi üzerindeki bu taşınmazlar önce Hazine’ye, ardından yeni kurulan Hacı Bayram Veli Üniversitesi’ne devredilecek. Bu amaçla TOKİ ile inşaat anlaşması yapılmış.
- İnşaat anlaşması, sizce ne anlama geliyor?
- Binaları koruyup içinde ufak tefek bazı tadilatlar yapılacağı anlamına gelmiyor, düpedüz yıkılacakları, en azından büyük bölümünün yıkılıp yerine ucube binalar dikileceği anlamına geliyor.
- Bugün müze olarak kullanılan tarihi Direksiyon Binası’nı da mı yıkacaklar?
- Bir hafta önce düzenlediğim basın toplantısında bunu özellikle dile getirdim, bugüne kadar tek bir yetkili çıkıp yalanlamadı.
Ankara ve
CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce meydan konuşmalarının sonunda vatandaşlardan bir iki liralık yardım istiyor. İlk bakışta tuhaf ama bir yandan da mecburi bir istek bu...
İktidardaki aday tüm devlet olanaklarından yararlandığı gibi, TRT ve medyayı da istediği gibi kullanıyor, ne para ne propaganda sıkıntısı çekiyor.
Muhalefet adayları ise deyim yerindeyse meteliğe kurşun atıyor. Meclis’te grubu bulunan siyasi partilere hazine yardımı yapılırken, partilerden daha büyük yetkilerle donatılan cumhurbaşkanı adayına hazineden beş kuruş çıkmıyor. Yasalara göre cumhurbaşkanı adayı kredi ya da ödünç para da kullanamıyor. Bir kişiden alabileceği bağışın da 14 bin lira tavanı var.
Avukat Ece Güner Toprak “Ülkem için Çare” adlı aydınlatıcı kitabında demokratik bir seçimin nasıl olması gerektiğini anlatırken bu konuya da değiniyor... Örneğin Fransa’da başkanlık seçimine katılıp da oyların en az yüzde 5’ini alan adaya seçim sonrasında 8 milyon euroya (40 milyon lira) kadar para verilmektedir. Gürcistan’da oyları yüzde 10’u aşan adaya yaptığı harcamaların bir bölümü seçim sonrasında ödeniyor. Türkiye’de de adaylara seçim sonrasında aldıkları oy oranında bir ödeme yapılabilirdi. Ancak dedik
Çeşitli illerde görülmekte olan 15 Temmuz davaları peyderpey sonuçlanıyor. Son olarak İstanbul’da meydana gelen olaylara ilişkin yargılanan 122 Harp okulu öğrencisinden 119’u ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Bir başka davada ise 15 Temmuz’da henüz 5 günlük asker olan bir gencimiz 15 kez ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edildi.
Yaş ortalaması 20 civarında olan Hava Harp Okulu öğrencileri, verilen emre uyup nereye götürüldüklerini dahi bilmeden okullarını terk etmişler. Tek bir silah bile atmamışlar. Buna rağmen hayatları karartıldı.
Geliyoruz 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 tarihlerinde Albay Talat Aydemir’in başı olduğu iki darbe girişimine... Kara Harp okulu öğrencileri komutanları Talat Aydemir’in emriyle ve darbe olduğunu bile bile sokağa çıkmışlar, Ankara Radyosu başta olmak üzere kimi önemli kamu kuruluşlarını ele geçirmişler, ancak Başbakan İsmet İnönü’nün yerinde müdahaleleri sonucu amaçlarına ulaşamayıp teslim olmak zorunda kalmışlardı.
Peki, sonra ne mi oldu? Tabii ki okullarıyla ilişkileri kesildi. Ama hayatları karartılmadı. Çıkarılan af ile çoğu üniversite eğitimine başladı, tamamına yakını birer saygın yurttaş oldular. İnsanları ezip yok etmek