Bu seçimin CHP dahil tüm partileri hazırlıksız yakalamak ve iki ayaklarını bir pabuca sokmalarına fırsat vermemek için 60 güne sıkıştırıldığı kuşkusuzdur. İyi Parti’nin seçime girmesi engellenebilir mi? Hayır. Sonuçta ittifak yapar yine girerler... Amaç bize Meral Akşener’in cumhurbaşkanı adaylığını zora sokmak gibi görünüyor.
Bu yüzden sanılır ki önümüzdeki günlerde tartışmalar özellikle “adaylık için 100 bin imza koşulu” çevresinde yoğunlaşacak.
Bu imzaların toplanma şekliyle ilgili uyum yasası ne zaman çıkacak, belirsiz!
100 bin imzanın toplanması kaç gün içine sıkıştırılacak, belirsiz!
Diyelim ki 100 bin imza ile ilgili yasanın çıkması, imzaların toplanması, bu imzaların seçim kurullarınca kontrol edilmesi işlemi bir ay sürdü...
Diğer adaylar o bir ay içinde illerin yarısını dolaşmış olur...
Bu arada kimi provokatörlerin mükerrer veya sahte oy kullanmaları zor değildir. İmzalar toplandıktan sonra denetim için ilçe seçim kurullarına gidecek.
İlçe seçim kurulları mükerrer veya sahte oy tespit etti diyelim.. Kimi sandıklar iptal edilebilir. İmza sayısı 100 binin altına düşürülebilir. Olur mu olur!
Buna “Baskın seçim” demek bile caiz değil. Süper baskın seçim, yıldırım seçim, jet seçim gibi deyimler daha uygun. Saptanan tarihe bakılırsa...
Amacın ‘İyi Parti’ başta olmak üzere tüm muhalefet partilerini hazırlıksız yakalamak olduğu kesin. İyi Parti seçimden en az 6 ay önce 10 Aralık’ta kongresini yaptı. Ancak bu kongrenin seçilmiş delegelerle yapılmadığı için sayılmayabileceği belirtiliyor. Son söz YSK’da!
CHP’ye gelince... Bakmayın her seçim lafı geçtiğinde “Biz hazırız, hodri meydan” gibi sözlere... “Seçimden kaçıyorlar” dedirtmemek için her parti bu tavrı sergiliyor. Ancak hazırlıksızlar. Böyle bir jet seçimi herkes gibi onlar da beklemiyordu. Örneğin Kemal Kılıçdaroğlu daha geçen ay bir özel kanalda adayları sorulduğunda: “Cumhurbaşkanlığı seçimine daha epey zamanımız var” yanıtını vermişti.
İktidar cephesindeki bu telaş, bu acele nedir, derseniz? Devlet Bahçeli iki gün önceki grup toplantısında itiraf etti:
“Türkiye’nin 3 Kasım 2019’a kadar dayanması kolay değildir. 3 Kasım 2019’a kadar ulaşmak her dakika zorlaşmaktadır...”
Doğrudur. Ekonomi duvara dayandı. Enflasyon, işsizlik, döviz, akaryakıt zamları, dış borçlar, cari açık gibi göstergeler rekora koşuyor. Sanılır ki bu
TBMM üyeleri... Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay üyeleri.. Orgeneral ve oramiraller... Bu kurumların emeklileri ve yakınları... TBMM üyeleri için başlatılan ayrıcalıklı tıp hizmetlerinden yararlanıyor... Acaba fiyatlandırma nasıl yapılıyor?
HDP Adıyaman milletvekili Dr. Behçet Yıldırım TBMM kürsüsünde anlatıyor:
“Geçen ay A sınıfı bir hastanede muayene oldum; sadece dahiliye muayenesi. Radyolojik tetkik yok, tomografi yok, cerrahi girişim yok, 3 bin 300 lira fatura edildi. Bu, halkımıza fatura edildi. Parayı Meclis ödeyecek ama benim vicdanım sızladı...”
Arkadaşımız Fahrettin Fidan dün kendisine sordu:
- Sayın Yıldırım, bu tür şişirme faturalar çok mu?
- Maalesef çok. Örneğin, basit bir göz muayenesi olmuştum, 2 bin liralık fatura çıkardılar.
- Meclis Başkanlığı bu faturaları itirazsız ödüyor mu, yoksa...
- Ben Sağlık Komisyonu üyesiyim. Bunu sormak için Sağlık Komisyonu’nun toplanması gerekiyor ama 3 yıldır toplanmıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı kendi yönetimindeki okulları nitelikli - niteliksiz diye ayırıyor. Kendi yönettiği okulların yüzde 90’ını niteliksiz diye niteliyor. Sisteme “sınavlı - sınavsız” gibi bir ad yakıştırılabilirdi. Buna bile lüzum görülmemiş!
Nitelikli okullar tümünün sadece yüzde 10’u... Onlara da sınavla giriliyor. Ancak nitelikli diye sınıflandırılan okulların arasına niteliksizler sokulduğu gibi pek çok nitelikli okul da niteliksizler sınıfına alınmış... Başarılı Anadolu liseleri başarısızlar sınıfına ayrılmış. 34 ilde Anadolu lisesi tercihler arasına alınmamış. Bu okullara yönelik bir nevi itibarsızlaştırma uygulanmakta.
Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer diyor ki:
“Eskişehir’de 15 okul ‘nitelikli’ diye açıklandı, 4 fen lisesi, 2 sosyal bilimler lisesi, 2 Anadolu lisesi, 5 meslek lisesi, 2 imam-hatip lisesi. Ama bakıyoruz, ilimizin en başarılı 7 Anadolu lisesi bu listede yok.”
Nitelikli okul listesinde 222 Anadolu Lisesi, 297 imam hatip lisesi var...
Yeni model başarısız öğrencileri başarılı okullara, başarılı öğrencileri başarısız okullara yönlendiriyor. Öğrenciyi kendi istediği değil, iktidarın istediği okullara gönderiyor.
Öğrencinin istediği okulun kontenjanı
Hazine eski Müsteşarı Mahfi Eğilmez, kişisel web sitesinde ekonomideki son gelişmeleri, özellikle dövizdeki yükselişi yorumluyor. Sebebini başta Suriye olmak üzere dış politikada, ekonomide ve iç politikada birbirini tetikleyen çelişkili politikalara bağlıyor. Bu arada dışarıdan sorulan sorulara yanıt veriyor.
- Hocam Merkez Bankası (MB) sizce ne yapmalı ?
- MB’nin faizi artırmaktan başka bir çaresi yok. Ama o da geçici çözümdür. Hatta bu ortamda çözüm müdür o da tartışmalı. Sonuç olarak MB, hatalı dış politikayı düzeltemez, başka bir yöne giden maliye politikasını doğru yöne çekemez. Tek yapabileceği şey faizi artırmak, onu da bizim anladığımız anlamda bağımsızlığı olmadığı için yapamıyor.
- Dolar 3.90’lardayken iktidar sözcüleri halkı dolar satmaya davet ediyor, “Dolar alanın elinde kalır” diyorlardı...
- Aslında çok da yanlış değildi! Dolar alanın elinde kaldı ve alanlar kârlı çıktı!
- Ekonomideki çelişkiler kaldırılırsa durum düzelir mi?
- Ekonomideki çelişkileri ortadan kaldırmak için önce siyasetteki ve dış politikadaki çelişkileri ortadan kaldırmak gerekir. Ki bu da öyle söylendiği kadar kolay bir iş değil.
Hapis öğrenciler...
Donald Trump ne zaman Suriye’den çekilmeye karar verse Esad kimyasal gaz kullanarak onu Suriye’de kalmaya ikna ediyor! Amerikan basını yarı şaka, yarı ciddi bunu konuşuyor...
Geçen yıl tam da mart sonu ve nisan başında... ABD Esad’ın görevde kalmasına razı olmuşken...
Yine tam 7 Nisan’da Han Şeyhun’a kimyasal saldırı olmuş, ABD vakit geçirmeden Suriye’yi suçlamış ve Trump’ın emriyle El Şayrat hava üssüne 59 Tomahawk füzesi göndermişti.
Sonradan kimyasal silahı Şam’ın kullandığı doğrulanmadı.
Bu defa aynı sahneleri izledik. Trump 29 Mart’ta Suriye’den çekileceklerini açıkladı. 7 Nisan’da Doğu Guta’da Duma’ya kimyasal saldırı vaki oldu.
Kimyasal silah kullanmak savaş suçudur. Ancak kınamak için önce suçluyu bulmak gerekir. O da ancak tarafsız gözlemcilerin işidir.
Ne var ki, ABD, her defasında olduğu gibi... Bu defa da zehirli gaz olayının faili kesinleşmeden Suriye ve Rusya’yı suçlama yoluna gitti. Ankara hiç vakit geçirmeden ABD’nin peşinden Esad’a yüklendi.
Derken dün Rusya Dışişleri Bakanı
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde dekanlığın odasını basan Volkan Bayır adlı saldırgan 4 üniversite çalışanını tabancayla öldürüyor, kenti yasa boğuyor. Hedefteki Dekan Prof. Cemil Yücel diyor ki:
- Akli dengesi yerinde değil, pek çok kişiyi şikâyet eden bir insan, korkulan bir insandı...
Eski Dekan Engin Karadağ konuşuyor:
- Fakültenin tamamını FETÖ’cülükle suçladı... Herkesi tehdit ediyor, bir şarjöre bakar diyordu. Geçen yıl rektöre bu iş cinayete kadar gider, diye şikayet ettik, emniyete de haber verdik, önlem alınmadı.
Evet... Akli dengesi yerinde olmadığı söylenen bu canavara tabanca ruhsatı verildiği gibi, yaptığı ihbarlar ciddiye alınmış, ihbar ettiği kişiler okuldan atılmış, öğrencilere ders vermesine izin çıkarılmış...
“FETÖ’cü avcısı” kimliği mi dokunulmazlık sağladı? Her neyse...
O dekan ve rektör hâlâ görevde tutulacak mı?
Faiz lobisi!
Selcan Taşçı, önceki gün Yeniçağ’da şunları yazıyordu:
“Pazar günü İYİ Parti Kurultayı’nın yapıldığı Ankara Spor Salonu’nun karşısında, Gençlik Parkı’nda oturup eşe dosta naklen bildirimde bulunan vatandaşın biri, bıyık altından sırıtarak, biraz da aşağılayıcı ses tonuyla aynen şöyle diyordu:
- MHP’den, BBP’den kimse yok burada, bunların hepsi Mustafa Kemal’in Askeri! İzmir Dağları’nı söyleyip duruyorlar sabahtan beri!
Selcan arkadaşımıza orada olup olmadığını sorduk... Orada bizzat tanık olmuş.
İYİ Partililer sabahtan akşama “İzmir’in Dağları”nı söylüyorsa... AKP’den çok CHP’nin çekinmesi lazım Meral Akşener rüzgârından...
Sanatçı dediğin...
Adı “sanatçı”ya çıkmış bazı ünlülerinin “sanatçılığı” tartışılırken...